Batıya doğru akan nehir ve Fazıl Say - Nilgün Cerrahoğlu

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 18 Nisan 2013
  • 06:17

“Batıya Doğru Akan Nehir”, son “dönemin” üzerinde konuşulan, iddialı belgeseli!

Medeniyetler çatışması tezine karşı tez olarak üretilmiş.
Kısaca birden fazla değil, insanlığın tek ortak mirası ve ortak paydası olan “tek medeniyet vardır” diyor: “Amma velakin bizim kendi medeniyetimiz (İslam medeniyeti) her halükârda en iyisidir!” demeye getiriyor.
THY uçuşlarında ve TRT’de gösterilen belgesel, emek ve masraftan kaçınılmadan üretilmiş.
Görebildiğim kadarıyla şimdi de yurtdışında tanıtımları yapılıyor.
Önceki gün Roma’daki tanıtıma ben de katıldım.
Roma’nın en köklü üniversitesi La Sapienza’nın, Bahçeşehir Üniversitesi ile ortaklaşa kurduğu “Avrasya Araştırmaları Merkezi”nin açılışı vesilesiyle yapılan belgeselin sunumu, bir kokteylle tamamlandı.
Belgeselin gösterimi ve kokteyl için seçilen mekân ilginçti: “Palazzo della Cancelleria/Cancelleria Sarayı.”

Özgür düşünceye gözdağı simgesi

Cancelleria Sarayı, Roma’nın göbeğinde, 16. yüzyıldan kalma, Vatikan’a ait olan muhteşem bir Rönesans binası.
Bu görkemli Vatikan yapısı vaktiyle “engizisyon mahkemesi” olarak kullanılmış…
Galileo Galilei ve gökbilimci düşünür Giordano Bruno hep burada yargılanmışlar.
Dört asır önce bu binanın duvarları arasında yargılanan Giordano Bruno’yu, alıp hemen az ilerdeki “Campo dei Fiori” meydanına götürüp, orada kazığa bağlayıp canlı canlı yakmışlar…
Kilise dogmasına karşı düşüncenin özgürlüğünü savunan Bruno’nun yakılmasının nedeni, sarf ettiği “Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım, ne dile getirmekten korkarım!” sözleri olmamış sadece.
Bruno’yu özgürlüğe karşı bir gözdağı olsun diye ateşe vermişler: “Kilise öğretisini hiçe sayanların sonu böyle kazığa tutuşturulmaktır!” mesajını işlemişler.
Bir düzine kardinalin oluşturduğu engizisyon mahkemesi, Rönesans mimarisinin en özgün örneklerinden birini oluşturan bu binada, düzenli olarak bir araya gelip; “kutsala hakaret ettiği” ya da “kutsalı çiğnediği düşünülen” ve “ahlaka karşı olduğu saptanan” yoldan çıkan(!) tüm düşünceleri yargılarmış…
“Batıya Doğru Akan Nehir”; bize böyle bir yerde gösteriliyor.
Gösterimin yapıldığı salon baştan aşağı nakış gibi işlenmiş freskolarla çevrili. Mimar, ressam ve yazar Giorgio Vasari’nin eseri olan duvarlarda, “güzel konuşma”, “adalet”, “merhamet” temalarına ilişkin figürler göze çarpıyor.

Hoşgörü yurtdışı için…

“Batıya Doğru Akan Nehir”i bu sanat dolu atmosferde akademisyenler, öğrenciler, diplomatlar ve gazeteciler izliyor. Belgesel sonunda Başbakan Erdoğan’ın görüntüleriyle bitiyor. Erdoğan son dönemde diline doladığı Yunus’un bir özdeyişini tekrarlıyor ve “Biz yaradılanı yaradandan ötürü severiz!” diyor.
Bu sözlerin ardından; Başbakan’ın danışmanı ve aynı zamanda belgeselin yazarı olan Prof. Bekir Karlığa söz alıyor.
“Belgeselin yapımına en büyük desteği veren kişinin bizzat Medeniyetler İttifakı Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu” söylüyor.
“Rönesansın merkezi, açık hava müzesi Roma’da” bu belgeselin gösteriminden duyduğu memnuniyeti belirtiyor. Çıkan çalışmanın “dinler, kültürler, medeniyetler arası diyaloğa” hizmet ettiğini ifade ediyor.
Tam bu noktada İtalyan konuklardan biri kulağıma eğilip “Sizdeki bu medeniyetler ittifakı, galiba yalnız yurtdışında geçerli oluyor!” diyerek fısıldıyor: “İzlediğim kadarıyla yurtiçinde büyük bir medeniyetler çatışması var. Fazıl Say’ın başına gelenleri duyduk. Türkiye bu büyük piyanistini şimdi hapse mi atacak? Bu nasıl bir hoşgörü? İtalya’da hoşgörü dersi vermek kolay. Erdoğan Türkiyesi’nin hoşgörüsü yalnız yurtdışında mı geçerli olacak? Hoşgörü mesajının bir engizisyon sarayında verilmesi bu bağlamda çok sembolik oldu!”
Dakika bir, gol bir…

‘İnandırıcılık’ sorunu

Roma’da “Batıya Doğru Akan Nehir”in tamamını izleyemedik.
Tanıtım için gösterilen 20 dakikalık bölüm; belgeselin önemsenen ve özenilen bir proje olduğunu düşündürüyor. Prof. Karlığa, belgeselin yapımı için iki yıl çalışıldığını, 16 ülkede yapılan çekimlerde onlarca düşünür, sanatçı, bilim adamı, politikacının görüşlerinin alındığını belirtiyor.
Ancak bu çabaların hiçbiri, Türkiye’nin inandırıcılık probleminin üstesinden gelemiyor!
Aydınına, sanatçısına neredeyse engizisyon dönemlerini akla düşüren zulümleri uygulayan bir ülkeden verilen “hoşgörü, medeniyet, kültürler arası diyalog” mesajları ne yazık ki öyle pek uzun boylu ciddiye alınmıyor.
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!” derler…
Say’a tam “10 ay hapis cezası” verirken, Roma’da bir “hoşgörü” belgeseli göstermeye kalktığınızda, “Siz giderken biz geliyorduk!” tepkisi alıyorsunuz:
“Uygarlık üzerine başkalarına ders vermek için” denmiş oluyor böylelikle: “Daha çok fırın ekmek yemeniz lazım!”

Cumhuriyet / 18.04.13

İLİŞKİLİ HABERLER