Tarihin farklı zamanlarında yaşanmış siyasal ve toplumsal olaylarda kadınların rolü hemen hiç eksik olmamıştır.
Deyim yerindeyse kadınlar ulusal mücadeleler, bağımsızlık savaşları veya sosyopolitik devrimlerin kenar süsleri değil, fedakâr öncüleri ve kahramanları olarak ortaya çıkmışlardır.
Cezayir halkının Fransız sömürgeciliğine karşı verdiği bağımsızlık kavgasındaki örnekler de bu tespitimizi doğrulamaktadır.
1960’ların başında, halkın aktif desteğiyle Cezayir’in bağımsızlığını kazandığını radyo ve gazeteler aracılığıyla öğrenmiştim.
Bağımsızlık ve kurtuluş panosu
1970’lerde ise Filistin halkıyla dayanışma amacıyla bulunduğum kamplardaki kadınlı-erkekli Fedailer, Cezayirli kadın direnişçi Cemile Buheyrad'ın adını sıkça anıyorlardı.
Filistin davası nedeniyle kaçırılıp İsrail cezaevine konulduğumda, bu kez de Arapça öğrenmem sayesinde aynı direnişçi hakkında ayrıntılı bilgiler edindim; kahramanlığına hürmeten yazılan hamasi Arapça şiir ve destanları okuma fırsatım oldu.
O günden beri, düşünüp durdum: Cezayir halkının sadece bir kadın kahramanı olamaz, daha fazlası olmalı.
Derinlemesine araştırınca yanılmadığımı anladım. Meğer ne yiğit kadınlar varmış; davaları ortak, sadece direniş hikâyeleri farklıymış. Size onların hayat serüvenlerini sunacağım.
Meramımı daha iyi anlatabilmek maksadıyla, önce, Cezayir Bağımsızlık Savaşı (1 Kasım 1954-19 Mart 1962) sırasında kadınların işlev ve rolü konusunda genel bir çerçeve çizmeliyim.
Ulusal Kurtuluş Cephesi (Fransızca kısaltması: FLN) öncülüğünde verilen bu mücadelede, duyarlı bazı Fransızların da yardımıyla hem Müslüman hem de (Hıristiyan) Fransız kadınlar harekete geçirildiler.
Ülkenin farklı bölgelerinde gayretli yurtsever Cezayirli kadınlar da kendiliğinden veya FLN aracılığıyla mücadeleye kazanıldılar.
Cezayir’deki 11 bin direnişçi kadından birkaçı
Katılan kadınlar iki kısımdı: Şehir ve köy kökenliler. Muharip Gazi oluşumların savaş sonrası rakamlarına bakılırsa, direnişe katılan kadın sayısı 11 binden fazlaydı.
Toplam direnişçilerin yüzde 20’sine denk düşer bu oran. Şehirli kadınlar eğitim görmüşlerdi. Kırsal kesimden gelenlerin büyük bölümü ise okuma yazma dahi bilmiyordu.
Kadın direnişçilerin yüzde 80’lik kısmını oluşturan bu köylü/kasabalı kadınlar, bulundukları coğrafi bölge itibarıyla FLN ile temas halendeydiler; çoğu direniş sırasında akrabalarını kaybetmişlerdi ve elde silah direkt olarak cephede savaşıyorlardı.
Cezayir’de sokak araması, 1957
Kadınlar, hem cephede aktif savaşçılar hem de cephe gerisi (bağış toplama, hemşirelik, mutfak ve çamaşır işleri gibi) hizmetlerde aktif olarak çalıştılar.
Bir kısmı askeri ve sivil hedeflere sabotaj, casusluk (düşman saflarından haber istihbarat bilgileri toplayıp ulaştırma), gözetleme, gözcülük yapma, yönetim, muhabere, nakliyat, kuryelik alanlarında başarılı oldu.
Ekip halinde veya bireysel şiddet eylemine katılan kadın sayısı 70 kadar olup, cephedeki kadınların yüzde 2’sine tekabül ediyordu.
Cezayir Savaşı’ında silahlı kadın direnişçi
1957 yılında bu eylemlerin yoğunluk merkezi başkent Cezayir olarak belirlenmişti. Maksat, başkentteki karar verici Fransızları doğrudan hedef alıp saf dışı bırakmaktı.
Cemile Buheyrad misali, bombalama eylemlerini gerçekleştirenlerden yakalanıp yargılananlar, dünya kamuoyunda büyük yankı yaptılar.
