Batan gemiden çıkan gerçekler – Gökçer Tahincioğlu

Ölenlerin hikâyelerini bilen yok. Muhtemel daha sonra da anlatılan bir hikâyeleri olmayacak

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 25 Temmuz 2020
  • 10:09

Türkiye, hemen her şeyin normal karşılanabildiği, normal karşılanmayanların da kısa zaman içinde normalleştiği bir ülke…

Her gün kadınlar öldürülürken, koca koca adamların, kadınları koruyan ve aslında fiilen de uygulanmayan bir sözleşmenin aile yapısını bozduğunu iddia ederek kaldırılması için devlet erkânını ziyaret etmesi olağan karşılanabiliyor misal.

İstanbul Sözleşmesi'ni okuyup okumadıkları meçhul bu adamların aile yapılarının, neden ve hangi maddesinden dolayı nasıl bozulduğu muamma… Ancak daha da garip biçimde, devlet erkânı da koca koca adamları kabul edip, ciddi ciddi dinleyebiliyor.

Gökkuşağından korkulabiliyor ya da. Renkler, memleket için ürkütücü bir hâl almış durumda.

Erkeklik, pantolon modası nedeniyle bozulabiliyor. Ciddi ciddi Cumhurbaşkanı'ndan konuya bir el atması çağrısı yapılabiliyor.

Ama bu koca koca adamlar, hayvanların, çocukların, kadınların, erkeklerin durmadan öldürülmesinin nedenlerini düşünmek istemiyor. Tecavüze uğramalarının, öldürülmelerinin, dövülmelerinin, yok sayılmalarının nedenlerini de elbette.

Hasbelkader bu eylemleri yapanlar ceza almışsa, bir müddet sonra, "kader kurbanı" oldukları belirtilerek salıverilmeleri için harekete geçiliyor. Zaten öldürülenin, tecavüze edilenin, dövülenin ilk günden suçlu ilan edildiği bu düzende, o kocaman adamların yanlarındaki kadınlar, gençler de giderek başkalaşıp, aynılaşıyor.

Kocaman kadınlar, yurtta tecavüze uğrayan çocuklar nedeniyle bir vakfın suçlanamayacağını, ilk günden o vakfın davanın peşine düştüğünü söyleyebiliyor. O vakfın yurtlarında daha önce de çocukların tecavüze uğradığını bile bilmeksizin çocukların o vakıfta neden olduğunu soranlara öfkeleniyor.

Kılıçla verilen hutbelerle, konuşanlara net mesaj veriliyor. Ki gerek de yok buna. Zaten katiller "kader kurbanı", zaten sözleşmeler bozuyor insanları!

Geriye de sadece suçlu cesetler kalıyor.

* * *

Aralık 2019'da, Van Gölü'nün Bitlis kıyısındaki Adilcevaz'da, yeni bir yaşam umuduyla küçük balıkçı teknesinin ambarına kilitlenmeyi kabul eden 7 kişi hayatını kaybetti.

Kötü hava koşullarında yola çıkan, onlarca kişinin "istiflendiği" tekne, gelen dalgaya dayanamayarak battı. Hayallerle tekneye binen, Afganistan'dan, Pakistan'dan, İran'dan yola çıkıp, Van'a kadar gelebilmiş insanlar, yaşama karanlık bir tekne ambarında veda ettiler.

İnsan kaçakçılığını meslek edinen bir kişi tutuklandı olayın ardından.

Aylar geçti…

Van Gölü'nde batan yeni tekne, o dosyayı akla getirdi. Araştırma sonunda, tutuklanan kaçakçının bir ay sonra serbest bırakıldığı, o günden bu yana dosyada hiçbir ilerleme olmadığı anlaşıldı. 

Kaçakçı, kaldığı yerden hayatına devam ediyordu.

* * *

Van Gölü'nde batan tekneden çıkartılan ceset sayısı, bugün itibariyle 60.

Tam 60 insanın cansız bedeni, en fazla 20 kişi alabilecek balıkçı teknesinin kilitli ambarından çıkartıldı, üçü çocuk.

Arama çalışması hâlâ sürüyor.

Tekne, 107 metre derinlikte olduğu ve Van Gölü'nde büyük arama kurtarma gemisi bulunmadığı için, ağır ilerliyor çalışmalar.

İnsanlar, teknenin ambar bölümüne kilitlenmiş olduğundan, buradan açılan bir delikten, kancayla tek tek çıkartılabiliyor.

Çıkartılan cesetlerin 21'i, kimlikleri tespit edilemediği için Van'daki kimsesizler mezarlığına defnedildi. Daha önce "göç" yolunda ölen yüzlerce kişi gibi, mezartaşı olmayan mezarlarda yatıyorlar şimdi.

Diğerleri morgda. Sadece 13'ünün kimliği tespit edilebildi. Cenazelerin ailelerine ulaşıp ulaşamayacağı muamma.

Ve ortada dev gibi bir soru duruyor:

Bu insanlar, nasıl olup da terör nedeniyle sinek uçurulmayan sınırı geçerken yakalanmadı ve bir gölü tekneyle geçmek isterken yaşamını kaybetti?

T24 / 25.07.20