Sene 2000’lerin başıydı, Dersim’e (Tunceli) üniversite kurma çalışmaları başlatılmıştı. Yerel halkın gözünü boyamak için yoğun çaba harcanıyordu. Bu, üniversiteyi inşa sürecine Dersimli akademisyenleri katmak, üniversiteye “Munzur” veya Sarısaltık adının verileceğini” propaganda etmek şeklinde gerçekleşiyordu. “Halkın iş bulacağı”, “ticaret ve turizmin canlanacağı” vd. o günlerde en çok duyulan sözlerdi.
Akademik olarak çok değerli olan bazı arkadaşlarımız da büyük bir heyecanla kolları sıvadılar. Kimisi Almanya’dan kürsülerini bırakmış, kimisi ise kadrosunu eski üniversitesinde bırakıp gelmişti. Akademide iş bulmak için epeydir umutla bekleyen ve işsizlikten yorulmuş çok sayıda parlak genç de bu hazırlıktan büyük heyecana kapılmıştı.
Yerli bilim insanları dahil, bu işe hızla girişen tüm akademisyenler, yeni bir şeye başlamanın ve mutlak başarı hedefinin ürünü bir heyecan içindeydiler. Hep güleryüzlü, alttan alan ve Alevi kökenli olduğu rivayet edilen rektör de bu parlak tabloyu tamamlıyordu.
Ancak kısa sürede bu çalışmanın niteliği ortaya çıktı. Dersim’e üniversite kurma planı yapanlar, gerçekte “halka karşı bir karargâh” kurmak niyetindeydiler. Yüzyıllardır katledilmiş, sürülmüş ama dil, kültür, adet, töre ve inançlarından vazgeçmemiş yöre halkının asimilasyonu, üniversitenin başta gelen amacıydı.
Üniversite içinde kurulan Alevi Enstitüsü’nün bir iki panelden ibaret faaliyetlerine çok geçmeden son verildi. Bu faaliyete iyi niyetle başlayan Dersimli veya solcu akademisyenlere kısa zamanda kapı gösterildi (Candan Badem gibi açıkça komünist olduğunu söyleyen yetenekli bir tarihçi mesela, 15 Temmuz bahane edilerek KHK ile gönderildi). Geride üniversitede, temizlikçi, güvenlikçi, aşçı olarak birkaç Dersimli kaldı (“Güleryüzlü rektör”, 2015’te İzmir’den AKP milletvekili adayı oldu, kaybetti, Pensilvanya’ya birkaç defa gittiği, Gülen’den hediyeler aldığı 15 Temmuz sonrası yargılamalarda tutanaklara yansıdı).
Bingöl, Elazığ, Erzurum gibi illerden yeni açılan fakültelere doldurulan “akademisyenlerin” niteliği ise kısa zamanda anlaşıldı. Bunlar lise düzeyinde dahi ders veremeyecek nitelikteki tarikat ve cemaat kadroları idi (Ve bundan evvel bir üniversitede hoca olmayı “hayal” edemezlerdi).
Son haftalarda “Dersim’de tarikat istemiyoruz” başlıklı açıklamaların hedefinde bir kere daha Munzur Üniversitesi var. MÜ bir kez daha –yıllar öncesindeki gibi- “halka karşı gericiliğin karargâhı” konumunda. FETÖ yerine sayısız başka gerici mihrak organize faaliyet halinde. Dersim toplumu içinde güç bulması olanaksız radikal cemaat ve tarikatlar, üniversitedeki öğretim görevlileri ve öğrenciler aracılığıyla Dersim’e geliyorlar.
Ama zaten Türkiye genelinde de bu böyle değil mi? TÜBİTAK’a başına hayvanat bahçesi müdürünü atamadılar mı? YÖK yönetiminden profesör kılıklı bir tanesi,” cahillerin ferasetine güveniyoruz” demedi mi? Hiç duymadığımız vakıf üniversiteleri, radikal cihatçı tipleri “akademisyen” kılığında derslere sokmuyor mu? Yalova Üniversitesi’nde ders veren “doçent” kılığındaki Ebubekir, üniversiteye “fuhuş yuvası” demedi mi? Yalnız Dersim değil, aslında tüm ülke bir tarikat ağında ama bu tablo uzun sürmeyecek.
BirGün / 18.12.20