Uzun süredir, ABD'nin egemen güç olarak düşüşünün 1970'ler civarında başladığını savundum. Bu yavaş düşüş, George W. Bush'un başkanlığı sırasında hızlandı. Ben bu konu hakkında ilk olarak 1980'de ya da o civarda yazmaya başladım. O zaman, tüm siyasi kamplardan bu iddiama gelen tepkiler, saçma diyerek reddetmek oldu. 1990'larda ise tam tersine, yine siyasi yelpazenin tüm taraflarında, yaygın bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri'nin tek kutuplu hakimiyetin zirvesine ulaşmış olduğuna inanıldı.
Ama, 2008'de ilk mali balon patlamasından sonra siyasetçilerin, uzmanların ve halkın görüşleri değişmeye başladı. Bugün, (herkes olmasa da) insanların büyük bir yüzdesi ABD'nin güç, itibar ve nüfuzunda en azından nispi bir düşüş olduğu gerçeğini kabul ediyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu oldukça gönülsüz bir şekilde kabul ediliyor. Siyasetçiler ve uzmanlar, halen bu düşüşün nasıl ters çevrilebileceğine dair tavsiyelerde bulunmada birbirleriyle yarışıyorlar. Ben bunun ters çevrilemez olduğuna inanıyorum.
Gerçek mesele, bu düşüşün sonuçlarının ne olacağıdır. İlki, ABD'nin dünyada durumu kontrol kabiliyetinde bariz azalma ve özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nin davranışlarına karşı, en yakın müttefiklerindeki güven kaybıdır. Edward Snowden'ın açıkladığı deliller dolayısıyla geçen ay, ABD Milli Güvenlik Kurumu'nun (NSA) diğer ülkelerin (tabii bu ülkelerdeki sayısız vatandaşın da) yanı sıra Almanya, Fransa, Meksika ve Brezilya'nın üst düzey siyasi liderleri hakkında doğrudan casusluk yaptığı kamuoyu tarafından öğrenildi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1950'de de benzer faaliyetler içinde olduğundan eminim. Ama 1950'de bu ülkelerden hiçbiri öfkelerini bir kamu skandalı yapmaya ve Amerika Birleşik Devletleri'nden böyle yapmaya son vermesini talep etmeye cesaret edememişti. Eğer bugün bunu yapabiliyorlarsa bu, Amerika Birleşik Devletleri'nin onlara, onların Amerika Birleşik Devletleri'ne olan ihtiyaçlarından daha fazla ihtiyaç duymasındandır. Bu liderler, aynen Başkan Obama'nın yaptığı gibi, (Amerika Birleşik Devletleri bunu kastetmiyorsa da) Amerika Birleşik Devletleri'nin bu uygulamalara son vermeyi taahhüt etmekten başka bir çaresinin olmadığını biliyorlar. Ve bu dört ülkenin liderleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin burnunu aleni bir şekilde sürtmeleri halinde yurt içindeki pozisyonlarının zayıflamayacağını, aksine kuvvetleneceğini hep birlikte biliyorlar.
ABD'nin düşüşü medyada tartışılırken en büyük dikkat, potansiyel egemen güç olarak Çin'e yöneltildi. Bu da meselenin püf noktasını kaçırmak olur. Şüphesiz Çin, jeopolitik gücü artan bir ülkedir. Egemen güç rolüne geçiş, uzun ve çetin bir süreçtir. Egemen güç olarak davranabilme pozisyonuna ulaşmak bir ülkenin en az bir yarım asrını daha alır. Bu uzun bir süredir. Bu süre zarfında çok şeyler olabilir.
En başta, bu rol için hemen bir halef yoktur. Ayrıca, bir zamanların egemen gücünün gücü, diğer ülkeler tarafından bariz bir şekilde çok düşmüş görünürken olacak şey, dünya sistemindeki nispi düzenin yerini çok kutuplu güçler arasında kaosa yol açacak, hiçbirinin durumu kontrol altına alamayacağı bir mücadelenin alacağıdır. Amerika Birleşik Devletleri halen bir dev olarak kalıyor ama ayakları çamurda olan bir devdir. O şu an için en büyük askeri güce sahiptir ama kendisini bunu pek de iyi kullanamaz buluyor. Amerika Birleşik Devletleri drone savaşına yoğunlaşarak risklerini asgariye indirmeye çalıştı. Eski Savunma Bakanı Robert Gates geçenlerde bunu askeri olarak tamamen gerçeklerden uzak bir görüş olarak ihbar etti. O, bize savaşların ancak kara savaşıyla kazanılabileceğini, ABD başkanının ise kara kuvvetlerini kullanmaması için hem siyasetçiler hem de halktaki yaygın hissiyat vasıtasıyla muazzam bir baskı altında olduğunu hatırlatıyor.
Jeopolitik kaos durumunda herkes için problem, bunun beslediği üst seviyedeki endişeler ve bunun yıkıcı aptallıkların hakimiyeti için sunduğu fırsatlardır. Mesela artık Amerika Birleşik Devletleri savaş kazanamayabilir ama düşüncesizce yapılmış eylemleriyle kendisi ve diğerlerine muazzam zararlar verebilir. Amerika Birleşik Devletleri bugün Orta Doğu'da ne yapmaya çalışırsa çalışsın, kaybeder. Orta Doğu'da şimdiki güçlü aktörlerin hiçbiri (gerçek manada hiçbiri) artık işaretleri Amerika Birleşik Devletleri'nden almıyor. Buna Mısır, İsrail, Türkiye, Suriye, Suudi Arabistan, Irak, İran ve Pakistan da dahil (Rusya ve Çin'den ise bahsetmiyoruz bile). Bunun Amerika Birleşik Devletleri için teşkil ettiği siyasi ikilem, New York Times'ta tüm detaylarıyla kaydedildi. Obama yönetimi içinde iç tartışmaların sonucu süper belirsiz bir uzlaşma oldu. Başkan Obama güçlü olmaktan ziyade sallanır vaziyette görünüyor.
Neticede, 10 senede gerçekleşeceğinden kesinlikle emin olabileceğimiz iki gerçek sonuç var. İlki, son müracaat mercii para birimi olarak Amerikan dolarının sonudur. Bu gerçekleştiği zaman Amerika Birleşik Devletleri, milli bütçesi ve ekonomik operasyonlarının maliyeti için büyük bir korumayı kaybedecek. İkincisi, Amerikan vatandaşları ve sakinlerinin hayat standartlarında düşüş, muhtemelen ciddi bir düşüştür. İkinci gelişmenin siyasi sonuçlarını detaylı bir şekilde tahmin edebilmek zordur ama bu hiç de az olmayacaktır.
Kaynak: El Cezire Amerika
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya
Dünya Bülteni / 06.11.13