AIDS ile ölüm arasındaki ince çizgiye derman arayışı – Mühdan Sağlam

Büyük firmaların çapı 1.250 trilyon doları bulan ilaç sektöründe bir anda yön değiştirip insani davranması patent konusunu yeterince tartışmayı öteledi. Dahası Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ilaç piyasasında yavaş yavaş görünmeleri bu defa yine insanın unutulduğu pazarı kaptırmamaya dayalı bir jeopolitik/hegemonik mücadeleye kapı aralıyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 18 Kasım 2020
  • 08:41

Aşı çalışmaları salgın sırasında ışığın görüldüğü bir karanlık tünel gibi. İlaç firmalarından beklenen haberler yavaş yavaş geliyor. Ancak salgın Türkiye dahil tüm dünyada adalet ve eşitliğe dair süslü kılıfların yırtıldığı ve şapkanın düşüp kelin göründüğü bir örnek. George Orwell yıllar öncesinde “bazılarının daha eşit” olduğunu Hayvan Çiftliği isimli distopyasında anlatmıştı. Hepimiz yeniden o distopyanın saklanamayacağı bir dönemden geçiyoruz.

“Çember daralıyor, çember eriyor” sözlerini bıçakla keser gibi gelen aşı haberleri, umutlu konuşmaların kesişme noktası oluyor. Kimi aşıya katkı sunan bilim insanları ve eşlerini(!), kimisi hükümetlerin aldığı aşı adetini sayıyor.

Aşının bulunması elbette bir müjde insanlık için. Ancak insanlık için olan bu müjdeye her insan erişecek diye bir şey mi var! Yakın dönem örnekleri, bu soruya nasıl yanıt veriyor? Bu hafta aşı çalışmaları üzerinden küresel ilaç ve aşı pazarına ve patentin nasıl ölümle eş anlama gelebileceğini Güney Afrika örneği üzerinden ele alacağız.

‘Ben bu cihana sığmazam’: İlaç devleri

Dünyadaki ilaç sektörü ve üreticileri en önemli ekonomik pazara sahip sektörlerden biri, küreselleşmeyle mekan mevhumunu yok edenlerin başında geliyorlar. Verilerle bakalım. Statista verilerine göre ilk beş firma, sırasıyla sahip oldukları değere (milyar dolar) göre Johson & Johson (56.1), aşı çalışmalarında öncü konumuyla dikkat çeken Pfrizer (51.75), Roche (49.23) ve Novartis (47.45).

Mekandan kopmanın en açık örnekleri ihracatta yaşanır. Peki bu cihana sığmayanlar kimler? World Export için durumu ele alan Daniel Workman’ın incelemesine göre en fazla ilaç ihraç eden ülkeler, ihracat gelirlerine göre en fazla ihracat yapan ülkeler Almanya (56.8 milyar dolar), İsviçre (47.7), Hollanda (31.1), Belçika (28.9) ve Fransa (26.6). Değinilen bu beş ülkenin toplam pazar payı yüzde 50. Sıralamada ABD’den İspanya’ya kadar 15 ülke yer alıyor.¹ Bu 15 ülke küresel ilaç ihracatının neredeyse yüzde 87’sini elinde tutuyor.

