Dostoyevski “Onun gibisi daha gelmedi” der, Puşkin için. Halkın tepesine oturmuş bir zümrenin iç yüzünü, eşine az rastlanır bir sezgiyle açığa vurduğunu söyler. Puşkin’in sekiz yılda tamamladığı, 5 bin 200 mısralık şiir-romanı ‘Yevgeni Onegin’ üzerine söylemişti, bu övgü dolu sözleri Dostoyevski…
Geçen hafta İstanbul’da romandan uyarlanan, “Bir Rus Masalı: Yevgeni Onegin” adlı tiyatro oyunu sahnelendi. İzleyenler büyülendi ama, duyuru afişinde aktör ve aktristlerin isimlerinin arasına sızmış bir felaket yazılıydı. Oyunun sponsorluğunu, Türkiye’nin ilk nükleer santralini kuran Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom üstlenmişti.
Şirketin Uluslararası İşbirliği Yönetici Direktörü Aleksei Frolov, gösteri öncesi AA’ya yaptığı açıklamada, ülke ekonomisine katkıları gözardı edilemeyecek önemde bir projeyi hayata geçirdiklerini söylüyordu. “Bu bizim ortaklarımızla yalnızca Akkuyu gibi büyük bir projenin inşasında değil, bu tür kültürel projeler içinde de olduğumuzu gösteriyor” diyordu.
Rus serserisinin gönlünde esen romantik fırtınayı anlatan oyun üzerine bir nükleercinin dilinden dökülen bu hissiz cümleler, esasında bizi bekleyen fırtınanın habercisiydi. Zira Akkuyu’nun pekiştirdiği ‘dostluğun’ bedeli, Türkiye’nin geleceğine vurulmuş yeni bir zincir gibi şakırdayıp duruyor. Duymamak imkansız. Lakin iktidar ödenecek ağır bedeli, enerji bağımlılığından kurtuluşun yolu olarak sunmakta ısrar ediyor.
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Enerji Bakanlığı’nın 2020 bütçesinin sunumunu yapan Bakan Fatih Dönmez, ilk ünitenin üretime 2023’te başlayacağını, Sinop haricinde üçüncü santral için de yer baktıklarını açıkladı. Cumhuriyet’in 100’üncü kuruluş yılında ülkenin milyarlarca dolarlık kaynağını Rusya’ya emanet eden bir santralin devreye girmesi, ne hoş bir tesadüf!
Gelin şu harikulade ‘dostluğun’ muhasebesini bir kez daha hatırlatalım. Bakalım 2023’te bizi nasıl bir fatura bekliyor…
***
Santral anlaşması 2010’da imzalandı. Anlaşmanın 5’inci maddesinin 2 ve 4’üncü fıkralarında açıkça, üretilen elektriğin de santralin de Rusya’ya ait olduğu yazılı. Merak edenler için bu iki düzenlemeyi aktaralım: 2’nci fıkra: “Proje Şirketi, Nükleer Güç Santrali (NGS) tarafından üretilen elektrik de dahil olmak üzere, NGS’nin sahibidir.” 4’üncü fıkra ise şöyle: “Rus Yetkili Kuruluşları’nın Proje Şirketi’ndeki toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den az olamaz.”
Santral için iktidar 15 yıl boyunca Rusya’ya miktar ve fiyat garantisi verdi. Alım garantisi miktarı 19 milyar kWh, fiyat ise kilowat saat başına 0,1235 dolar olarak belirlendi. Her yıl ödenecek garanti para 2 milyar 346 milyon 500 bin dolar olacak. Bu rakam üzerinden 15 yıl boyunca Rus şirketine aktarılacak tutar ise 35 milyar 197 milyon 500 bin dolar.
Oysa devletin kontrolündeki elektrik piyasasında ortalama fiyat 0.165 lira civarında, bugünkü kurla 0,0290 dolara yakın. Kısaca Akkuyu’dan alınacak elektriğin fiyatı, Türkiye’de şu anda üretilen elektriğin fiyatının dört katından fazla.
Resmi fiyat üzerinden bir hesap yapıldığında, Akkuyu’dan alınacak yıllık garanti elektriğin tutarının aslında 551 milyon dolar olması gerekiyor. Yani devlet Rusya’ya her yıl fazladan 1 milyar 795 milyon 500 bin dolar ödemeyi taahhüt etmiş durumda. 15 yıl boyunca ödenecek fazla para da tam 26 milyar 932 milyon 500 bin lirayı bulacak. Üstelik kurun bugünkü düzeyinde kalacağını varsayarsak…
CHP’nin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalar için hazırladığı rapordaki şu tablo, gelecekteki karanlığı açık biçimde özetliyor:
Dolayısıyla Akkuyu, Rusya için bir masal, fazladan ödenecek 27 milyar dolarlık faturasıyla Türkiye için kabustur. İşte iktidarın 100’üncü yılda ülkeye vereceği ‘esaretten kurtuluş’ hediyesi budur.
Nükleer meselesini ‘Yevgeni Onegin’ vesilesiyle açtık madem, yine Puşkin’in ‘Benim Şecerem’ kitabından alınmış şu iki mısrayla kapatalım:
“Benim büyükbabam ipekliler satmazdı/Çarın çizmelerini boyamazdı.”
Gazete Duvar / 26.11.19