Geleneksel kıyafetleriyle kendilerini kamufle edebilen militan kadınlar, hem dikkati çekmemiş oluyordu, hem de olay yerine gitmekte zorlanmıyorlardı.
Onların şehir eylemleri, Fransız sorumluların moralini bozmaya yönelikti.
Cezayirli Kadınlar geleneksel örtüleriyle faaliyette
Şehirli kadınların bir bölüğü aranan ve yeraltında faaliyet gösteren erkek direnişçilere yardım-yataklık yapıyor, dışarıyla bağlantılarını kuruyorlardı.
Bu arada kırsal alandan gelen silahları gizlice şehre sokup istenen yerlere ulaştırıyorlardı.
Sıkça kıyafet değiştirip; duruma göre ya baştan ayağa çarşaf giyinmiş muhafazakâr kadın tarzına bürünüyor yahut da son derece modern Avrupai tarzda giyinerek görevlerini yerine getiriyorlardı.
Dışarıdaki (daha çok ülke dışında) faal olan kadınlar, "El Mücahid" isimli düzenli bildiri ve kataloglar yoluyla kurtuluş mücadelesini yüceltip, direnişçilerin kişiliğinde “destansı” yazılar yazarak dağıtıyorlardı.
“Fedai Günlükleri” isimli bültenle cepheden haberleri kamuoyuna ulaştırıyor, kadınların efsanevi kahramanlıklarını dile getiriyor; özellikle de Martinik Adaları kökenli psikiyatrist ve sosyal felsefeci Frantz Fanon2un sömürgeciliğin anatomisi ve sömürge insanının ezik ruhu/kişiliği üzerine yazdığı kitapları kitlelere dağıtıyorlardı.
Kurtuluş Cephesi, kadın özgürlüğünü “ulusal kurtuluş” meselesine sıkı sıkıya bağlamış; lakin onca emeğe ve fedakârlığa rağmen kadın hakları konusunda gayet gelenekçi/tutucu bir tavır takınmıştı.
Mesela FLN önderliğinin şöyle bir açıklaması vardı:
Bulunduğu yöre ahalisinin onayı olmadan, kadınları askere almaya ve hemşire olarak çalıştırmaya izin verilmez. Zira kadının özgürlüğü kapısının önüne kadardır. Kadın, kesinlikle erkekle eşit değildir.
Tutuculuk bununla sınırlı değildi. Direnişe katılma adayı kadınların zina yapıp yapmadıkları soruşturuluyordu ki, ispat edilmesi halinde cezası idamdı. Ayrıca imkânlar dâhilinde bekâret testinden geçiriliyorlardı.
Aynı FLN, tutuklanmaları halinde kadınların sır saklamayacağı görüşündeydi. Okumuş yazmış şehirli kadınların “serbest ve rahat” oldukları konusunda bir önyargı vardı.
Bu nedenle elverdiğince kendilerini komşu Arap ülkelerine göndererek bir anlamda uzaktan cephe gerisinde faaliyet yapmalarını sağlama çalışıyorlardı.
Fransız işgal yönetimi, eylemlerin şehir merkezlerinde yoğunlaştığı 1956 yılından itibaren gözaltına alıp sorguladığı kadınlara uyguladığı işkenceyi yaygınlaştırdı.
Direnişteki rollerini idrak eden Fransız emniyeti, “şehirleri eylemci kadınlardan temizleme” operasyonları başlattı.
Böylece “Constantin Planı” devreye girdi. Buna göre; peçesini ve çarşafını açan, evlenen ve eğitim düzeyini yükselten kadınlara bazı imtiyaz ve olanaklar tanınacaktı.
Kadın, kamuoyu önünde çekinmeden fikrini söyleyebilecek ve seçimde oy kullanabilecekti. Müslüman kadınlar, Fransız yönetim dairelerinde, simgesel bile olsa, görev alabileceklerdi.
Ulusal kurtuluş mücadelesine katılan 11 bin kadar kadının hikâyesini yazmak imkânsız olduğuna göre; onlar arasında en fazla göze çarpıp Arap ve dünya kamuoyunda iyi bilinen birkaçının hayat serencamı ile mücadele serüvenine dair özet notlar vermek mümkündür.
Bunların başını da “Dört Cemile” çekmektedir:
Cemile Buheyrad: ( جميلة بوحيرد ) Başkent Cezayir’in El Qasba mahallesinde yaşayan aydın bir Cezayirli baba ile Tunus kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1935’te dünyaya geldi. 7 erkek kardeşin biricik ablasıydı.
