Geçtiğimiz gün haksız yere işten atılmalarla gündeme gelen Mersin'deki Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nde çalışan inşaat işçileri yaşadıkları sorunları ve çalışma koşullarını anlattı.
Zaman zaman işçilerin tekme tokat dövüldüğü haberlerine Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından "işçiler arasında tartışma" açıklamaları gelmiş ve konu firma tarafından geçiştirilerek kapatılmaya çalışılmıştı. İşten atılmalar, kötü yemekler, salgın tedbirlerinin alınmadığı çalışma koşulları da eklenince işçiler yaşananları bir cehenneme benzetiyor. Benzer konular işçi ölümlerinde de gündeme gelmişti.
Firma ise işçileri açıktan tehdit ediyor. Herhangi bir görüntü ya da fotoğrafın dışarı çıkmaması konusunda özel olarak uyarıldıklarını ifade eden işçiler tüm bu yaşananlara rağmen haber verilmeden işten atılma örneklerini görünce bardağın taştığını ifade ediyor.
'Her gün 2 saat fazladan çalıştırılıyoruz'
Nükleer enerji santralinde çalışan işçilerden Ahmet, günde ikişer saat fazladan çalıştırıldıklarını söylüyor. Sabah bir akşam da iş çıkışı bir saat olmak üzere ikişer saat mesaiye kalmanın artık bir rutine dönüştüğünü ifade eden Ahmet, aynı zamanda ay sonu geldiğinde de ücretlerin doğru şekilde yatmadığını dile getiriyor. "Bizim hesabımızla puantörün hesabı birbirini tutmuyor hiçbir zaman. Çok çalıştırıp az gösteriyorlar ücretlerden kısmak için" diye anlatıyor bu durumu.
'Kendi güvenliğinizi kendiniz alın'
İşe başlarken birkaç saat yükseklik eğitimi verildiğini söyleyen işçiler uzmanların ve yetkililerin akabinde "Gerisi sizde artık, siz öğrenin, çalışırken diğer arkadaşlarınıza bakın" dediğini anlatıyor.
Faruk ise "Şantiyede ana firmanın ayrı, taşeron firmanın ayrı iş güvenlik uzmanları var. Bize konuşan taşeron şirket 'Rus uzmanlara görünmeyin kafanıza göre takılın bizimkiler bir şey demez' diyor" cümlesiyle alınan önlemlerin sınırlı kaldığını ifade ediyor.
Eldivenlerin haftalık, iş ayakkabılarının da 6 aylık verildiğini belirten işçiler eğer bu süre zarfında eldivenler yırtılır ya da ayakkabılar zarar görürse yenilerini ya işçilerin tedarik etmesi gerektiğini ya da o haliyle çalışarak firmanın tekrar eldiven ve ayakkabı vermesini beklediklerini söylüyorlar.
'Arkadaşlar kaza diyor ama bence cinayet'
"Biz hem işçi hem de güvenlik uzmanıyız" diyen işçiler, çalıştıkları yere çok yakın bir yerde düşerek ölen iş arkadaşlarının ardından zorla çalışmaya devam ettirildiklerini söylüyorlar. Çalışan işçilerden Hüseyin, "Arkadaşımız gözlerimizin önünde düştü. Ama biz hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam ettik. Mecburduk. İnsanlığa sığar mı bu? Herkes biraz üzüldü, yas tuttu. Ya sonra? Herkes kaza diyor. Yahu hiçbir önlem alınmamış. Çoğu yerde halat ya da zincir olmadan çıkıp çalışıyor işçiler. Göz göre göre ölünce kaza mı diyoruz? Bence cinayettir bunun adı" diyor.
'İşçi koğuşlar ve yatakhaneler leş gibi kokuyor'
Benzer sıkıntıların santralde konaklayan işçiler için de devam ettiğini ifade eden işçiler çarşafların koktuğunu, 3-4 kişilik yerlere 6-8 kişilik ranzaların yerleştirildiğini ve odaların küf kokusu ve böceklerle dolduğunu söylüyor.
Birçok işçinin uzaktan gelip çalışırken yol masrafından kurtulmak için bu odalarda kalmaya mecbur olduğunu söyleyen işçiler aynı zamanda yıkanan çarşafların muhtemelen deterjansız yıkandığını söylüyor. Gerek lekelerin ve kirlerin gerekse kokuların azalmadığı bu "yıkama" süreçlerinden sonra kokuların devam ettiğinin altını çiziyorlar. İşçilerden bazıları ise "artık bu kokuya alışınca temiz hava bir garip geliyor." diyor.
