Ekonomik kriz bir kırılma noktasına hızla yaklaşıyor. Covid-19 salgınının ikinci dalgası gündemde; veriler bulanık ama yönetilemediği açık. Dış politika Doğu Akdeniz’de bir çıkmaza girdi; ekonomiye yükü göreli olarak artıyor. Bunlar çok patlayıcı bir karışım oluşturuyor.
‘Öteleme’ bittiğinde…
Erdal Sağlam, “Ötele ötele nereye kadar?” başlıklı yazısında (Cumhuriyet 12/09/2020), bu sorunu cevabını gerekçeleriyle birlikte veriyor: Sonuna geldik! Moody’s, Fitch gibi kredi kuruluşlarının, not düşürmesi, ödemeler dengesi krizi olasılığından söz etmeleri de Sağlam’ın yargısını destekliyor.
Ben, bu “öteleme”nin ayrıntısına girmeden, sorunları ötelemeye dayanan kriz yönetimi modelinin, sorunları biriktirerek basıncı artırdığını, böylece çok daha büyük bir patlamaya zemin hazırladığını anımsatmakla yetineceğim. Gerçekten de kapitalizmin 1950’lerde şekillenmiş egemen sermaye birikim rejiminin yapısal krizinde, talep yetersizliği, birikim fazlası gibi sorunlar, neo-liberal küreselleşme (türev, kredi piyasalarındaki genişleme, küresel tedarik zincirleri gibi önlemlerle) ile uzun süre, yeni bir sermaye birikim modeli üretemeden ötelendi.
Bu ötelenmenin finansal ayağı 2008 krizinde çöktü. Covid-19 krizi de tedarik zincirlerini koparınca, ikinci ayak da çöktü; durgunluk aniden depresyona dönüştü. Tabii 1980’den bu yana finansal araçlarla hızlandırılan tüketim dalgasını, CO2 emisyonunu, doğanın tahribatını, küresel ısınma üzerindeki etkilerini, sıklaşan dev yangınlarla fırtınalarla, sıklaşan virüs salgınlarıyla ilişkilendirerek getirdikleri mali yükü de “ötelemenin bittiği” yerdeki resme ekleyebiliriz. Bu dönemde yükselen toplumsal istikrarsızlıkları ırkçı, dinci “Yeni Faşizmi” de…
Bu örnekten hareketle şöyle bir öngörüde bulunabiliriz: AKP rejiminin salt kendi iktidarını, toplumsal mühendislik projesini ayakta tutabilmek için ekonominin sorunlarını öteleme çabalarının tükendiği noktada ülkeyi çok sert ekonomik ve siyasi çalkantılar bekliyor.
‘Halk durumun farkında’ ama…
Ekonomist Uğur Gürses, MetroPoll Araştırması’nın bulgularını blogunda ayrıntılı biçimde değerlendirdikten, halkın ekonominin kötüye gittiğine ilişkin kaygılarını yansıtan verileri aktardıktan sonra ekliyor: “Toplum her şeyin farkında. Beklentiler karamsar. Ekonomi yönetimine güven yok.”
Öteleme çabalarının tükenmesinin, toplumun da bunun ayırdında olmasının bir boyutunu, Reuters, ekonomist Ayşe Aylin Bayar, Öner Güncavdı ve Haluk Levent’in bulgularından hareketle aktarıyor: “Pandemi Erdoğan’ın toplumsal tabanını vururken korku ve yoksulluk artıyor”. İşten çıkarma yasaklarının kalkma olasılığı … 3.6 milyon Suriyeli göçmene yönelik şoven tepkiler, istikrarsızlığın derinleşeceğini düşündürüyor.
Uğur Gürses soruyordu: “Muhalefet ‘gelecek daha kötü olacak karamsarlı’ğına karşı tüneldeki ışığı gösterebilecek mi?”
Tünelde ışık var mı?
Tünelde bir ışık var ama bu daha çok üzerimize gelen bir trenin ışığına benziyor. Bu ülkede, siyasal İslamın (son derecede örgütlü bir hareketin) temsilcileri, “Tek adam rejimi” biçiminde iktidarda. Buna ister “Saray rejimi” deyin ister “süreç olarak faşizm” deyin fark etmez: Bu rejim, toplumdaki tüm muhalif sesleri susturmaya, ötekileştirdiklerinin adalete ilişkin sorunlarını “konuşulabilenin sınırları” dışına itmeye kararlıdır.
Dahası, bu rejimin Suriye iç savaşına bulaşmasıyla birlikte oluşan bir “durum” var. Geçmişte birçok kez vurguladık ama, “Cübbeli Ahmet” gibi “içeriden” birinin ağzından Ahmet Hakan’ın programında işitmek önemli: “Türkiye’de 2 bin Selefi derneği var, halen bunlar silahlanmaya devam ediyorlar.” Ve ekliyor: “İç savaşa hazırlanıyorlar… Birisi ‘şeyhim’ diye cihat ilan edecek, öbürü ‘mehdiyim’ diyecek. Birbirini öldürür bu Müslüman millet. Asker bunları vurmak zorunda kalacak. İzmir kaynıyor…”
Muhalefetin, bu “durumu” göz önüne almadan, salt, ekonomi, sandık-seçim, demokrasi dinamiğine ilişkin söylemlerle yetinmesi çok vahim bir hatadır. Bugün rejimi ayakta tutan ve yarın koruyacak olan, siyasi, kültürel güç ilişkileri matrisi karşısında bir seçenek yaratamayan bir muhalefet yarın bu güç ilişkilerine yem olmaktan kendini kurtaramaz.
Cumhuriyet / 14.09.20