"Balık bizi yedi anne"

Üçüncü denemede tekne alabora oldu. Saatlerce denizle savaştı. Arkadaşı öldü. Kendine geldikten sonra annesine gönderdiği sesli mesajda böyle diyordu: Balık bizi yedi anne, balık bizi yedi…

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Ocak 2022
  • 13:00

İsrail ablukası ve saldırısı altındaki Gazze’den Avrupa’ya geçmeye çalıştı Yahya. Üçüncü denemede tekne alabora oldu. Saatlerce denizle savaştı. Arkadaşı öldü. Kendine geldikten sonra annesine gönderdiği sesli mesajda böyle diyordu: Balık bizi yedi anne, balık bizi yedi…

Türkiye kıyılarında boğulmaktan kurtulan Yahya Barbakh, mobilyasız küçük bir oturma odasında, kucağında oğluyla plastik bir sandalyede oturuyor. Solundaki annesi, Barbakh’ın “Mucizevi hayatta kalışı” için tebrik etmek için Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’taki mütevazı evini ziyaret eden misafirlere kahve ve geleneksel bir Arap tatlısı olan baklava servis ediyor.

Genç adam, yaşamak için güvenli bir yer ve daha iyi yaşam koşulları aramak için Avrupa’ya göç etme girişiminin başarısız olmasının ardından birkaç gün önce Türkiye’den dönmüş. Barbakh ve diğer dokuz Filistinliyi Gazze Şeridi’nden taşıyan tekne, 5 Kasım’da Türkiye’nin liman kenti Bodrum’dan Yunanistan’a giderken alabora oldu, iki kişi öldü, bir kişi kayıp.

Uzun ve pahalı bir yolculuk

“İki ay önce yaşadığımız sefil hayat hakkında bir şeyler yapmam gerektiğine karar verdim. Elimden gelen her şeyi yapmıştım. Şoförlük, berberlik yaptım; çalışmak ve yaşamak için her fırsatı değerlendirdim. Ama bir noktada, tüm bunlar benim ve ailemin onurlu bir şekilde yaşaması için yeterli olmadı” diyor iki çocuk babası Barbakh, Middle East Eye’a: “Aileme göç etmeyi düşündüğümü ilk söylediğimde annem onaylamadı ve orada öleceğimden korktu. Ama sonra onu ikna etmeyi başardım.”

27 yaşındaki genç, ailenin, annesinin ve karısının altınlarını sattığını ve iyi bir hayatın başlangıcı olacağını hayal ettiği şeye hazırlanmak için kız kardeşinden borç para aldığını söylüyor. Barbakh, yolculuğunun ilk ayağında Kahire Havaalanına ulaşmak için, vize ve bilete yaklaşık 480 dolar ve Gazze’den Refah Kapısı üzerinden Mısır’a geçişi kolaylaştıran rüşvet için kullanılan “tanseeq” veya “koordinasyon” için 500 dolar daha ödemek zorunda kaldı.

Para genellikle ara bulucular tarafından Gazze’de toplanıyor ve daha sonra temas halinde oldukları Mısırlı yetkililere aktarılıyor. Barbakh’ın “tanseeq” için ödediği para Gazze’de ortalama ücretle çalışan bir işçi için 37 günlük çalışmaya eş değer.

Türkiye’ye vardığında, kaçakçılar kendisine Bodrum’da bir mahalleye gitmesi gerektiğini söyledi ve burada bir ara bulucu aracılığıyla onlara 3 bin dolar ödemek zorunda kaldı. Barbakh mahalleye vardığında, aralarında çocukların da bulunduğu çoğu Suriyeli ve Filistinli olmak üzere farklı milletlerden onlarca insanın, kaçakçıların göç etmelerine yardım etmesini beklediğini gördü.

“Bize WhatsApp üzerinden konumu gönderdiler ve bizi teknelere bindirmek istedikleri noktaya ulaşmak için ellerimizi bile göremediğimiz karanlık ormanlarda yürümek zorunda kaldık” diyor: “Güvenli bir teknede en fazla yedi kişinin olacağına dair söz verdiler. Ancak ilk gün oraya vardığımızda, beş delikli şişme bir bota binmek için 30-40 göçmen ve sığınmacının beklemesi sürprizi ile karşılaştık.”