Dikiş-nakış eğitimi veren bir kız meslek enstitüsünde öğrenim gördü. Klasik dans ile binicilik kurslarına katıldı, ikincisinde ustalaştı.
Fransız değil, Cezayir kökenli olduğu bilincini annesinden küçük yaşta almıştı. Okullarda uygulanan asimilasyon politikası gereği Cezayirli öğrenci taburlarına/bölüklerine “Fransa anamızdır” marşı söyletilirken, Cemile itiraz ediyor ve ısrarla “Anamız Cezayir’dir” sloganını atıyordu.
Bunu duyan Fransız müdür, kendisini sabah içtimasından ayırıp şiddetle cezalandırmıştı.
1954’te Fransız işgaline karşı direniş başladığında Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) katıldı. Önce dağdaki Cezayirli gerilla komutanlığı ile başkentte yeraltında çalışan baş sorumlu Yasif (Yusuf) El Saadi arasında kuryelik yaptı.
Yakalayana 100 bin Fransız frangı ödül verileceği ilan edilen El Saadi; sabotaj planları yapan, sivil itaatsizliği ve direnişi örgütleyen önemli bir şahsiyet idi.
Cemile, henüz 20 yaşında olmasına rağmen Fedaiyet (silahlı kadın eylemci ve direnişçi) biriminde yer aldı. Dağlardaki kamplarda askeri eğitim aldı.
Faaliyetlerinden ötürü arananlar listesinin bir numarası haline geldi. Fedaiyat mensuplarıyla birlikte ilk kadın gönüllüler olarak kayda geçtiler.
Cemile Buheyrad militanlık günlerinde
O tarihte amcası Mustafa, FLN üyesi olmaktan yakalanıp idam edilmiş; henüz 15 yaşındaki kardeşi de aynı suçtan tutuklanıp işkence altında can vermişti.
1957’de şehirdeki sorumlusu El Saadi’ye dağdan Fransızca yazılmış bildiri paketini götürürken takip edildiğini anlayınca kaçmaya başladı.
Peşinden koşan Fransız kolluk kuvvetleri, kendisini kurşun yağmuruna tuttular. Omzundan vuruldu. Tekrar kaçmaya çalıştığında zayıf bedeni yere yığıldı, yakalanıp tutuklandı.
Cemile için sorgu, işkence, yargılama ve cezaevi süreci başlamıştı. Askeri hastaneye kaldırılırken ve tedavi sırasında bile işkenceli sorguya maruz kaldı.
Cemile Buheyrad duruşmada
Daha sonra işkence ortamıyla meşhur Barberousse Tutukevi’ne götürülüp tam zamanlı işkence seanslarına tabi tutuldu. Bir seansı 18 saat sürüyordu.
Üç gün boyunca aralıklarla bedenine ve özellikle göğsüne elektrik verildi. Defalarca bayılmasına rağmen arkadaşlarını ifşa etmedi.
Beklenen itirafı alamayan Fransız emniyeti, “terörist faaliyetler” suçlamasıyla ve göstermelik bir yargılamayla kendini idam cezasına mahkûm ettirdi.
Mahkemeye çok sayıda Fransız avukat katıldı. Duruşmalarda susma hakkını kullanan Cemile, karar açıklanınca şu meşhur sözünü söyledi:
Bana idam cezası vereceğinizi biliyordum zaten. Çünkü kan görmeye ve akıtmaya pek heveslisiniz. Oysa ben masumum. Cılız ve hasta bir bedene sahip dostum C. Buazze’nin en zayıf anında ondan güya itiraflar koparıp, beni suçlamaya kalktınız. Onu, psikiyatristlere bile göstermekten kaçındınız.
Hakkındaki gerçek tutanağı hasıraltı edip, yerine polis ile paraşüt komandolarının tutanaklarını koydunuz. İdam kararını vermekle, ülkeniz Fransa’daki özgürlük geleneğini katletmiş olacaksınız.
Ben, ülkemi seviyorum ve özgürlük istiyorum. Bu nedenle FLN’nin bağımsızlık mücadelesini destekliyorum. Her ne yaparsanız yapın, Cezayir’i bağımsız ve özgür olmaktan alıkoyamayacaksınız!