Salgınla beraber gözlerin döndüğü aşı sektöründe durumsa şöyle: Genel ilaç sektörü içinde aşının payı yüzde 3 civarında ve 2024’te aşının pazardaki değerinin 13.8 milyar dolara çıkması bekleniyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre insana yönelik küresel aşı üretim ve satışının yüzde 80’ni, dünyadaki her 5 aşıdan 4’ü, beş çok uluslu şirketin tekelinde.² DSÖ’ye göre söz konusu bu şirketler küresel anlamda tekel. Bu durumun arz ve talep arasında bazı sorunlar yarattığı soğukkanlı bir dille yine ifade ediliyor. Global Vaccine Market 2018-2022³ raporuna göre küresel anlamda aşı üretim ve dağıtımında önde gelen ilk beş firmalık listedeki firmalardan biri GlaxoSmithKline. Aşı üretiminde ve dağıtımında devasa bir güç olan firmanın yıllık aşı satışı 35 milyar doları buluyor. Merck & Co yıllık 40 milyar dolar aşı satışıyla ilk beşteki firmalar arasında yer alan bir diğer örnek. Onu Novavax ve Covid-19 aşısı için heyecan uyandıran Pfizer izliyor. Firma sayıları küçük ölçekli gelirlere indirildiğinde sayı 10, en fazla 15’e çıkıyor. Bunun nedeniyse büyük ilaç devlerinin de yer yer dolaylı yollardan aşı üretmesi. DSÖ’nün bahsettiği tekelleşme ise bu ilk beş ve on firma arasında yaşanıyor.

İsimleri ve pazar yapısı belli olan ilaç sektöründe ilacın ya da aşının üretilmesi, özellikle salgın sırasında umut verici bir gelişme ancak bu herkesin aşı olabileceği anlamına gelmiyor. Nedenine bir örnekle bakalım.

Güney Afrika’yı ölüme terketme

Fransa’nın Pastour Enstitüsü’nde 1983’teki araştırma dünyada adı duyulmadık bir hastalığın ölüm künyesi olacaktı. Human Immunodeficiency Virus (HIV) ya da AIDS. Bağışıklık sistemi yetmezliği olarak da bilinen bu hastalık bir virüsün kişinin bağışıklık sistemine saldırması, sistemi etkisiz kılarak en küçük bir enfeksiyondan bile ölüme kadar giden bir süreçle yüz yüze kalması demek.

Henüz ne olduğu bilinmeyen bu hastalığın ilk kurbanıysa San Francisco’da yaşayan Ken Horne’dan başkası değildi. Araştırmalar sonucunda Horne’ın ilk HIV pozitif vakası olduğu kabul edildi. Hastalık bulunmuştu. Ancak çare için beklemek gerekecekti. HIV, ABD, Avrupa, Latin Amerika ve Afrika başta olmak üzere ulusal sınırları kolayca aşarak ülkeden ülkeye geçti. BM'nin AIDS birimine göre dünyada hali hazırda 40 milyondan fazla insan HIV. Bunların yaklaşık 2 milyonu çocuk. Hastalık ortaya çıktığından bu yana HIV kaynaklı ölen sayısı 33 milyon civarında.

Bu korkunç rakamlar bu hastalık için çare arayışlarını hızlandırdı. Ancak çarenin herkes için olmadığı kısa sürede Güney Afrika’da anlaşılacaktı. AIDS’e tedavi bulunmuştu, artık HIV’den ölmek Avrupa ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde istisnai bir durum haline geliyordu, elbette kapsül ücreti 30-40 dolar arasında değişen ilaçları alacak gücünüz veya sigortanız varsa. Ancak Afrika kıtasının en zengin ülkesi Güney Afrika için günlük 40 dolarlık bir kapsül haftalık 68 dolar düzeyinde olan ortalama ücretler düşünülünce büyük bir imtiyaz, sadece aşırı zenginlerin ulaşabildiği bir imkan demekti. Ülkedeki sayıları binleri geçmeyen tedaviye erişenler için AIDS cep yakan bir hastalık, toplumun geri kalanı içinse adının bile anılmaya korkulduğu ve “o hastalıktan olmuş” denen insanın betini benzini attıran Azrail'di.

Güney Afrika’da HIV’in bir kapsülü 40 dolardan satılıyorken Tayland’ın devlet eliyle ürettiği benzer bir ilaç 5 sentten satılabiliyor. Ancak ilaç Tayland’da hastalar Güney Afrika’da. Tayland’dan neden ilaç sipariş edilmiyor? Nedenine bakalım.