Öksürük seslerimizden koro olur
Kamp yerinde 8 bin işçinin kaldığını söyleyen işçiler, her gün sayısız insanın giriş çıkış yaptığını ifade ediyor. Sağlık konusunda herhangi bir önlem alınmayan, servislere sıkış tepiş binilen, koğuşlarda olağanın üstünde kalınan durumlarda işçilerin sürekli hasta olduklarını söylüyorlar. "Öksürüklerimizi görseniz anlarsınız aslında. Serviste falan beklerken, gidip gelirken biri başlayıp öteki susuyor. Alıştık artık sesini dahi duymuyoruz. Öksürüklerimiz serviste yaptığımız yolculuklarda artık şarkı gibi, olmazsa olmaz. Öksürüklerimizden koro olur. 15 km boyunca giriş yerinden şantiyeye bu gürültüyle gidip geliyoruz" diyorlar.
Yemeklerde sıra tabaklarda pislik
İşçilerin yarısına yakınının dışarıda yemek yediğini ifade eden işçiler, bitmek bilmeyen yemek kuyruğu ve yemeklerden çıkan pislikleri gerekçe gösteriyor. "Elimize geçen üç kuruş para da zaten sigara ve yemeğe gidiyor. Her şeyin fiyatı inanılmaz arttı. Şimdi mesela böyle anlatınca 'keşke fotoğrafını çekseydim' diye geliyor aklıma. Görseniz tüm yemekler berbat. Nankörlük olmasın. Gerçekten kötü yemekler. Günde 3 öğün yemek var. Mutlaka bir öğünde birimizin tabağında ya kıl çıkar ya kir. Alıştık artık ayırıp yemeğe devam ediyoruz. Ama buluruz fotoğraflar. Denk gelir nasılsa tekrar" diyor Faruk.
Bazı işçilerin içeriye gizliden domates, peynir, zeytin ve ekmek sokarak yemek sorununu kendilerinin çözmeye çalıştığını ifade eden işçiler burada da güvenlik görevlilerin insafına kaldıklarını söylüyor. İçeriye yiyecek sokmanın yasak olduğu şantiyede "Bazı güvenlik görevlilerinde vicdan var. Biliyorlar içeride ne olup bittiğini. Hayvan bağlasan durmaz şartlarda çalıştırılıyoruz. Güvenliklerin bir kısmı görüyor kendimizle getirdiğimiz yiyecekleri ama görmezden geliyor" diye anlatıyorlar yaşadıklarını. Ve ekliyorlar: "İçeride bir de market var tabi. Dükkan sahibi AKP'li. 8 bin çalışan, tek bir market ve sahibi AKP'li. Çıldırır insan vallahi. İçeriye şampuan sokmak yasak mesela. Neden? Market şampuan satsın diye. Bu yaşta insanı gizli gizli şampuan, sabun sokmak zorunda bırakıyorlar. Ne kardeşim burası? Nazi kampı mı?"
'İzin isteyene, soru sorana, sorun var diyene kapı gösteriliyor'
Yaşadıkları zorluklar karşısında çaresiz kaldıklarını ifade eden işçiler, sorunlar hakkında yan yana gelmenin, konuşmanın dahi mümkün olmadığını söylüyorlar.
"Psikolojimiz bozuldu artık gerçekten, tuvalete gitsen sıra var, yemek desen sıra, sigara almak istesen sıra. Bazen yemek yiyemeden sıradan çıkıp aç karnına çalışmaya gittiğimiz oluyor. Azıcık bir soru sorsan, hani desen yemek kötü falanca arkadaş çok hasta ya da bir şey, hemen kapıyı gösteriyorlar. İşten atılmakla tehdit ediliyoruz. Ama sıkıntılar çok birikti. Böyle gitmez bu" diyerek süreci anlatan işçileri soğuyan havalar ve artan masraflar ile zorlu bir kış bekliyor.
İşçilerin yan yana gelmesi ve sorunlarını paylaşarak haklarını araması dışında da bir çözüm görünmüyor yakın gelecekte.
soL / 04.01.22