Hadi Lübnan'ı ısıtalım! - Fehim Taştekin

Suriye ve İran konusunda duruşları birbirine yakınlaşan ABD ve Rusya'ya karşı şekillenen Suudi-Fransız kontrastının Lübnan'ı ve şu an yüzünü Cenevre Konferansı'na dönmüş Suriye'deki süreci nereye götüreceği meçhul.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 02 Ocak 2014
  • 03:37

Kendi küresel etkinliğini Vahhabi ideolojisi pompalayarak sağlamaya çalışan Suudi Arabistan ile oportünist müdahalecilikle eski sömürge bölgelerine dalan Fransa’nın ittifakından ne çıkar? İyilik çıkmayacağı kesin. Sağcı Nicolas Sarkozy’ye rahmet okutan solcu François Hollande’in iştahından ve Suudi prenslerin cinliğinden sakınmak için epeyce neden var. Aslında iki gücün geçmişte Ortadoğu ve Afrika’da bir nevi proxy savaşı verdiği de söylenebilir. Daha geçen yıl Fransızların Mali’de kovaladığı Selefi örgütler kısmen Suudi beslemesiydi. 1990’larda Cezayir’de Fransız kışkırtmasıyla ordunun savaş açtığı Selefilerin de Suud’la bağlantıları fena sayılmazdı. Haşmetmeab ne der bilmem ama bugünlerde Orta Afrika Cumhuriyeti’nde seferber olan Fransız ordusunun, birbirini boğazlayan milisleri silahsızlandırmaya yeltenirken Müslüman ‘Seleka’ya göz açtırtmayıp Hıristiyan ‘anti-Balaka’yı kayırdığına dair haberler geliyor. Uzaklardaki çatışan hesaplar bir yana iki ülke, 2011’de Libya’da yolları ortak düşman Muammer Kaddafi’ye karşı kesiştiğinden beri fingirdeşiyor.


Yeni ittifak arayışı

ABD’nin askeri müdahalenin tam eşiğindeyken Şam’la kimyasal silahların imhası konusunda yaptığı anlaşmayla Suriye politikasında dramatik değişime gitmesi ve İran’la 6 aylık gizli görüşmelerin ardından geçen ay Cenevre’de sağlanan nükleer mutabakat Suudilerin sinirlerini zıplatıyor. Londra Büyükelçisi Muhammed bin Navaf, 18 Aralık’ta New York Times’ta ‘Suudi Arabistan kendi başına yapacak’ başlıklı yazısında Riyad’ın yeni yol haritasının ipuçlarını vermişti: “İlişkilerimiz İran ve Suriye konusundaki farklılıklar nedeniyle sınavdan geçiyor. Batı’nın İran ve Suriye politikası Ortadoğu’nun istikrar ve güvenliği için risk taşıyor. Bu bizim eli kolu bağlı duramayacağımız tehlikeli bir oyun. Bu yüzden Suudi Arabistan’ın uluslararası meselelerde daha iddialı olmaktan başka seçeneği yok.” Suudi elçi Hizbullah’ı terörist diye niteleyip Özgür Suriye Ordusu’na her türlü desteğin sürdürüleceğini vurgulamıştı.

Riyad, Washington’a bozuk atıp ittifak ağını çeşitlendirmekten dem vururken ABD’den doğan boşluğu doldurmak için can atan Fransa, Suud’un yeni müttefiki olarak devrede. Riyad ve Paris’in Suriye’de muhalifler lehine daha saldırgan politikalar için birlikte çalışma arzusu bir yana iki ülkenin yolları eski Fransız sömürgesi Lübnan’da fena halde çakışıyor. Hafta sonu Hollande, Riyad’a 2. ziyaretini gerçekleştirdiğinde Kral Abdullah, Lübnan ordusu için 3 milyar dolarlık bağışta bulunma kararını açıkladı. Hollande de Lübnan’ın istediği silahları temine hazır olduklarını duyurdu. Hollande Suudilerin Lübnan’daki adamı eski Başbakan Saad Hariri ile Suriye Ulusal Koalisyonu’nun ‘Suud damgalı’ başkanı Ahmed Cerba ile de görüştü.

Riyad’da şekillenen bu dayanışma tam da eski Lübnan Maliye Bakanı Muhammed Şatah’a yönelik suikastın ardından geldi. Geçen ay Amman’da konuşma fırsatı bulduğum Şatah, ‘makul, ılımlı Sünni aydın’ olarak tanınıyordu. Eski ABD elçisi Şatah, 2005’de öldürülen eski Başbakan Refik Hariri, halefi Fuad Sinyora ve Saad Hariri’ye danışmanlık yapmıştı. Cinayetten Hizbullah’ı sorumlu tutmak isteyenler onun Hizbullah ve Suriye karşıtı son ‘tweeti’ne sıklıkla vurgu yaptı. Askeri İstihbarat, Şatah suikastının selefi grup Feth-ül İslam’ın işi olabileceğine dair bulgulara ulaşmışken Hariri tayfası yine de Hizbullah’ı suçladı.

Suud ve Batılı dostları aylardır Hizbullah’ın olmadığı bir hükümet için bastırıyor. Suikastın Hizbullah’ı koalisyon dışı tutmak ve Suriye’den çekilmeye zorlamak için kullanıldığı yorumu yapılıyor. Suud-Fransız ikilisinin Lübnan ordusunu silahla ikame etmekteki amaçlarından biri Hizbullah’ın askeri olarak baskılanması, diğeri Suriye’ye diş gösterebilecek güce kavuşması. Suriye karşıtlığında başı çeken 14 Mart Koalisyonu, Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesini BM Güvenlik Konseyi’nden 1559 nolu karar çıktığından beri gündemde tutuyor. Hizbullah da ordunun İsrail karşısındaki acziyetini gerekçe göstererek silahlara veda çağrısına direniyor. Şimdiye dek Hizbullah’ın Suriye’deki savaşa dahliyle Lübnan’ın iç savaş günlerine geri döneceğine dair senaryolar önemli ölçüde tutmadı. Suriye ve İran konusunda duruşları birbirine yakınlaşan ABD ve Rusya’ya karşı şekillenen Suudi-Fransız kontrastının Lübnan’ı ve şu an yüzünü Cenevre Konferansı’na dönmüş Suriye’deki süreci nereye götüreceği meçhul. ydh.com.tr’nin Rey-ul Yevm’den aktardığı bilgilere bakılırsa İran, Suudilerin hesaplarını boşa çıkarmak için Riyad’a diyalog önerdi ama “Beşşar Esad gitmeli” önşartıyla karşılaştı. Sözün özü Lübnan bir başka vekâlet savaşına çekiliyor.

Radikal / 02.01.14