Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün demokratik bir ülkede olması gereken standartların çok altında olması sadece ülke içerisinde eleştirilerin hedefinde olan bir konu değil. Türkiyelilerin yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerinde, en başta da Almanya’da, Türkiye’deki insan hak ve özgürlüklerinin AB standardına gelmesi gerektiği düşüncesiyle, hem Türkiyeli demokratik muhalif kesimler, hem de Almanyalı entelektüel, sanatçı, aydın, siyasetçiler bu konuyu siyasetin ve sivil toplumun gündeminde tutmak için çabalıyorlar. Hatta kimi eleştirel isimlerin etkisi büyüyünce, Türkiye bürokrasisi, iktidarı ve kamuoyunun da merkezine yerleşebiliyor.
Son zamanlarda Almanya’da iktidarı rahatsız eden ve Almanya’daki taraftarlarını harekete geçiren isimlerden biri de, Alman grafiti sanatçısı Thomas Baumgärtel’in Duisburg kentinde Cubus sanat galerisinde birkaç hafta önce açtığı ve aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir resminin de bulunduğu resim sergisi oldu. Duisburg’da yüzden fazla ülkücü, ellerinde bayraklar ve kurt işaretleri yaparak, bu sergiyi protesto etti. Eserlerin sergilendiği sanat galerisi ile Baumgärtel’in yaptığı açıklamalara göre sergi, resimden dolayı gelen tehditler sonrasında, ancak polis koruması altında yapılabildi.
MHP-AKP ittifakı
Ülkücü hareket ve AKP’nin taraftarları Türkiye ile ilgili tüm eleştirilerde hemen hemen ortak hareket ediyor, sokağa birlikte çıkabiliyorlar. Özellikle başta Almanya ve Avusturya’da olmak üzere camilerde yapılan militarist ultra sağcı propagandalar, bu propogandalara küçük çocukların da alet edilmesi, Osmanen Germania gibi aşırı Türk milliyetçisi grupların adlarının karıştığı kriminal olaylar ve bu tür grupların Ankara’yla bağlantılarının ortaya çıkmasının ardından, gözler ülkücü derneklere de çevrildi. Sonuçta AKP-MHP ittifakı sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da kurulmuş durumda. Ve Ankara’nın kolu bu dernekler, camiler sayesinde buradaki taraftarlarına veya Türkiyelilere ulaşıyor. Bu gruplar sadece Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin arasındaki farklılıkları ayrıştırmaya çalışmıyor, aynı şekilde anti-semitik ve Yahudi karşıtı nefret söylemleriyle, toplumun diğer kesimlerinde de ayrışma yaratıyor.
Ülkücü hareket NPD’den daha büyük
Almanya genelindeki tüm ülkücü derneklerin bağlı olduğu çatı örgütü Türk İdealist Dernekleri Federasyonu (ADÜTDF). Ülkücü hareket Almanya’da oldukça büyük bir grup. Tahminen 18 binden fazla üyesi var. Ve Almanya’nın aşırı sağcı partisi NPD’de (Nationaldemokratische Partei Deutschlands) çok daha fazla üyeye sahip. Ayrıca kimi şehirlerin belediye meclislerinde seçilmiş üyeleri de mevcut. Birkaç gün önce Almanya basınına, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi Başkanlığı’nın ülkücü derneklerin yasaklanıp yasaklanmayacağına karar vermek için bu dernekleri gözlem altına aldığı yansıdı. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanlığı şöyle bir duyuru yaptı: “Ülkücülerin, aşırı milliyetçi fikirlerin eyalette halkın bir arada barışçıl yaşamını ortadan kaldırmaya yönelik amaçları olduğuna dair işaretler var ve bunu takip ediyoruz.”
Sadece Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde 70 dernek çatı federasyon ADÜTDF’ye bağlı. 2 bine yakın üyesi olduğu söyleniyor. Eyalet Anayasayı Koruma Dairesi, bu dernekleri şimdilik gözlemlemekle yetiniyor. Ancak birçok siyasetçi bu derneklerin tamamen yasaklanmasını istiyor. Çünkü aşırı sağcı, nefret söylemiyle toplumu ayrıştıran bu grubun, bir de dernek yasasından faydalanarak devletten destek almalarının doğru olmadığının altın çiziliyor.