Firmaların kalkanı: Patent

“Bu ilaç çok pahalı daha ucuzunu almak lazım” denildiğinde ve bunun olamaması ilaç sektörünün çalışma şekli hakkında panorama sunuyor. Şirketler, ilaçlar ya da aşılar üretildikten sonra küresel ticaret yasaları ve fikri mülkiyetin korunması gereğince patent alımına başvuruyor. Patent süreleri 5-10 yıl arasında oluyor. Patent alan firmanın ürettiği ilacın muadili ilaçları üretmek yasak. Patenti çıkaranlar, ilaç araştırma ve geliştirme süreçlerinin maliyetini gözeterek üretici firmaların çalışmalarını sürdürmesi ve teşvik için veriliyor. Yani firmanın korunması.

Sistemdeki bu çarpıklık Güney Afrika’da AIDS vaka sayıları günlük 100 bazen binlerle ölçülürken ilaca erişememe sorununu gündeme getirdi. İnsanların bir dozluk ilaca verecek 40 dolarının olmaması! Bu durum ilaç patentine sahip Pfizer’ın başı çektiği firmalar ile Güney Afrika halkını karşı karşıya getirdi.

40 milyon insanın ölüm fermanı olan bu hastalığın çaresi, yıllık 15 bin doları bulan bir masraf kadar uzaktaydı. Ancak 6 çocuğu HIV taşıyan bir aile için bu çocuklar için mezar bulma anlamına gelen bir mesafe aynı zamanda.

1998’de Güney Afrika’da AIDS’ten yıllık ölüm 250 bin kişiye ulaştı. Hükümet jenerik (muadil) ilaçlar üreten firmalara ülkesini açmak için patent yasasını askıya aldı. Bunun üzerine 39 ilaç firması Nelson Mandela dahil hükümete karşı uluslararası dava açtı. Gelen küresel baskı sonucunda dava düştü.

Söz konusu dönemde ilaç firmalarının imajı yerle bir oldu. GlaxoSmithKline’de çalışan Dr. Tadataka Yamada New York Times’a verdiği bir görüşte, imajlarının en saygın noktadan tütün ürünleri üreten firmalarının bir sıra üstüne kadar gerilediğini ifade ediyordu. Cipla gibi jenerik firmaların ilaç üretimini herkesin erişebileceği fiyatlara çeken alternatifler sunması ve ABD seçim süreci baskısıyla Güney Afrika’nın sesi nihayet duyuldu. Bugün jenerik üretim yapan firmaların bir kısmı Güney Afrika’ya ilaç sağlıyor. Üstelik büyük şirketler bağış, lisans verme ve fiyat düşürme gibi yöntemlerle yoksul ülkelere çözüm üretmek durumunda kalıyor.

Büyük firmaların çapı 1.250 trilyon doları bulan ilaç sektöründe bir anda yön değiştirip insani davranması patent konusunu yeterince tartışmayı öteledi. Dahası Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ilaç piyasasında yavaş yavaş görünmeleri bu defa yine insanın unutulduğu pazarı kaptırmamaya dayalı bir jeopolitik/hegemonik mücadeleye kapı aralıyor. Önümüzdeki hafta küresel rekabetleri ve Güney Afrika örneğinin gösterdiği kapitalist kârla ölüm arasındaki ince çizgi karşında ne yapılabileceğini ele alacağız.
1- Yazının detayları için bkz: Daniel Workman, Drugs and Medicine Exports by Country, World Export, 28 Nisan 2020, http://www.worldstopexports.com/drugs-medicine-exports-country/ (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020).
2- Detaylı bilgi için bkz: World Health Organization, Vaccine Market: Global Vaccine Supply, https://www.who.int/immunization/programmes_systems/procurement/market/global_supply/en/ (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020).
3- Global Human Vaccine Market 2018-2018 raporu için bkz: https://www.technavio.com/talk-to-us?report=IRTNTR21748&type=sample&rfs=epd&src=blog (Erişim Tarihi: 17 Kasım 2020).

Gazete Duvar / 18.11.20