Fabrikalar ve işyerleri, Türkiye’de hızla yayılan koronavirüs salgınının merkezleri haline geldi. Bu durum şaşırtıcı değil, zira patronlar işçileri AKP iktidarının sağladığı olanaklar ve kendi kuralsız yöntemleri ile fabrikalarda hiçbir önlem almadan çalıştırmaya devam ediyor. Bu nedenle fabrikalar salgının hızla yayıldığı ortamlar haline gelmiştir.
İlk başlarda virüs “zengin-fakir ayırmıyor” gibi safsatalarla sınıf ayrımlarının ve kapitalist dünya gerçekliğinin üzerini örtmeye çalışanların maskeleri çok geçmeden düştü. Tüm dünyayı saran koronavirüs salgını, bu düzendeki eşitsizliğin ve sınıf ayrımının bir an bile üzerini örtmedi. Aksine, sınıf ayrımlarını daha da belirgin hale getirdi. O yüzden dünyadaki tüm devletler salgın bahanesi ile daha baskıcı uygulamalara hayata geçirmeye başladı. Temek hak ve özgürlükler askıya alınıyor, salgın öncesinde ertelenen saldırılar salgın esnasında devreye sokuluyor. Salgın sonrasındaki “yeni dünya düzeni”ni kendilerinin daha çok nüfuz sahibi olduğu bir dünya olarak düşlüyorlar. Bu düşleri uğruna bugün fabrikalarda çalışan milyonlarca işçiye ve ailesine ölümü reva görebiliyorlar.
Hedefleri olan düşlerine ulaşmak için her türlü vahşi yöntemi devreye soksalar da düşlerini kabusa çevirebilecek toplumsal atmosfer düne göre daha da güçleniyor. Milyonlarca işçinin aynı somut durum ve düşünce içerisine girmesi, yani ölümü pahasına sömürüldüğünün bilincine varması, kapitalist düzenin şimdiye kadar biriktirdiği sorunlara karşı güçlü bir sınıf tepkisini tetikleyebilir. Birçok burjuva kurum ve kuruluş şimdiden bu olasılık üzerine tartışmalar yürütüyor.
Bizler sınıf devrimcileri olarak süreçlerin kendiliğinden evrileceği sonuçlara odaklanamayız. Odaklanmamız gereken nokta, mevcut sınıf hareketine çok yönlü müdahalenin koşullarını yaratmak ve yarınki fırtınalı gelişmelere bugünden hazırlık yapmaktır. Evet birçoklarının rahatlıkla görebileceği gibi, salgından sonrası tufan. Fakat bu tufanın hangi sınıfı sarsacağı ise bugünden yapılacak olan hazırlıklarla sıkı sıkıya bağlıdır.
Salgına karşı önlem alınmadığı için üretimi durduran işçilere uygulanan baskılar, bu türden kıvılcımların yarın büyük sonuçlara yol açabileceği endişesinin ürünüdür. Bu gibi örnekleri yaygınlaştırmaya çalışmak ve giderek bunları ortak bir çerçeveye oturtmak güncel bir sorumluluk olarak öne çıkmaktadır. Zira, bu tür çıkışlar işçiler açısından birlikte hareket zeminlerini güçlendirme potansiyeli taşımaktadır.
Kocaeli’nden bir sınıf devrimcisi