Ürdün’de Netanyahu rüzgarı

İsrail Başbakanı Netanyahu, ilk dış ziyaretini Ürdün’e yapmayı tercih etti. Ziyaretin, ABD yönetiminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan’ın Ürdün temasları sonrasında gerçekleşmesi dikkat çekti.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 30 Ocak 2023
  • 14:17

Geçtiğimiz haftaya Arap dünyasında İsrail’in yeni seçilen Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Ürdün ziyareti ve Tunus’ta sendikaların grev çağrıları gündemin en ön sıralarında yer aldı.

Seçimlerden sonra iktidara gelen partilerin önderlerinin veya cumhurbaşkanlarının yaptıkları ilk dış ziyaret, daima dikkatle takip edilmiş ve önemsenmiştir. Hele bu devlet İsrail olunca ziyaretler daha farklı bir önem arz ediyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, ilk dış ziyaretini Ürdün’ün başkenti Amman’a yaptı. Yeniden seçilen İsrail Başbakanının neden Amman’ı ziyaret ettiğine adım adım bakalım.

1. Ürdün 1994 yılında İsrail’le imzaladığı Wadi Araba anlaşması ile Mısır’dan sonra İsrail’i resmen tanıyan ikinci Arap ülkesi. Bu anlaşmaya bağlı olarak Ürdün Haşimi Krallığı, Kudüs’teki Müslüman kutsal mekanların hamisi olarak özel role bir sahip. Ancak son aylarda yaşanan gelişmeler İsrail’in yaptığı anlaşmalara uymayacağının belgesi gibi.

Birincisi; İsrail’in ırkçı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, işgal altındaki Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya 3 Ocak’ta baskın düzenledi. Ben-Gvir, 5 yıl sonra Mescid-i Aksa’ya giren, görevdeki ilk İsrailli bakan oldu. Ben-Gvir, Tapınak Tepesi olarak adlandırdığı Mescid-i Aksa ile ilgili olarak; “Hükümetimiz Hamas’ın tehditlerine boyun eğmeyecek. Tapınak Tepesi, İsrail halkı için en önemli yerdir. Müslümanlar ve Hristiyanların hareket özgürlüğünü koruyoruz ama Yahudiler de bölgeye gidiyor ve tehditte bulunanlara demir yumrukla karşılık verilecek” ifadelerini kullandı. Ürdün yönetimi, Ben-Gvir’e tepki olarak İsrail büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak protesto notası verdi.

İkincisi; Ürdün’ün Tel Aviv Büyükelçisi Gassan el-Mecali, 17 Ocak’ta İsrail güvenlik güçlerinin engellemesi sonrası 3 saatlik gecikmeyle Mescid-i Aksa’ya girebildi. Bu adımlar zaten derin bir ekonomik kriz yaşayan Ürdün Krallığı üzerinde baskı yarattı. Daha önce Ürüdün Kralı II. Hüseyin de Mescid-i Aksa’ya alınmamıştı.

2. Al Kuds al Arabi gazetesi, yaşanan bu gelişmelerden önce geçtiğimiz yılın mart ayında coğrafik olarak Mısır, Ürdün, İsrail arasında yer alan Negev Çölü’nde İsrail ve ABD’nin yanı sıra 4 Arap dışişleri bakanının da katıldığı altılı bir zirve düzenlendiğini ve tepki olarak Kral II. Abdullah’ın bu zirveye katılmadığı gibi 6 yıl aradan sonra ilk kez Batı Şeria’da Mahmut Abbas’ı ziyaret ettiğini hatırlattı. 

Tunus’ta grevler IMF’cileri memnun etmedi

Arap halk ayaklanmalarının fitilini ateşleyen Tunus’ta dün genel seçimlerin ikinci turu vardı ama ülkede bir numaralı gündem grevler. Ocak ayının başında ulaştırma işçileri Tunus Genel İşçi Sendikasının çağrısıyla “Maaşlarını ve yıllık ikramiyelerini alamadıkları” gerekçesiyle grev yapmıştı. Tunus halkı seçimlerin ilk turuna da katılmayarak (Katılım yüzde 10 civarındaydı) tek adam rejimi inşa eden Cumhurbaşkanı Kays Said’in iktidarını protesto etmişti. Al Arab gazetesinin, hazırladığı haber-yorum manşet haberinde ise sendikalar, IMF programını “Bloke etmeleri” nedeniyle eleştiriliyor. Arap coğrafyasındaki iktidarların kontrolündeki basın tarafından eleştirilseler de Tunus sokakları; halkın iş, ekmek, eğitim ve sağlık talepleri nedeniyle pek durulacağa benzemiyor.

