“Endüstri 4.0”, sanayi devriminin 4. evresi olarak tanımlanan sürecin başlangıcı. Kendisi yeni yaygınlaşan bir tartışma olsa da, yaratabileceği olumsuzlukları ortadan kaldıracak düzenlemeler tartışılarak buna 5.0 denmeye başlandı bile. İki yönlü tartışma öne çıkıyor: Sanal gerçeklik ve beraberinde getireceği işsizlik kaygısı.
“Endüstri 4.0”ın hedeflerinden bahsetmeden önce 4. evreye kadar sanayideki gelişmenin nasıl ilerlediğine bakalım. Sanayi devriminin birinci evresi manifaktürden makineleşmeye geçilen 18. yüzyıldır. İngiltere merkezli olarak, kömür ile çalışan buhar makinesinin 1712 yılında bulunması ile süreç başlamıştır. İkinci evre daha çok 19. yüzyılın ikinci yarısında gelişmiştir. Elektrik ve iş bölümüne dayalı seri üretime geçilen bu dönemi etkileyen etmenler; 1880’de başlayan Taylor’un üretimi örgütleme biçimi ile 1840’ta telgraf ve 1880’de telefonun icadıdır. 20. yüzyıl ile başlayan üretimin otomasyonlaşması 3. evredir. 1971 yılında mikroişlemcinin bulunması ve kişisel bilgisayarların üretilmeye başlaması, 1976’da Apple I’in üretilmesi, bu evrenin gelişim basamaklarıdır.
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise 4. evre, diğer adı ile “Endüstri 4.0”dır. Bu dönemin özellikleri, otonom makinalar ve sanal ortamlardır. 1988 ile başlayan Auto ID Lab sistemi, 2000 yılı nesnelerin internetinin oluşumu, 2010 hücresel taşıma sistemi ve birkaç yıl içerisinde tamamlanarak işlerlik kazanacağı düşünülen otonom etkileşim ve sanallaştırmadır.
“Endüstri 4.0” denildiğinde akla ilk robotlar gelse de, robotik süreç aslında 3. evrede, bilgisayarlar ve otomasyon ile çoktan başlamıştır. Sanayinin dünya genelinde daha da geliştiği, fabrika sayısının arttığı düşünüldüğünde, çalışan işçi sayısının aynı oranda artmamasının bir nedeni de teknolojinin ilerlemesi ile insan gücünün yerini alabilen robotlar, bilgisayar tabanlı makineleşme düzeyidir. “Endüstri 4.0”, bu gelinen düzeyin ilerlemesi ve kendini takip edebilen ürünler noktasına gelinmesidir. “Endüstri 4.0”ın, nesnelerin interneti, hizmetlerin interneti ve siber-fiziksel sistemler şeklinde yapılardan oluştuğu ifade ediliyor. Hedeflenen akıllı fabrikaların prototipi, Almanya Kaiserslautern’de, içinde Siemens’in de bulunduğu 20 şirket ve araştırma ortaklığı ile kurulan küçük bir fabrika.
“Endüstri 4.0”ın avantajı olarak şunlar ifade ediliyor: Sistemin izlenmesinin ve arıza teşhisinin kolaylaştırılması; sistemlerin ve bileşenlerinin öz farkındalık kazanması; sistemin çevre dostu ve kaynak tasarrufu davranışlarıyla sürdürülebilir olması; daha yüksek verimliliğin sağlanması; üretimde esnekliğin arttırılması; maliyetin azaltılması; yeni hizmet ve iş modellerinin geliştirilmesi.
Önümüzdeki on yıllarda sadece fabrikalar üzerinden bir değişim ve işçinin işsizleşmesi öngörülmüyor. Bunun tüm meslek alanlarına yansıması olacağı, birçok mesleğin yaşamdan silineceği ve şu an aklımızın ucundan geçmeyen meslek alanlarının ortaya çıkacağı ifade ediliyor. Taksi şoförlüğünden tıp doktorluğuna kadar uzanan geniş bir skaladan bahsediliyor.