İdam günü, 7 Mart 1958 olarak tespit edildi. Gelgelelim Fransa ve dünya kamuoyu ayağa kalktı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi olağanüstü toplandı.
Kararı kınayan milyonlarca telgraf çekildi. Bunun üzerine idam ertelenmekle kalmadı, müebbet hapis cezasına çevrildi.
Üç yıllık mahkûmiyetten sonra sürgün edildiği Fransa’da üç yıl daha geçirdi.
Ülkesi bağımsızlığına kavuştuğunda, avukatlığını yapan Fransız Jacques Vergès ile 1965’te evlendi.
Vergès, 1950’li yıllar boyunca Cezayirli direnişçilerin davasına sahip çıkıp onları yargı önünde ölümüne savunmakla ün yapmış bir hukukçuydu.
Keza Filistinli direnişçilerin ve dünyanın birçok yerindeki sağcı veya solcu aykırı şahsiyetlerin duruşmalarına avukat sıfatıyla katılıyordu.
Bu tür faaliyetlerinden ötürü 1960’larda hapse atılmış ve mesleki ruhsatı elinden alınmıştı.
Cemile, milli kahraman ilan edilmenin yanı sıra, Arap dünyasındaki çok sayıda edebiyatçı ve şaire esin kaynağı oldu. Adına yazılmış yaklaşık olarak 70 kasideden söz edilir.
O, bağımsızlık sonrasında Cezayir Kadın Birliği başkanı seçildi. Ancak alınan kararlarda görüşüne yeterince önem verilmediği için, başta Devlet Başkanı Ahmed Bin Bella olmak üzere yetkililerle hep anlaşmazlığa düştü.
Bu yüzden görevden ve siyasetten çekildi.
Günümüzde Paris’te gözden ırak bir ortamda yaşıyor.
Cemile Buazze: (جميلة بوعزة) Fas, Tunus ve Cezayir’de son derece yaygın olan Buazze kabilesine mensup olup şehirde yaşayan, Cezayir bağımsızlık mücadelesinde idama mahkûm edilen 6 kadın direnişçiden biridir.
1937’de doğup 2015’te öldü. Cezayir savaşının önemli kadın simalarından biriydi. Doğum yeri olan El Bleyda/Bilade belediyesinde çalgı ve şarkı söyleme alanında eğitim alıp yetkinleşti.
Ülkesindeki Fransız Cemiyeti’nin düzenlediği kurslara ve yarışmalara katıldı. Bu tür etkinliklerinden ötürü Fransız kökenli Cezayirli öğrenci arkadaşları, kendisine “Bayan Cha Cha Cha” (Güney Amerika çıkışlı hareketli bir dans, enerjik, yerinde duramaz anlamında) derlerdi.
Direniş başladığında Fransızlara ait posta çekleri merkezinde çalışıyordu. Yurtseverlik duygusu ağır basınca FLN üyesi oldu; dağa çıkarak silahlı eğitim aldı.
Bubi tuzağı ve bomba düzeneği kurma konusundaki becerisinden ötürü başkent Cezayir’deki Le Coq Hardy isimli bar-kafeteryaya zaman ayarlı bomba yerleştirdi.
İçerde ve çevresindeki Fransızların bir kısmı öldü, 60 kişi yaralandı. Ardından başkentin ana caddesi olan Michelet’i bombalarla tahrip etti.
Cemile Buazze, bombalı paketi taşırken
Cemile sivil itaatsizlik babından miting ve protesto gösterilerinin başını çekiyordu. Şiddet dâhil şehirdeki her türlü illegal ve yasadışı eylemi organize eden baş sorumlu Yasif El Saadi ile El Arabi bin Muheydi ekibiyle birlikte çalışıyordu.
Bombalama ve sabotaj eylemlerini, üç militan kadın arkadaşı Zehra Zarif, Hasibe bin Buali, Melike Qaid ve benzerleriyle gerçekleştiriyordu. Başına ödül konup arananlar listesinde ikinci sıradaydı.
Bir süre için Bağımsızlık ve Özgürlük İçin Cezayir Kadın Cemiyeti’nde çalıştı. Fransız emniyetinin uzun takibi ve operasyonu sonucu şehirde bombalı eylem yapan son kadın militan olarak ele geçirildi.
Cılız bedeni onca eziyet ve işkenceye dayanamadı; psikolojisi altüst oldu. Bu yüzden başka bir hapishaneye nakledildi.