Geçtiğimiz Ekim ayında Avusturya, ülkede bozkurt işaretinin yasaklayacağını açıklamıştı. Ardından Almanya’da da bu işaretin yasaklanmasına ilişkin tartışmalar başladı. Yeşiller Partisi, Sol Parti hatta CDU’dan isimler, sadece işaretin değil, Almanya genelinde ülkücü derneklerin yasaklanmasını talep ediyorlar. Bu dernek yasaklanırsa, Türkiyeli muhalif insanların üzerinden çok büyük bir baskının kalkacağı düşünülüyor.
Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin bulundukları ülkelerdeki halklarla birlikte ortak ve uyumlu bir yaşam kurmalarının önündeki en büyük engel, şimdiye kadar bu dernekler ve bu derneklerle birlikte çalışan camilerdi. Buna AKP’nin yurt dışında yaşayanları etki altına almak için sergiledikleri tüm lobi faaliyetleri de eklendi. Yurt dışındaki okullarda Türk-İslam sentezli Türkçe ders müfredatı, camilerde çocuklara aynı sentezde verilen dini eğitimlerle bu etki hep devam ettirildi, arttırıldı. Son yıllardaysa buna, Türkiye medyasındaki milliyetçi, Turancı, büyük Osmanlı’yı yeniden kurma hayali barındıran propaganda içerikli dizi ve sinema filmleri de eklenince, tersine entegrasyon süreci hızlandı. Aşırı milliyetçi ve dini radikalleşme özellikle gençlerde artmaya başladı.
Örneğin daha yeni bu hafta vizyona giren “Deliler Fatih’in Fermanı” filmi, Almanya’daki FSK tarafından (gençleri ve çocukları korumak için kurulan film endüstrisinin gönüllü öz kontrolü) hem içerdiği “aşırı Türk Milliyetçiliği”, hem de gençler için uygun olmayan, abartılı şiddet sahneleri nedeniyle, Avrupa’da +18 yaş sınırlaması getirildi ve filmin sadece gece yarısı tek seans gösterilebileceği kararı verildi.
Bu faaliyetler şimdilik buzdağının görünen kısmı. Henüz burada radikal yapıların, silahlı bir örgütlenmelerinin olup olmadığı ortaya çıkarılmış değil.
Ülkücüler, AKP, Sadat
Huffington Post’da Lennart Pfahler’nın yayımladığı bir araştırmada, Türkiye’nin ilk ve tek özel güvenlik ve milis yetiştirmek üzere kurulduğu iddia edilen şirketi Sadat’ın kurucusu, eski Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ile Erdoğan’ın bir sırdaşı olan, üç dönem AKP milletvekilliği yapan Metin Külünk ile yakın ilişki içerisinde olduğunu öne sürüldü.
Külünk ise Almanya’da mafya temasları tespit edilmiş ve şu anda Almanya’da yasaklı olan boks kulübü Osmanen Germania’nın gizli destekçisi olarak hareket ettiği iddia edilen bir isim. Metin Külünk, AKP karşıtlarına yönelik yapılan gösterileri organize eden kişi olarak gösteriliyor. MİT ile birlikte çalıştığına dair iddialar da var. Gazeteci Pfahler yazısında Külünk’ün, Erdoğan ve aynı zamanda Sadat adına Avrupa’daki bir dizi destekçi grubunun çalışmalarını koordine ettiğini öne sürüyor.
Huffington Post’ta yayınlanan yazıda “Tanrıverdi ve Külünk, her zaman görev yapmaya hazır, Erdoğan’ın silahlı kolu olacak bir milisin Avrupa kolunu kurmak istiyor” deniliyor. Ülkücü derneklerinin gözlem altına alınmasında, hatta belki yasaklanma ihtimalinin bulunmasında bu iddiaların da etkisi var mı, taraflar net açıklamalar yapmadığından, bunu süreç ilerledikçe göreceğiz.
Gazete Duvar / 26.11.18