Barbakh’a göre, kaçakçılar, göçmenler bota binmeyi reddettiklerinde genellikle polisi aramakla tehdit ediyor ve silah zoruyla botlara bindiriyorlar.

Tekne dolduğunda, bir kaçakçı motoru çalıştırmış ve teknedeki herhangi birinin tekneyi kullanıp kullanamayacağını sormuş. “Tekneyi kullanmak zor değildi. Bizden, sadece diğer tarafa, Yunan topraklarına ulaşana kadar yaklaşık 20 kilometre yolumuza devam etmemizi istediler” diyor.

Barbakh, kendisinin ve arkadaşlarının üç başarısız girişimde bulunduğunu, bunlardan ilkinin Türk polisi ve sahil güvenlik görevlilerinin onları serbest bırakmadan önce birkaç gün boyunca tutuklamasıyla sona erdiğini söylüyor. Son girişimleri ise trajediyle sonuçlandı:

“Üçüncü denemede, denizin ortasında alabora olan ahşap bir tekneye bindik ve boğulmaktan kurtulmak için saatlerce mücadele ettik.”

‘İki saat boğulduk anne’

O ölümcül günde, dokuzu Han Yunus’tan ve biri Refah’tan olmak üzere 14 kişi, yalnızca 10 kişi kapasiteli tekneye bindi. Daha sonra kaçakçılar dört yaşlı adam ve bir kadından tekneden inmelerini istedi, ancak Avrupa’daki nişanlısına ulaşmakta ısrar eden kadın reddetti.

Barbakh, “Yolculuğa başladıktan kısa bir süre sonra rüzgar tekneyi uçurdu ve su almaya başladı. Paniğe kapıldık ve suyu çıkarmak için her şeyi kullandık” diyor: “Bazılarımız suyu emdirmek ve sıkmak için yünlü gömleklerimizi ve ceketlerimizi çıkardık.”

Barbakh, kendisiyle birlikte yolculuk planı olan arkadaşı Nasrallah el-Farra da dahil olmak üzere iki kişinin teknenin devrilmesinden hemen sonra boğulmasını çaresizce izlemiş. “Tekne alabora oldu ve iki adam altında kaldı. Onları kurtaramadık çünkü herkes onlar gibi boğuluyordu” diyor: “Çok karanlıktı ve öleceğimden emindim. Başımı suyun üstünde tutmaya çalışırken hayatım gözlerimin önünden geçti.”

Yaklaşık iki buçuk saat sonra Barbakh bayıldı ve bir Türk sahil güvenlik gemisinde uyandı:

“Uyandım ve yanımda sadece bir adamın yattığını gördüm. Sahil güvenliklere bağırmaya ve ellerimle işaret ederek teknede 10 kişi olduğunu söylemeye başladım. Daha fazla insanı sudan çıkardıklarını görünce sakinleştim. Günün sonunda sadece yedimiz hayattaydık. İki ceset çıkardılar ve bir kişi kayıptı.”

Barbakh, sahil güvenlik görevlilerinin diğer arkadaşlarını çıkarmasını beklerken, hayatta kalanlardan birinin cep telefonunu kullanarak annesine WhatsApp üzerinden, daha sonra sosyal medyada yaygın olarak paylaşılan, sesli notlar gönderdi.

Barbakh kayıtta ağlayarak “İki saat boğulduk anne. Ben Yahya anne. Ebu Adham (Nasrallah) gitti, Ebu Adham boğuldu. Abdullah’a söyle” diyordu: “Balık bizi yedi anne, balık bizi yedi.”

Katlanılmaz ortam

İsrail’in 2014’te Gazze Şeridi’ne yaptığı ölümcül saldırıdan bu yana yüzlerce insan ve aile Avrupa’da daha iyi bir yaşam arayışıyla Gazze’den ayrılmak için eski püskü lastik ve ahşap teknelere binerek hayatlarını riske attı.

İsrail’in askeri harekatı sona erdikten iki hafta sonra Filistinliler, Malta’nın güneydoğusundaki uluslararası sularda 400’den fazla göçmen ve sığınmacının trajik boğulma haberiyle uyandılar. Kurbanların çoğu, abluka altındaki yerleşim bölgesinden Filistinliler idi. O zamandan beri, deniz yoluyla göç girişimlerinin sayısı önemli ölçüde arttı ve Gazze’den ayrılmaya çalışan insan sayısı, yapılan her askeri saldırının ardından çoğaldı.