Burada “Endüstri 4.0”ın nasıl tanımlandığına ilişkin kısa bir giriş yaptık. “Endüstri 4.0”ı tanımlamaktan öte buna dair tartışmalar üzerinde durmak gerekiyor.
“Endüstri 4.0” yeni bir dönem mi, yeni bir düzen mi?
Bilim ve teknolojideki gelişmelerle birlikte kapitalist üretimin ve işleyişin geldiği ve geleceği nokta üzerinde duruluyor. Artık dönemin farklılaştığı, sınıfsal ayrımların eskisi gibi olmadığı, sınıf mücadelelerinin anlamsızlaştığı yapılan tartışmalar arasında. Yeni tartışmalar değil bunlar. 3. evre olarak tanımlanan süreçle birlikte “artık bilgi çağındayız” ile başlayan cümlelerin devamında çokça duyuldu. Bilgi sahibi olanların dönemi, dünyası, egemenliği gibi söylemler gelişti. Ve tabii ki daha çok bilişim üzerinden örnekler verildi: Bill Gates, Steve Jobs, Martin Cooper, Vinton Cerf vb. gibi...
Peki, bilgiyi, teknolojiyi geliştirenler kimler? Kimin hizmetine sunuluyor, kimin ihtiyacına göre düzenleniyor? Ve bu teknolojik gelişme kimin tekeline giriyor?
Ortada ekonomik temelli değişen bir işleyiş yok. Bu da demek oluyor ki, iddia edildiği gibi sınıfsal ayrımlarda bir değişim yok. Teknolojinin ve bilimin gelişmesi kapitalizmin işleyiş yasalarını değiştirmiyor, sadece üretim olanaklarını ve seriliğini belirliyor.
Ve üzerinden atlanmaması gereken en önemli yön: Teknoloji ve bilim sermaye sınıfının tekelinde ve denetiminde gelişiyor.
“Endüstri 4.0” toplu işsizlik mi, değişen iş niteliği mi?
Makineleşme ve robotlaşma ile birlikte iş gücünde azalma yaşanması ya da yeni meslek alanlarının ortaya çıkması elbette mümkün. Teknolojik gelişme işgününün kısaltılması için çok büyük bir imkan iken, kapitalizmde bu mümkün değil. Kapitalizm ayakta kaldığı sürece, sömürü çarkları arasında açlık-yoksulluk sınırında çalışan ile işsiz olmak arasında pinpon topu gibi oynanacağımız kesin.
İstihdamın düzenlenmesi, daha çok kişinin istihdama katılması değil, daha az kişiye daha çok işin yüklenmesi anlamına geliyor. Türkiye’de 3,5 milyon, dünyada 201 milyonun üzerinde kişinin işsiz olduğu ifade ediliyor. Gerçek sayı ise bunun çok çok üzerinde.
Formül: Kapitalizme karşı, insanlık ve doğa için!
Kapitalizm, sadece metaların üretilmesi değil kârlı bir şekilde satılmasına dayalı bir sistemdir. Bu da onun en büyük açmazıdır. Sermayenin krizinin dünya ölçüsünde derinleşmesinin gerisinde bu vardır.
Kapitalizmde bilim ve teknoloji toplumun değil sermayenin ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Üzerine onca tartışma yürütülen “Endüstri 4.0” evresi, insanlığın büyük bir bölümüne azgın bir sömürünün, açlık ve sefaletin, işsizliğin dayatıldığı bir evredir. Bilim ve teknolojinin sağladığı kolaylık, arttırdığı zenginlik sadece emekçi yığınların yoksulluğunu daha da derinleştirmektedir.
Artık kapitalizmin yama yapılabilir bir yanı kalmadığı somut ve acı gerçeklerle görülmektedir. Bilim ve teknolojinin insanlık ve doğaya uygun gelişimi için, insanlığın özgür geleceği için mücadeleden başka bir yol yoktur.