Bir süre için yakalandığı sinir krizlerini istismar eden Fransız emniyeti, onu, Cemile Buheyrad aleyhinde ifade vermeye zorladı.
Cemile Buazze, muharip gazi döneminde
İfade ve tutanakları, hileli yolla kendisine imzalatarak sahte evrakla Buheyrad hakkında idam kararı verilmesini sağladı.
Ancak Buheyrad’ın avukatı, “Cemile Buazze’nin delirdiğini ve dolayısıyla itirafının geçersiz olduğunu” ileri sürdü.
Buazze, sonradan hapisten Raşid Hattab’a yazdığı bir mektupta “deli rolü” yaptığını yazınca, yeniden yargılandı; hakkında idam kararı çıktı.
1962’de tutsaklığı sona erince, bağımsızlığına kavuşan ülkesi adına Mısır’a gitti. Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır ile buluştu.
Mısır lideri Cemal Abdunnasır, Cezayir direnişinin simgesi üç kadını kabul ediyor
Cemile Bupaşa: (جميلة بوباشا), Cezayir kurtuluş savaşına faal olarak katılan kadın direnişçilerden biridir. Orta halli bir ailenin kızı olarak 1938’de dünyaya geldi.
Hemşire olmak için gittiği okulda Arap ve Müslüman olması nedeniyle diploma alamadı. Bu acı olay, kimliğinin farkına varmasını ve Fransız işgaline karşı tavır takınmasını sağladı.
Direniş hareketine yardım etmesi, onunla babasının tutuklanıp askeri hapse atılmaları ve işkence görmeleri için yeterli sebep sayıldı.
Ölümün eşiğinden döndüğünde, üniversite yemekhanesine “bomba koyduğu”na ilişkin itirafnameyi imzalamıştı bile.
Sorgulanan kadınların maruz kaldıkları en ağır işkencelerden biri, tecavüze uğramalarıydı ki, işkenceciler sıklıkla bu yola başvuruyorlardı.
Cemile Bupaşa, mahkemeye tutuklu götürülüyor
Duruşma sürecinden gayet dirençli çıkan Cemile Bupaşa, hem direniş hareketini destekleyip ülkesinin bağımsız olmasını arzuladığını inkâr etmedi, hem de işkenceciler hakkında davacı olmakta ısrar etti.
İtirafın kendisinden işkenceyle alındığı ve bunun geçersiz sayılması gerektiği konusunda ayak diretti.
1961’de idama mahkûm edildi. Ancak yılmadı. Avukatı olan Tunuslu asıllı Fransız hukukçu, feminist, siyasetçi ve deneme yazarı Gisèle Halimi’den (1927-2020) büyük destek aldı.
Gisele Halimi, Cezayir mücadelesinin ve kadın haklarının savunucu ikonu
İşkenceyi teşhir konusunu mahkemeye kabul ettirdikten sonra Cezayir, Fransa ve dünyanın çeşitli ülkelerinde adeta kıyamet koptu.
Avukat; Fransız aydın, düşünür ve yazarlara konu hakkında bilgi verdi.
Bupaşa da direngen adaşı Cemile (Buheyrad) gibi yargılama sürecinde dünya kamuoyunun ilgisine mazhar oldu.
Fransız yazar ve düşünür Jean-Paul Sartre ile feminist gazeteci-yazar Simone de Beauvoir, her ikisine dair mektuplar yazıp demeçler verdiler: Kampanya başlattılar.
Cezayirli kadın direnişçileri destekleyen ünlü Fransız feminist ve yazar Simone de Beauvoir
De Beauvoir, “Cemile Bupaşa” isimli bir kitap yazıp yayımladı. Kitabın ana konusu, “Cezayirli bir kızın maruz kaldığı eziyet, işkence ve tecavüz” idi.
Bu çalışma, Fransız liberal kamuoyunu dehşete düşürdü. Yığınsal bir tepki gösterildi. Böylece “işkenceye karşı üç uluslararası belgeyi imzalamış olan” Fransız devletinin karizması çizildi.
İki Fransız feminist yazar tarafından Cemile Bupaşa hakkında yazılan kitap
Dönemin Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, defalarca inkâr yoluna başvurduysa da inandırıcı olamadı.
De Beauvoir’ın 1960 yılında Le Monde gazetesine konuya ilişkin yazdığı makale daha fazla ses getirdi.
Dünyaca ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso, Cemile’nin karakalem portresini çizerek ona destek verdi. Fransız şair, romancı ve eleştirmen Louis Aragon da kampanyaya katıldı.