Barbakh yolculuğun kolay olmayacağını bilse de sonunun tekrar Gazze’ye dönmesi olmasını beklemiyordu: “Zor durumlarla karşılaşacağımızı zaten biliyordum ama orada ne olursa olsun, buradaki belirsiz hayatımdan daha kolay olacağını düşünüyordum. Burada bir geleceğimiz yok. Babam öldü ve annem ve kardeşlerim de dahil olmak üzere kendim ve ailem için yaşamak zorundayım. Avrupa’ya gittiğimde herhangi bir işte çalışacağımı ve aileme para göndereceğimi düşünüyordum.”

Dünya Bankasına göre, Gazze’deki işsizlik oranı yaklaşık yüzde 50, nüfusunun yarısından fazlası yoksulluk içinde yaşıyor. İsrail’in mayıs ayında Gazze’ye yönelik askeri harekatının ardından, Gazze nüfusunun yüzde 62’si artık gıda güvenliğinden yoksun durumda.

‘Oğlunun bir ceset olarak döneceğini bilmek kolay değil’

Barbakh kurtarıldıktan birkaç gün sonra eve dönerken, diğer iki aile olayda boğulan oğulları için cenaze töreni hazırlıyordu. Farra’nın annesi Um Nasrallah, olaydan birkaç gün sonra oğlunun ölümünü öğrendiğini söylüyor. “Bize hastanede hâlâ hayatta olduğunu söylediler, ancak iki veya üç gün sonra öldüğünü söylediler” diyor 42 yaşındaki Farra’nın annesi: “Geçimini sağlamak için gitmişti. Desteklemek istediği bir ailesi vardı.”

Nasrallah’ın babası ise, oğlunun ölüm haberiyle kalp rahatsızlığı ağırlaşınca hastaneye kaldırıldı.

“Haberleri duyduğundan beri sağlığı ciddi şekilde kötüleşti ve şimdi bütün günümüzü onunla hastanede geçiriyoruz. Kendisini ve ailemizi desteklemek için seyahat eden oğlun bir ceset olarak döneceğini bilmek kolay değil” diyor Anne Nasrallah: “Bu bizim için kaldıramayacağımız kadar fazla, çok fazla acı. Savaşlardan ve fırsat yokluğundan kaçtı, ancak bu şekilde, evinden uzakta ölmek zorunda kaldı.”

‘Çocuklarımın yaşamasını istiyorum’

Tekne alabora olduğunda Nasrallah’ın yanında oturan Enes Ebu Rjeila da ölü bulundu. Cesedi, alınmadan önce saatlerce Türkiye kıyılarında yüzmüştü. Enes’in kuzeni Mahmud Aburjeila hâlâ kayıp. Kuzeni Kamal Qudaih, “Enes ve Mahmud’un yaşadığı aşırı yoksulluk ve Gazze’deki istikrarsız durum onları yurt dışında daha iyi bir yaşam aramaya itti” diyor: “Mahmud iki çocuk babasıydı. Göç etmeyi seçmeden önce ikisi de geçimlerini sağlamak için küçük projelere başlamışlardı.”

Enes, barbekü tavuğu satmak için iki demir varil satın aldı ve Mahmud bir tavuk çiftliği kurdu, ancak her iki proje de başarısız oldu. “Mahmud bana şöyle derdi: ‘Çocuklarımın yaşamasını istiyorum.’ İş fırsatları aramaktan ne zaman bahsetse bu cümleyi tekrar ederdi.”

2021’in başından bu yana, Akdeniz’de tahminen 1600 kişi göç etmeye veya Avrupa’ya sığınmaya çalışırken öldü ya da kayboldu. Qudaih, “Birdenbire ya da eğlence için göç etmeye karar vermediler. Onurlu bir yaşam aramadan önce yıllarca yoksulluk ve açlık çektiler” diyor.

Middleeasteye.net’ten alınmıştır…

Maha HUSSAINI - Evrensel / 03.01.22