Henüz ayrıntılarına vakıf olamadığımız bir diplomatik süreç ve birtakım pazarlıklar neticesinde YPG’nin kentten çekilmesiyle Afrin operasyonu 18 Mart 2018’de -ne tesadüftür ki Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüne denk ge(tiri)lerek- sona ermişti. O günden bugüne Afrin’de ciddi ölçekli neredeyse hiçbir çatışma yaşanmadı ama ne hikmetse “Reis” eline mikrofonu her aldığında “Afrin’de öldürülen terörist sayısı şu kadar oldu” diyor ve sayıya beş on kişi daha ekliyor.
Oysa Afrin’in 24 Haziran seçimleri üzerinde herhangi bir etkisinin olması, bunun bir propaganda malzemesi olarak kullanılması artık mümkün değil. Türkiye toplumu Afrin’i çoktan unuttu bile, oradan yeniden bir kahramanlık destanı, yeniden bir seferberlik hali çıkmaz, imkânsız. Oradan çıkmaz ama seçimlere giden Türkiye’de, işler iktidar partisi için pek de yolunda gitmiyor gibi görünürken şapkadan yeni tavşanların çıkarılmasına ihtiyaç var. Bunun için ise şüphesiz emperyalizmle yeni anlaşma zeminleri bulmak gerekiyor.
Bu arayışlardan ilki, hatırlayacaksınız, İngiltere’de Kraliçe ve Başbakan May üzerinden İngiliz devletiyle ve İngiliz sermaye çevreleri üzerinden uluslararası mali sermayeyle birtakım görüşme ve pazarlıkları beraberinde getirmiş, “Londra Mutabakatı” olarak adlandırılan süreç ortaya çıkmıştı. O mutabakatın devam ettiğinin en önemli göstergesi, Londra’da verilen “Enflasyon yüksek çıkarsa, faizleri artırırız” sözünün tutulması oldu. Merkez Bankası’nın Perşembe günkü faiz artırımıyla Türkiye dünyanın en yüksek faiz oranına sahip ülkelerinden biri artık.
İkinci arayış ise Suriye’de ABD ile olandı ve Menbic için bir müzakere süreci başlatılmıştı. Bu köşede 28 Mart 2018’de yayımlanan “‘Metal Yorgunluğu’ndan ‘diriliş’e, Afrin’den nereye” adlı yazımızda şöyle demiştik:
“Afrin’de ABD yoktu ama Menbic’de var. Afrin için herhangi bir müzakere heyeti kurulmamıştı ama Menbic için kurulmuş durumda. Belki birtakım blöf niteliğinde girişimlerde bulunulabilir ama ABD ile herhangi bir sıcak çatışmayı göze alma ihtimali pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla YPG güçlerinin Fırat’ın doğusuna kaydırılmasıyla ve ABD ordusu ile TSK’nin bir tür ‘güvenli bölge’ oluşturmasıyla burada bir uzlaşıya gidilebilir, bu nedenle burada da bir operasyon ihtimali son derece zayıftır.”
Hafta içi yapılan açıklamalara bakılırsa, ABD ile yürütülen pazarlıklarda bu konuda hayli mesafe alınmışa benziyor. YPG güçlerinin Menbic’den çıkarak Fırat’ın doğusuna geçmesi, kentte ABD ve Türk askerinin denetimi birlikte sağlaması, Türkiye’nin ise Fırat’ın doğusuna yönelik tehditlerinden vazgeçmesi konuşulanlar arasında. Böylece en başından beri dile getirdiğimiz “İktidar, ABD’ye Suriye’de Fırat’ın batısında birlikte çalışalım mesajı veriyor, Zeytin Dalı aslında ABD’ye uzatılıyor” tezimiz de doğrulanmış oluyor. İktidar partisi Suriye üzerinden ABD’yle yeni bir denge düzleminde buluşmanın pazarlıklarına devam ediyor.
Bu pazarlığın yansıdığı alanlardan biri ise işte az önce “şapkadan çıkartılacak tavşan” diye nitelendirdiğimiz Kandil Operasyonu. ABD ile Suriye için yapılan anlaşmanın bir boyutunda Kandil’e yönelik bir operasyona cevaz verilmesi olduğu görülebiliyor. Kandil’de artık pek kimse kalmamışsa da, “Kandil’e bayrak diktik” söyleminin seçim sonuçları üzerinde ciddi etkiler yaratabileceği ve gidişatı değiştirebileceği beklentisi üzerinden iktidar yeni bir operasyona hazırlanıyor.
Peki böylesi bir operasyonla hedeflenen ne, ne yapılmak isteniyor?
Birincisi, olası bir Kandil operasyonuna HDP’nin vereceği tepki üzerinden kamuoyundaki “HDP eşittir PKK” kanaatinin güçlendirilmesi ve böylelikle barajı geçmesi için HDP’ye verilecek “emanet” oyların önünün kesilerek HDP’nin baraj altında bırakılması amaçlanıyor. İkincisi, CHP yönetiminin bu operasyona vereceği destekle HDP tabanının özellikle ikinci turda Muharrem İnce’ye oy vermesinin engellenebileceği düşünülüyor. Ve son olarak, üçüncüsü de, İYİ Parti’ye kaymakta olan milliyetçi oyların durması ve böylelikle Cumhur İttifakı’nın oylarının artırılarak Meclis çoğunluğunun elde edilmesi planlanıyor.
Peki seçime çok az bir zaman kala, şapkadan çıkarılacak Kandil tavşanı işe yarayacak mı? Muhalefet tam da moral üstünlüğünü ele geçirmiş gibi görünüyorken, CHP ile HDP arasında gözle görülebilir bir yakınlaşma varken, Kürt sorununun siyasi yöntemlerle çözülebileceği İYİ Parti ve Saadet’in de söyleminin bir parçası olmuşken bu hedeflere ulaşılabilir mi?
Eskisine nazaran daha zor olsa da, milliyetçiliğin ve hamasetin bu topraklarda hayli alıcısı olduğunu biliyoruz. Bu sefer de benzer bir süreç yaşanabilir, “vatan millet Sakarya” demagojisi bu sefer de işe yarayabilir. Eğer bunun olmaması ve bu sefer işe yaramaması isteniyorsa, toplum bu demagojiyi teşhir etmeli, kurulacak tuzağa düşmeyeceğini, sandıktaki tavrını da buna göre belirleyeceğini net bir şekilde ortaya koymalıdır.
BirGün / 10.06.18