Kampanyanın etkisinden olsa gerek, Cemile Bupaşa’nın idam kararı infaz edilmedi. Lakin ona işkence yapanlar da yargılanmadı. Cezayir bağımsız olunca, hapisten çıkarıldı.
1962’de avukatı, “Cemile Bupaşa” isimli bir kitap yayımladı. Bunu, “Picasso’ya İlham Veren Cemile Bupaşa” adlı eserin yayını izledi. Caroline Huppert, kendisi hakkında bir film yaptı.
Korona salgınında hastalanan Cemile Bupaşa, hastaneden taburcu edilirken, Ağustos 2020 yılında vefat eden eski avukatı G. Halimi hakkında şöyle diyordu:
O sadece avukatım değil, ablam yerinde muhteşem bir kadındı. Tecrit hücresinde tek başınaydım, kimseyi tanımıyordum. Zor zamanlarda bana sahip çıktı. Öldürme tehditlerine aldırmadan beni ve Cezayir’i sonuna kadar savunmuştu.
Cemile Amran Minne: (1919-2017) Aşağıda kendisinden söz edeceğimiz Fransız asıllı komünist kadın Jacqueline Guerroudj (Farruc) ile ilk eşinden olmadır. Gerçek adı Danielle’dir.
Cezayir direnişine yardım etmekle suçlanıp yargılanan az sayıda Avrupalı ilerici ve sosyalist kadınlardan biridir. 17 yaşındayken aktif direniş hareketine katılıp “Cemile” kod adını aldığı için, Cezayir kamuoyunda bu isimle tanınmıştır.
Cezayir’de mücadele eden Fransız komünist kadın Jacqueline Guerroudj
Onun asıl şöhreti, Fedaiyet (Kadın Fedai Bölüğü) biriminde yer alarak sıcak çatışmalara katılmasından kaynaklanmaktadır.
Başkent Cezayir’deki Le Coq Hardy kafeteryasına koyduğu bir bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı.
Bu yüzden 1956’da tutuklandı. Yaşı küçük olduğundan sadece 7 yıl ceza aldı. Savaş bitince hapishaneden çıktı. 1964’te evlendi. Cezayir Üniversitesi’nde ders vermeye başladı.
1999’dan itibaren Toulouse Üniversitesi Tarih Bölümünde çalıştı.
Diğer adıyla Danielle Cemile Minne, bağımsızlık sonrası Cezayir vatandaşı oldu, yazarlık yaptı. Savaşa katılan 88 kadınla konuşarak, “Cezayirli Kadınlar ve Kurtuluş Savaşı” konulu bir doktora tezi hazırladı.
Bu tez, aynı zamanda “Cezayir” adlı bir filmin de kurgusu oldu.
Danielle Cemile Amran Minne’nin Fransızca kitabının kapağı
Cemile kelimesi Arapça “güzel kadın” manasına geldiği için, çoğu zaman “Erba’a Cemilet” veya “Cemilet-ul Cezayir” ibaresi, “Halkın Dört Güzeli” veya “Cezayir Güzelleri” anlamında da kullanılıyor.
Günümüzde, Cezayir kamuoyunda “korkusuz ve kocaman yürekli kahramanlar” (Héroïnes sans peur avec un grand cœur) şeklinde sloganlaştırılmış bu dört kadın adına, başta kadın hentbol takımı olmak üzere üniversiteli gençler spor yarışmaları düzenliyorlar.
Hikâye, “Dört Cemile” ile bitmiyor, geride niceleri var ancak biz, bazılarını anacağız.
Jacqueline Guerroudj (Farruc) 1919-2015: Asıl adı Jacqueline Netter idi. Rouen şehrinden burjuva bir aileye mensuptu. Felsefe ve hukuk dersleri almıştı. Anti sömürgeci komünist militan bir Fransız’dı.
İlk eşiyle birlikte önce Nazilere karşı amansız bir kavga vermiş; bu yüzden de 1952’de Nazilerce tutuklanmış; toplama kamplarından birine sürgün edilirken zehirli gaza maruz kalmış, ancak bir fırsatını bulup güneye kaçmıştı.
1948’de Cezayir’i gidip 1955 yılına kadar öğretmenlik yaptı.1950’de bağımsızlık savaşı başladığında direniş önderliğini yapacak olan Abdulkadir Farruc ile ikinci evliliğini yaptı.
