Yerel seçimler ve devrimci sınıf tutumu

Krizin en ağır sonuçlarının yaşandığı, hoşnutsuzluk ve mücadele arayışının kendini ortaya koyduğu fabrikalar, mücadelenin merkezleri olarak öne çıkacaktır. Verili tabloya takılmadan fabrika eksenli çalışmada sabırlı, inatçı, ısrarlı ve enerjik bir çaba, yarının mücadelelerine en iyi biçimde hazırlanmanın yolunu açacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Mart 2019
  • 06:56

Seçimler siyasi partilerin kendi bağımsız kimlikleri ve programlarıyla kitlelerin karşısına çıktıkları süreçlerdir. Tüm siyasal partiler toplumu ilgilendiren temel ve güncel sorunlar karşısında kendi çözüm programını ve politikalarını kitlelere taşırlar. Elbette devrimci partiler de.

Bugün Türkiye’nin burjuva siyasal yaşamının en temel gündemini 31 Mart seçimleri oluşturmaktadır. Tüm düzen partileri ellerindeki güç, olanak, araç ve kaynağı seferber ederek, yerel seçimlerde elde edecekleri kitle desteği ile güç ve konumlarını sağlamlaştırmak istiyorlar. İşçi ve emekçileri temelsiz ve boş vaatlerle aldatarak, gerçek sorunların üzerini örterek, devrimci siyasal mücadelenin gelişmesinin önünü tıkamaya çalışıyorlar. Toplumdaki en temel çatışma olan emek-sermaye çatışmasını geri plana iterek, yaşam tarzı ve değerler sistemine dayalı çelişkileri ön plana çıkararak, toplumda bu temelde bir ayrışma ve kutuplaşma yaratıyorlar. Temel önemdeki sınıfsal-siyasal sorunları ve sınıfsal gerçekleri karartarak, tali plandaki sorun ve söylemleri öne çıkararak, devrimci siyasal mücadelenin gelişmesini dizginliyorlar.

31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, temelde iki kampa bölünmüş düzen cephesi, toplumu burjuva gericiliği ile zehirlemek için adeta yarışıyor. Bir tarafta iktidarı elinde tutan dinci-faşist blok; diğer tarafta CHP etrafında öbeklenmiş, dincisinden ırkçısına ve liberaline kadar burjuva gericiliğinin farklı kesimleri, toplumun desteğini arkasına almak için hummalı bir şekilde çalışıyor.

Bu atmosferden en çok etkilenenler ise işçi sınıfı ve emekçiler. Gerici burjuva propagandanın hedefinde en başta onlar yer alıyorlar. Başta AKP iktidarı olmak üzere tüm düzen güçleri, işçi ve emekçiler içindeki dayanaklarını güçlendirmek, en azından koruyabilmek için her türlü araç ve yöntemi kullanıyorlar.

Liberal-reformist sol çevreler ise, düzen cephesinde belirginleşen çatlaklarda kendilerine politika alanı açmaya çalışıyorlar. Sonuç hızla düzen muhalefetine yedeklenmek oluyor. 31 Mart yerel seçimleri üzerinden reformist soldan yansıyan bu tablo elbette şaşırtıcı değil. Ancak mevcut konum ve misyonlarıyla işçi sınıfı ve emekçiler içerisindeki etkileri oranında bir sorun alanı durumundalar.

***

Siyaset alanından yansıyan yukarıdaki tablo sınıf devrimcilerine önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bunlardan ilki, işçi ve emekçileri hedef alan gerici-faşist kuşatma ve saldırılar karşısında sistemli ve kararlı bir mücadele hattı oluşturmak, sınıf eksenli direnç odakları ve mevzileri yaratmaktır. Sermaye düzeni ağır bir ekonomik-mali krizin pençesinde debelenmektedir. Ekonomik ve sosyal saldırılar birbirini izlemekte, işsizlik, yoksulluk, demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluk boyutlanmaktadır. Sonuç, işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarına yüklenen faturanın her geçen gün büyümesi olmaktadır. Bu saldırılar bugün için anlamlı bir tepkiye yol açmamış olsa da, işçi ve emekçiler arasında öfke ve tepki giderek büyümektedir. Dolayısıyla sınıf ve emekçi kitlelerin öfke ve tepkisini açığa çıkarmak, her yol ve yöntemle geliştirip yaygınlaştırmak en öncelikli görevidir.

İşçi kitlelerine yönelik hedefli bir sosyalist propaganda-ajitasyon faaliyeti yürütmek bir başka güncel görevdir. Kokuşmuş ve çürümüş burjuva düzene karşı devrim ve sosyalizmi savunan, “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim!” şiarını bir çıkış yolu olarak sunan, güncel istemleri de bu temelde ele alan bir mücadele hattı öne çıkarılmalıdır. Kriz koşullarında ağırlaşan sorun alanları üzerinden belirlenecek ekonomik-sosyal taleplerle birlikte “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarıyla emekçi kitlelere seslenilmeli ve krizin kurulu toplumsal düzenle bağı her adımda ortaya konulmalıdır.

Seçim gündemli çalışmayı saptanmış hedefler temelinde yoğunlaştırmak bir başka güncel görevdir. Seçim çalışması genel ve yaygın bir faaliyet olarak değil, saptanmış alanlara ve hedef fabrikalara yoğunlaşan bir temelde örgütlenmelidir. Bugünkü gerici ve boğucu ortama rağmen, seçim atmosferinden en etkin biçimde yararlanarak, temel hedeflere yönelik bir yoğunlaşma içerisine girmeli, sınıfın devrimci programını ve politikalarını sınıf kitlelerine ve fabrikalara taşımaya öncelik vermeliyiz. Krizin en ağır sonuçlarının yaşandığı, hoşnutsuzluk ve mücadele arayışının kendini ortaya koyduğu fabrikalar, mücadelenin merkezleri olarak öne çıkacaktır. Verili tabloya takılmadan fabrika eksenli çalışmada sabırlı, inatçı, ısrarlı ve enerjik bir çaba, yarının mücadelelerine en iyi biçimde hazırlanmanın yolunu açacaktır.

Bütün bir tarihsel deneyim göstermektedir ki, işçi sınıfını kuşatan gericiliğin etkisini kırmanın yolu sosyal mücadeleleri büyütmekten geçmektedir. “AKP’yi geriletmek” adı altında bugün düzen siyasetine yedeklenen sol hareketin unuttuğu ya da üzerinden atladığı, bu temel önemde gerçekliktir.

Sınıf devrimcileri seçim çalışmalarını bu perspektifle ele almakta, seçim gündemli faaliyetlerini devrimci bir sınıf hareketi geliştirme bakışıyla örgütlemektedirler.  TKİP VI. Kongresi Bildirgesi’nde yer alan şu vurgular, mücadelenin güncel görevlerine de bir çerçeve oluşturmaktadır:

Bugünün Türkiye’sinde devrimci toplumsal mücadele bakımından en temel, en acil, en çözücü halka, devrimci bir sınıf ekseni yaratmak, geliştirmek ve güçlendirmektir. Bunu gerçeğe dönüştürebilmenin güçlü potansiyel olanakları kesinlikle vardır, tüm sorun özel yoğunlaşmalarla, inatçı ve ısrarlı çabalarla bunu bir gerçeklik haline getirebilmektir.

“Tüm güç ve olanakların doğru bir çizgide ve yöntemli bir biçimde devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesi acil hedefine yoğunlaştırılması ihtiyacı, güncel anlamını ve önemini burada bulmaktadır.”