Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk bakışta ‘başka bir Le Pen’in başrol oynadığı 15 yıl öncesindeki gibi bir ‘deja vu’ hissi yaratıyor. 2002’de ırkçı ve aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Jean-Marie Le Pen, ‘silik ve etkisiz eleman’ Sosyalist Lionel Jospin’i ilk turda kazayla sollayıvermişti. Fransızlar önce yıkıldı, ardından derhal devrimin özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkeleri ile Cumhuriyet’in değerlerinin arkasında gruplaştılar ve ikinci turda Jacques Chirac karşısında Le Pen’e yüzde 17 ile hezimeti tattırdılar. Dünya 21. yüzyılın neoliberal peri masalında pupa yelken süzülmekteyken hiç olmazsa kendilerine yakışanı yapıp faşizme dur demişlerdi.
***
Doğrusu 15 sene sonra bu seçimler deja vu’dan ziyade ‘ucuz bir farsı’ andırıyor. Zira bu kez yerine oturmayan şey çok. Jean- Marie’nin yerinde, 2011’de liderliği ele aldığından beri babasını buldozer gibi ezip geçerek Ulusal Cephe’yi merkeze çekmiş Marine Le Pen var. Başkan yardımcılığını bir LGBT üyesinin yürütebildiği, Arap asıllı Müslümanlar ve hatta Yahudilerin bile dahil olabildiği partinin kadın lideri, oylarını ilk turda 2012 seçimine göre 1.2 milyon artırarak ikinci tura kaldı. Başarısı ‘kaza ile değil’. Marine Le Pen, AB büroksasisinin hegemonyasından kurtulmak, Avro’dan çıkmak, ulusal ekonomiyi güçlendirmek, işsizliğe deva, sosyal güvenlik ve işçi haklarını korumak, kaliteli sosyal hizmetten söz ediyor. Varolan göçmenlerin değil ama ‘suç işleyenlerin gönderilmesi’ ve mütemadiyen göçmen akınına itiraz ediyor.
***
Diğer yandan Fransa seçimleri merkez sağ ve solda kurumsal partileri (Cumhuriyetçiler Partisi ile Sosyalist Parti) bitirdi. Ailesine kamu kaynaklarından çıkar sağlamış Cumhuriyetçilerin adayı Fillon yüzde 20 ile elenirken, sözde Sosyalist Parti’nin adayı Benoit yüzde 6’yla gömüldü. İkisi de el mahkûm yandaşlarını Le Pen’e set çekmek için yönlendirdi.
Şimdilik ser verip sır vermeyen yüzde 19’u aşmış emekçi sınıfın tek alternatifi Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin lideri Jean Luc Melenchon. O da destek verirse hakikaten ‘ibretlik’ olur. Zira Fransa’nın Avro ve NATO’dan çıkması, kamu hizmetlerine vurgu yapıp neoliberal küreselleşmeye itiraz eden kendisi.
Şimdi güya ideolojilerden arınmış dünyada ‘sağım solum yok’ edebiyatı altında katılım düşük kalmaz ve bir mucize vuku bulmazsa, Le Pen 7 Mayıs’taki ikinci turda ‘kaybedecek’. Yine de oyu yüzde 40’ın üzerinde çıkarsa neoliberal müesses nizam için kâbusun adı olacak! Tabii başkaları için kâbusun adı küreselleşmeci sermayenin desteklediği ‘Yürüyüş’ hareketinin lideri liberallerin ‘altın çocuğu’ Emmanuel Macron.
***
Merkez medya ‘cilasından geçirilen’ Macron, Fransa’nın sorunlarına dair tek lafı olmayan ‘tenekeden liberal’. İş âlemi destekli ‘mutlu küreselleşmenin’ adayı. Rotschild bankacısı, Fransız-Amerikan Vakfı’nın genç lideri, Bilderberg katılımcısı, Saint-Simon Vakfı ve Terra Nova’nın kurduğu hareketin başında hakiki bir ‘demokrasi âşığı!’ Ortada partisi filan yokken ilk turda yüzde 23.9 ile birinci çıktı. Ne demekse ‘hem sağda hem solda demokrat’ olduğunu söyleyebiliyor. Yatırımcıları cezbetmekten söz ediyor ama Hollande’ın maliye bakanı olarak berbat ekonomi politikalarında tuzu eksik değil. Trendy olanı yapıyor, klasik liberal kimlik politikalarından oynuyor. Toplumsal düzen için normalde sıkıntı kaynağı olan daha fazla göçmenin ülkeye akışını sözde ‘ahlaki sebeplerle’ özde ucuz işgücü olduklarından meşrulaştırmaya çalışmakta beis görmüyor. Tabii siyasal İslamın açık hedefi olan Fransa’yı, Ortadoğu’da seküler hükümetleri bombalayarak koruyabileceğini zannedecek denli de şuursuz.
Le Pen’i yense bile hazirandaki parlamento seçimlerinden sonra zaten pek rahat edemeyeceği aşikâr.
Velhasıl Fransız seçimleri, bir mucize olmazsa eğer keramatleri kendilerinden menkul ‘ilerici liberallerin’ arzusu doğrultusunda sonuçlanacak gibi görüyor.
Cumhuriyet / 26.04.17