Daha sonra eşiyle beraber FLN üyesi olup Fransa sömürgeciliğine karşı sonuna kadar mücadele etti.
Her ikisi de Cezayir’den Fransa’ya sürgün edildiler. Karar hükümsüz kılınınca, tekrar Cezayir’e döndüler. Direniş saflarına katılmakla kalmadılar; aynı zamanda Cezayir Komünist Partisi’ni (CKP) kurdular.
FLN ile anlaşarak komünistlerle birlikte aynı cephede silahlı isyana katıldılar. .
1956’da “Özgürlükleri Savunma Komitesi Ağı”na katılan Jacqueline, direniş komandoları ile FLN arasında irtibat sorumlusu oldu. Bu süre içinde sömürgeciliğe karşı çıkan Fransız askeri Fernand Iveton ile ilişki kurdu.
Iveton sadece vicdani retçi olmakla yetinmemiş, Cezayirli ulusal ve komünist direnişçilerin safına da katılmıştı. Sabotaj ve bombalı tuzak eylemleri gerçekleştirmesi sonucunda çok sayıda Fransız askeri ölmüş; 1956 Sonbaharında yakalanıp, giyotinle idam cezasına çarptırılmıştı.
Bu ilişkisinden ötürü yakalanan Jacqueline de “suç ortaklığı” iddiasıyla idam cezası aldı, ancak dünyaca ünlü feminist yazar Simone de Beauvoir’ın başlattığı kampanya sayesinde ölümden kurtuldu.
“Des Douars et des Prisons” isimli bir anı kitabı 1993’te yayımlandı. Ocak 2015’te gözlerini hayata yumdu.
Hasibe bin Buali: (حسيبة بن بوعلي ) 1938 doğumlu olup, on yaşındayken ailesiyle birlikte başkent Cezayir’e taşındı. Zekâsıyla ön plana çıktı.
İzci takımıyla birlikte ülkesini dolaşırken halkın perişan halini gördü. Direnişçilere sempati duydu. 1956’da kadın fedai bölüğünde “bomba” eylemlerini gerçekleştiren ekip içinde yer aldı.
Hasibe bin Buali; insan hayatı kurtarırken katledilen hemşire
Çalıştığı hastanenin laboratuarındaki kimyevi maddeleri temin ederek, arkadaşlarıyla birlikte patlayıcı yapımında kullandı. Bu faaliyeti nedeniyle ailesinden koparak direnişçilerle kalmaya başladı ve çatışmalara katıldı.
Gizlendikleri yer kolluk kuvvetlerince basılınca teslim olmayı reddettiler. Ekim 1957’de askerler evlerini başlarına yıktılar. Kendisi ve üç erkek sorumlu burada katledildiler.
Başkentin bir mahallesine, onun adı verildi.
Zehra Zarif: (زهرة ظريف) 1934 yılı doğumlu olup ailesi, İdrisiler adıyla bölgede devlet kurup yüzyıllarca yöneten bir hanedanın soyundan gelmektedir. Edebiyat fakültesi mezunudur.
İslam hukukunu iyi bilmesi nedeniyle bir dönem yargıçlık yapmıştır.
Okul yıllarında, Cemil Buheyrad aracılığıyla direniş hareketiyle irtibat kurdu. Şehirde gizli faaliyet gösteren kadın fedailer gibi “bombacı” ekibinde (Cemile Buheyrad, Cemile Buazze, Hasibe bin Buali gibi) yer aldı.
Cezayirli Bombacı kadınlar toplu halde
Özgürlük ve Bağımsızlık İçin Cezayir Kadın Cemiyeti başkanı sıfatıyla, başkentteki örgüt sorumlularıyla beraber askeri hedeflere sabotaj düzenleme planlarına katıldı. İlk bomba eylemi yapanlardan biri sayılır.
Başkentin El Qasba mahallesinde, örgütün baş sorumlusu Yasif (Yusuf) El Saadi’yle beraber tutuklandı.
Zehra Zarif tutuklama esnasında
Her ikisi de askeri operasyon sırasında evleri başlarına yıkılan ekiptendi. Ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı; Temmuz 1962’de salıverildi.
Özgür kaldıktan sonra Mısır’a gidip Cemal Abdülnasır’la görüşebilen Cezayirli militan kadınlar arasındaydı.
