Yerel seçimler yaklaşırken…

Gerici kutuplaşma toplumu zehirliyor

İşçi ve emekçiler düzen güçleri tarafından sergilenen ve liberal-reformist solun ortak olduğu bu orta oyununa kanmamalıdırlar. Yerel seçimlerde kendi bağımsız devrimci tutumu etrafında kenetlenmeli; işçilere ve emekçilere açlığı, yoksulluğu, sefaleti reva gören düzen güçlerinden hesap sormak için örgütlenmelidirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Şubat 2019
  • 06:56

31 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala, iktidarıyla muhalefetiyle tüm düzen güçleri gerici propagandalarına hız vermiş bulunuyorlar. Seçim dönemlerinde politik algıları daha da açık hale gelen işçi sınıfı ve emekçilerin bilincini dumura uğratmak ve kendilerine yedeklemek için bütün zehirlerini akıtıyorlar.

Bu gerici yarışta elbette başı Erdoğan yönetimi çekiyor. Hileli referandum ve genel seçimlerin ardından yerel seçimleri de kazanarak, kurmak istediği faşist tek adam rejimini topluma yeni bir düzeyde dayatmayı uman Erdoğan-Bahçeli koalisyonu, tam da bu nedenle yerel seçimleri kendileri açısından beka sorunu olarak ele alıyor. Toplumu ise “terör” demagojisi eşliğinde “ülkenin bekası tehlikede” mavalları ile maniple etmeye çalışıyor.

Gerici-faşist koalisyonun yerel seçimleri dikta rejimin bekası ile ilişkilendirmesi, hatta tek argüman olarak diline dolaması elbette nedensiz değil. Zira, toplumun hâlâ daha önemli bir kesimi tek adam rejiminin karşısında yer alıyor. Öte yandan, Erdoğan yönetiminin seçim süreçlerinde hile ve hurdayla elde ettiği “başarılar dizisini” sekteye uğratacak potansiyeller toplumun derinliklerinde giderek olgunlaşıyor. Özellikle, gerici iktidarın toplumsal dayanaklarının önemli bir kesimini oluşturan işçi sınıfı ve emekçilerin kriz koşullarında kötüleşen yaşam koşulları ve buna bağlı olarak biriken öfkesi, gerici koalisyonu fazlasıyla ürkütüyor. Tüm bu nedenlerle henüz kurmayı başaramadıkları tek adam rejiminin akıbeti konusunda Erdoğan ve ortaklarının içi rahat değil.

Seçim sürecinden dinci-faşist iktidar payına yansıyan bir diğer gerçek ise, topluma savaş çığırtkanlığı, “terör” demagojisi, baskı ve beka söylemlerinden başka verecek bir şeylerinin kalmadığıdır. Bu gerçeği ilk elden itiraf eden Tayyip Erdoğan, Sivas mitinginde kadro talebini dile getiren işçilere “bizden bir şey istemeyin” diyebilmiştir. Ekonomik ve sosyal sorunlar üzerinden ağızını her açtığında zırvalayan Tayyip Erdoğan artık doğruca gerçeği ifade etmek zorunda kalmış görünüyor.

***

Sosyal ve ekonomik sorunların devasa boyutlara ulaştığı, doğa ve çevrenin talan edildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı, savaş çığırtkanlığının kulakları tırmaladığı günümüz Türkiye’sinde, tüm bunların üzerinden atlayan düzen muhalefeti ise bir kez daha Erdoğan yönetiminin çizdiği çerçevede seçimlere hazırlanıyor. Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefetin seçim politikası, bir kez daha “AKP’yi geriletme” çizgisine oturmuş bulunuyor.

Düzen muhalefetinin “bu sefer olacak” safsatasına paketlediği seçim propagandasında yeni olan ise, artık dikta rejime söz söylemiyor olmalarıdır. Sermayenin genel eğilimlerine uyumlu olarak, AKP eliyle inşa edilmeye çalışılan faşist tek adam diktası, görünen o ki düzen muhalefetinin gündeminden hepten çıkmış görünüyor. Gelinen yerde onlar için sorun, dikta rejimin tepesindeki zat ve avenesidir.

Erdoğan yönetimi tarafından yürütülen beka tartışmalarına yanıt olarak “Türkiye’nin beka sorunu 1923’te bitmiştir” sözleriyle yanıt veren CHP yönetimi, kurulmak istenen rejimin burjuva cumhuriyetin güncel görünümü olduğunu kabul etmiş bulunuyor. Böylece Erdoğan yönetiminin serdiği minderde güreşmeyi kabul eden burjuva muhalefetin hedefinde, dikta rejimde kendine yer edinmek yer alıyor. Yerel seçimlerde elde edilecek herhangi bir başarıyı Erdoğan yönetimine karşı elde edilmiş bir zafer olarak gören düzen muhalefeti, topluma bu yolla AKP’yi gerileteceğini vadediyor. Ama yerine ne koyacağını sinsice gizlemekten de geri durmuyor.

***

Türkiye toplumu, iktidarıyla muhalefetiyle bir kez daha gerici bir kutuplaşma üzerinden ayrıştırılmak isteniyor. Ne yazık ki, kendisine sosyalist diyen, kendisini “radikal demokrasi”nin temsilcisi atfeden reformist sol da bu kutuplaşmada hızla yerini almış bulunuyor.

İşçi ve emekçiler düzen güçleri tarafından sergilenen ve liberal-reformist solun ortak olduğu bu orta oyununa kanmamalıdırlar. Yerel seçimlerde kendi bağımsız devrimci tutumu etrafında kenetlenmeli; işçilere ve emekçilere açlığı, yoksulluğu, sefaleti reva gören düzen güçlerinden hesap sormak için örgütlenmelidirler. Aksi her durum, gitgide ağırlaşan ekonomik krizin faturasını döne döne ödemek, faşist baskı ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir ülkede yaşamaya devam etmek anlamına gelecektir.