Netanyahu’nun Ürdün ziyareti neden ‘başarılı’ oldu?

Al Kuds al Arabi
Başyazı

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, seçildikten bir ay sonra -ve daha önce ilk ziyaretinin BAE’ye olacağını belirtmişken- Ürdün Kralı II. Abdullah ile görüşmek üzere Amman’a yaptığı ziyaret hem 2018’den beri ülkeye yaptığı ilk ziyaret ve hem de (seçildikten sonraki) ilk dış ziyareti olduğu için ayrı bir önem taşıyor. 

Bu bağlamda İsrail kaynaklarının görüşmenin ilişkilerde yeni bir sayfa açtığını, planlanandan daha uzun olarak yaklaşık iki buçuk saat sürdüğünü ve en iyi karşılamalardan biri olduğunu doğrulaması dikkat çekiciydi. Bu ifadeler; şu veya bu şekilde Netanyahu ve beraberindeki heyetin alışılmışın aksine daha az kibirli ve daha az küstah olduklarını ve güç dengesini İsrail lehine ifade etme noktasında daha az istekli olduklarını gösteriyor.

Ürdün ile İsrail arasındaki gerginlik; Veliaht Prens Hüseyin’in Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmesinin engellenmesiyle başladı. Irkçı Bakan Itamar Ben-Gvir’in tacizleriyle devam etti. Yaşananlar Ürdün hükümdarını Amerikan CNN kanalıyla yaptığı bir röportajda keskin açıklamalar yapmaya sevk etti. Tel Aviv’i “Ürdün’ün Kudüs’teki kırmızı çizgilerine zarar vermemesi” konusunda uyardı.

Bunu başka olaylar izledi ve Amman; İsrail, Amerika, Mısır, Fas, BAE ve Bahreyn dışişleri bakanlarını bir araya getiren (Negev zirvesi olarak anılan) Arap-İsrail zirvesine katılmadı. Zirvede Ürdün temsilcisinin bulunmamasının yanı sıra Kral II. Abdullah, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı son ziyaretinden 6 yıl sonra Ramallah’ta ziyaret etti. Bu adım; Filistin liderliğine destek ve Ürdün’ün, İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini Kudüs anlaşmazlığından ayırma girişimine ve Filistinlilere yönelik devam eden saldırılara bir yanıt olarak görüldü.

İkinci olay, İsrail polisinin Ürdün’ün Tel Aviv Büyükelçisi Gassan al-Majali’nin Mescid-i Aksa’ya girmesini kasten engellemesiydi. Eşlik eden güvenlik güçlerinden birinin Ürdün konsolosunu itmesinin sembolik anlamı; İsrail hükümetinin 1994 yılında imzalanan “Wadi Araba” anlaşmasıyla teyit edilen cami üzerindeki Ürdün egemenliğini tartışma girişiminde yatmaktadır. Aşırı ırkçı Itamar Ben-Gvir’in İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı olarak atanması ışığında bu durum iki kat tehlikeli hale gelmiş oldu.

Son diplomatik hamleler bu bağlamdan uzak değil. Buna göre, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan’ın önce Amman’ı, ardından İsrail’i ziyaret etmesi Netanyahu’nun Amman’ı ziyaret etmesiyle sonuçlanmıştır. Sullivan, Amman’ı ziyaret etti. Ardından Netanyahu’nun 2015’te kendisiyle imzalanan Haşimi vesayetinin ilkelerine bağlılığını yeniden teyit etmek için Amman’ı ziyaret etmesine vesile oldu. Gelişmeler İsrail’in Amman’da yaşananları “en iyi toplantılardan biri” olduğu şeklindeki nitelendirmesini açıklıyor.

Biden yönetimi Arapların İsrail ile normalleşme işlerini kolaylaştırmak için var gücüyle çabalarken ırkçı aşırı sağ, Filistin ve İslami kutsallarına yönelik baskınlarını sürdürmeye çalışıyor. Aynı zamanda yüksek mahkeme ile savaş halinde olan Netanyahu’yu Amerikalılar ve Ürdünlülerle daha esnek hale getiriyor.

Ürdün Kralı ise birden fazla cephede iç ekonomik baskılar ve halkın hoşnutsuzluğuyla karşı karşıya. Ayrıca Kudüs konusunda da ciddi bir sükunete ihtiyacı var. Onu Netanyahu Hükümeti ile bu yakınlaşmada rol oynadığı söylenen BAE liderliğinde normalleşmiş Arap ülkeleriyle ilişkisini dengelemeye sevk eden de bu.