Djaouher Akrour (Cevher Akrur): (1939-2018) Cezayir Savaşı sırasında Şubat 1957’de başkentteki stadyuma bomba yerleştirirken yakalanıp Barberousse Cezaevi’ne konuldu.
Milli Mücahitler Örgütü üyesi olmakla suçlandı.
Cevher Akrur, küçük yaşına rağmen idam cezası verildi
Baya Hocine: (1940-2000) Gerçek adı Baya Mamedi’dir. 17 yaşındayken bir yeraltı direniş hücresine katıldı. Direnişçilerin kurdukları “bomba ve sabotaj ekibi” içinde yer aldı.
Şubat 1957’de Belcourt ve El Bair Stadı’na yerleştirilen bombaların patlaması sonucu 9 kişi öldü, 45’i yaralandı. İdam cezasına çarptırıldı. Küçük yaşından ötürü karar bozuldu, ancak yeniden hakkında ölüm kararı çıktı.
Yaşı nedeniyle cezası infaz edilmedi. Cezayir bağımsız olunca, cezaevinden salıverildi.
Bağımsızlık sonrasında gazetecilik yaptı ve 1977-1982 döneminde milletvekili oldu.
Melike Qaid: (مليكة قايد) 1993 doğumlu olup, 1953’te yüksek hemşirelik okulundan diplomasını aldı. Gayreti ve becerisi nedeniyle Albay Amiruş’un çağrısı üzerine 1955’te direniş saflarına katıldı.
FLN’nin bir yıl sonra düzenlediği El Sammam Kongresi katıldı. Cephe gerisinde sağlık hizmeti için kendisinden yararlanıldı.
Şehir içinde protesto gösterileri düzenleme ve direnişçi kadınlara hemşirelik eğitimi vermede büyük başarı gösterdi.
1956 yılında başkent Cezayir’in her tarafı patlayıcı ve bombalarla sarsılmaya başladığında, Melike Qaid el Qasba mahallesinin altını üstüne getiren bir sabotaj olayına imzasını attı.
Bu nedenle de en fazla arananlar listesine girmiş oldu. Eylem planlayanlardan biri haline geldi.
Sıkı bir takipten sonra 1957’de kimliği belirlendi. El Buveyra ili bölgesindeki bir mekânda yaralıları tedavi ederken, 20 Haziran 1958 tarihinde Fransız ordusu binayı bombalayarak havaya uçurdu.
Hayatını kaybedenler arasında Melike de vardı.
Anısına bir kitap yazıldı.
Hani, denilir ya: “Saymakla bitmez!”
Yine de biz, Cezayir kurtuluş savaşının kadın yanına ışık tutan bu bilgilerle yetinelim.
Kaynakça:
دور النساء في الحرب الجزائرية- ويكيبيديا
Gates, Barbara Gates, The Political Roles of Islamic Women: A Study of Two Revolutions – Algeria and Iran. Austin: University of Texas at Austin, 1987.
Neil Macmaster, Burning the Veil. Manchester: Manchester University Press, 2009.
Muslim Women’s Emancipation During the Algerian War”, Journal of North African Studies. Vol. 9 No.4 (Winter 2004) p. 19-61 p. 19-56
Meredith Turshen, “Algerian Women in the Liberation Struggle and the Civil War: From Active Participants to Passive Victims”. Social Research Vol. 69 No. 3 (Fall 2002) p. 889-911, p.890
جميلة بوحيرد – ويكيبيديا
قصة المناضلة الجزائرية جميلة بوحريد- https://www.alwatanvoice.com/arabic/news/2010/07/01/150771.html
Wikiwand Fransızca, “Jacqueline Guerroudj” maddesi, Sylvie Thénault, « Les papiers de Baya Hocine. Une source pour l’histoire des prisons algériennes pendant la guerre d’indépendance (1954-1962) », L’Année du Maghreb, no 20, 2019 (DOI 10.4000/anneemaghreb.4643, lire en ligne [archive])
Simone de Beauvoir and Gisèle Halimi, Djamila Boupacha: The Story of the Torture of a Young Algerian Girl Which Shocked Liberal French Opinion (London: André Deutsch, Weidenfeld, and Nicolson, 1962)
Andrée Dore-Audibert, Des Françaises d’Algérie dans la Guerre de libération: des oubliées de la guerre de liberation, 2020.
“يومية الشعب الجزائرية – مليكة قايد..الثّائرة في وجه العدو الفرنسي”. www.ech-chaab.com
Özgür Üniversite / 16.03.21