Netanyahu neden ilk yurt dışı ziyareti için BAE veya Washington’u değil de Ürdün’ü seçti?

Abdulbari ATWAN
Rai al youm

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun bugün ani bir şekilde Amman’ı ziyaret etmesi ve Kral II. Abdullah ile görüşmesinin Ürdün kamuoyu için hoş bir sürpriz olduğunu düşünmüyoruz. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı baskınlar Filistinli çocuk ve gençlerin İsrail askerleri tarafından gerçek mermilerle infaz edilmesi nedeniyle bugünlerde olağanüstü bir süreç yaşıyor. Ürdün Büyükelçisi Gassan al-Majali’ye İsrailli bir onbaşı tarafından hakaret edilmesi ve beraberindeki heyetle birlikte Mescid-i Aksa’ya girip orada namaz kılmasını engellemesi şeklinde somutlaştı.

Netenyahu’nun temennileri ve resmi açıklamaları göz önüne alındığında ilk ziyaretini BAE’ye yapmasını bekliyorduk. Ancak beş yıldır ziyaret etmediği Amman gezisi ve “yüzyılın anlaşmasına” (İsrail ile normalleşme anlaşmaları) muhalefeti nedeniyle ilişkileri gerginlikle karakterize edilen Kral II. Abdullah’la buluşması bizi şaşırttı. Netanyahu’nun Ürdün vatandaşlarını soğukkanlılıkla öldüren cani İsrail elçilik muhafızını bir kahraman gibi karşıladığı resepsiyonun resimlerini Ürdün’e kin ve hükümdarına bir provokasyon olarak İsrail gazetelerine ve televizyon kanallarına dağıtıldı. Bu ziyaretin ikisi arasında kişisel bir uzlaşmayla sonuçlanıp aralarındaki iş birliğine ve Amerikan şemsiyesi altında ortak siyasi ve askeri projelerine yeni bir sayfa açıp açmadığını bilmiyoruz.

Netanyahu, meşruiyet arayışı ile içeride ve dışarıda yaşadığı izolasyon ve dışlanma durumunu kırmak için Ürdün’ü ziyaret ediyor. Hem de uluslararası alanda reddedilen faşist, ırkçı, sağcı hükümetinin yüz binlerce İsrailli protestocu tarafından meydanlarda reddedildiği bir süreçte.

Ürdün hükümdarı ona neden bir “cankurtaran simidi” attı? Buna karşılık alacağı ödül nedir? Filistinliler için alternatif vatan komplosunun somutlaşmış hali olarak Batı Şeria’dan yüz binlerce insanı Ürdün’e göndermek, Haşimi vesayetini köklerinden söküp atmak, onlarca yeni yerleşim yeri kurmak ve hükümetinin işgal suçlarına karşı başkaldıran Filistinli gençlere yönelik infazlarını tırmandırmak mıdır?! Hiç bir ahde riayet etmeyen, imzaladığı hiçbir anlaşmayı uygulamayan ve hükümetinin temel şiarı “Araplara ölüm ve Mescid-i Aksa’nın tamamen Yahudileştirilmesi” olan bu fırsatçı yalancıya güvenilebilir mi?

Bu ziyaret ve ulaşmak istediği hedeflerle ilgili sızdırılan bilgiler çok az. Çünkü büyük bir gizlilik içinde gerçekleşti. Ziyaret; özellikle Parlamentoda İsrail büyükelçisinin sınır dışı edilmesi, cihat için sınırların açılması ve Batı Şeria’daki Filistin direnişine özellikle Aslan ini ve Cenin, Balata ve El Kassam Tugaylarına silah sağlanmasının kolaylaştırılması çağrılarının yükseldiği bu dönemde, Ürdün halkı ve siyasi seçkinlerinin üzerine yıldırım gibi düştü.

Güçlü bir şekilde ortaya çıkan soru, bu ziyaretin geçen salı günü altılı Abu Dabi zirvesinin “meyvelerinden” biri olup olmadığıdır? Netanyahu’nun birden çok kez ertelenen BAE ziyaretinin ön hazırlığı mı olacak? Bütün bunlardan daha önemlisi, önümüzdeki mart ayında Fas’ta yapılması beklenen ikinci Negev zirvesine katılmak için Ürdün’ün onayını mı alacak?

Ürdün’ün ekonomik ve günlük yaşamda yaşadığı krizlerinin çözümü; Netanyahu’ya açılmakla, onun sahte olduğu belgelenmiş vaatlerine güvenmekle ve işgalci devleti bölgesel ve uluslararası krizlerden bedavaya çıkarmakla elde edilemez.

Evrensel / 30.01.23