Suruç katliamı ile startı verilen ve Kürt hareketi ile devrimci-ilerici güçleri hedef alan kapsamlı saldırı süreci devam ediyor. Kürt halkına yönelik kirli savaş yöntemlerinin yoğunlaştırıldığı, Güney’de ve Kuzey’de PKK mevzilerinin ateş altına alındığı, Kürt illerinde OHAL uygulamalarının devreye sokulduğu bir dönem içerisindeyiz. Bu tablonun bir diğer boyutunu ise devrimci-ilerici güçleri hedef alan kapsamlı saldırı dalgası oluşturuyor. Gün aşırı ev baskınları yaşanıyor, devrimciler infaz ediliyor, sokaklarda polis terörü kol geziyor.
Düzenin açmazları derinleştikçe saldırganlık artıyor
Emperyalist-kapitalist sistemin ve onun bir parçası olan sermaye düzeninin çok yönlü açmazları derinleştikçe; işçi sınıfını, emekçileri, Kürt halkını ve ilerici-devrimci güçleri hedef alan saldırılar da tırmanıyor.
Bu nedenle, güncel planda yaşanan gelişmeleri ve artan devlet terörünü salt başına iktidar gücünü giderek kaybeden dinci parti AKP’ye bağlamak, sermaye düzeni gerçeğini, onun emperyalizmle olan çok yönlü bağlarını gözardı etmek olur. Bu yaklaşım aynı zamanda yeni oluşturulacak olan savaş ve saldırganlık hükümetine geniş bir meşruiyet alanı açmaktan öteye bir sonuç yaratmayacaktır.
Elbette dinci parti AKP’nin ve onun daimi şefinin, iktidar gücünü kaybetmemek ve elinde tuttuğu olanakları koruyabilmek için yapamayacağı şey yoktur. Bu konuda ne kadar pervasız ve ölçüsüz olduklarını görmek için 13 yıllık pratiklerine bakmak yeterli olacaktır. Ancak AKP iktidarının dün olduğu gibi bugün de, örneğin Kürt sorunu gibi kritik bir siyasal gündem üzerinden emperyalistlerin izni olmadan adım atma şansı bulunmamaktadır. Hele ki Güney Kürdistan’a yönelik gerçekleştirilen hava saldırıları söz konusu olduğunda.
AKP iktidarı bu gerçeği, yani emperyalistler tarafından “deliğe süpürülme” ya da “başına çuval geçirilme” ihtimalini bizzat yaşadığı deneyimlerle bilmektedir.
Tüm bu nedenlerle, güncel planda tırmandırılan faşist devlet terörünü ve yoğunlaşan kirli savaş uygulamalarını daha geniş bir eksende ele almak kritik bir önem taşımaktadır. Zira bu gelişmeler, Türkiye toplumunda biriken ve her geçen gün derinleşen sorunlar ile Ortadoğu’da devam eden kirli ve kanlı boğazlaşmadan bağımsız değildir.
Türkiye toplumunda sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadi açıdan yaşanan sorunlar ciddi boyutlar kazanmış bulunuyor. Türkiye ekonomisi tam bir belirsizlik içerisinde ve her an kırılmalarla yüz yüze. Toplumsal yaşamda var olan sosyal ve kültürel çelişkiler AKP iktidarının da yoğun çabaları sonucu derinleşmiş durumda. Düzen siyasetinde yaşanan bunalım ise 7 Haziran seçimleri ile birlikte daha da ağırlaşmış bulunuyor. İşte AKP iktidarı eliyle tırmandırılan saldırganlığın arka planını bu kapsamlı sorunlar yumağı oluşturuyor. Zira kurulu düzen, değil bu sorun alanlarını çözmek sorunları döne döne derinleştiriyor, içinden çıkılmaz bir hal kazandırıyor.
Son dönemde, içeride ve dışarıda tırmandırılan saldırganlığın bir diğer ayağını ise bölgesel planda yaşanan gelişmeler ve emperyalistlerin bu kapsamda devreye soktuğu güncel hamleler oluşturuyor. Suriye’de batağa saplanan ABD emperyalizmi, ‘İncirlik Üssü'nün aktif kullanımı’ ve ‘eğit-donat çetelerine hava desteği sunulması’ gibi yeni adımlar gündeme getirmiş bulunuyor. Bütün bu gelişmeler ve ABD emperyalizmi tarafından yapılan son açıklamalar bölgedeki savaşın yeni boyutlar kazanacağını işaretlemektedir. Dahası şimdiden IŞİD operasyonu adı altında Suriye, Rojava ve Güney Kürdistan toprakları ABD savaş uçakları tarafından bombalanmaktadır. Son günlerde yoğunlaşan savaş diplomasisi ve karanlık masalarda alınan yeni kararlar ise emperyalist saldırganlığın daha da yoğunlaşacağını gözler önüne sermektedir.
İşte bugün, sermaye devletinin dümenini elinden bırakmak istemeyen AKP iktidarı tarafından devreye sokulan kapsamlı saldırganlık, bölgesel gelişmelerin dolaysız bir parçasıdır. AKP iktidarı bir yandan iktidar koltuğunu korumak için, öte yandan emperyalistlere hizmette kusur etmeyeceğini göstermek için içeride ve dışarıda saldırgan politikalarını yoğunlaştırmıştır. Bu durumun emperyalistler tarafından sonuna kadar ve etkin bir şekilde kullanılacağı ise açık.
Tüm bu nedenlerle gerek Kürt halkını hedef alan kirli savaş uygulamalarına, gerekse işçi sınıfına, emekçilere ve devrimci-ilerici güçlere yönelik tırmandırılan devlet terörüne karşı verilecek mücadele anti-emperyalist/anti-kapitalist bir içerikte örülmelidir. Her adımında işçi sınıfı ve emekçilerin bilincinde sermaye düzeni gerçeği ve onun emperyalizmle çok yönlü bağları ortaya konmalıdır. Zira Türkiye, her şeyden önce bir NATO ülkesidir ve tüm askeri hareketliliği bu savaş ve saldırı aygıtının denetimindedir. Türkiye tarihinde tertiplenen sayısız katliam ve faşist darbeler NATO’nun karanlık karargahlarında planlanmıştır. Kürt halkına karşı geliştirilen kirli savaş yöntemleri ve kontra yapılanmalar bizzat NATO tarafından örgütlenmiştir. Bu gerçeklik işçi sınıfı ve emekçilerin bilincine döne döne işlenmelidir.
Sürece “düzene karşı devrim” ekseni üzerinden bakıldığında; güncel planda ortaya çıkan sorunlar kapitalist sistemin yapısal krizleriyle ve emperyalist dünyayla olan ilişkisi içerisinde ele alındığında tablo tamamıyla açık bir şekilde görülebilmektedir.
Fakat gelişmeler hem düzen güçleri tarafından, hem de solun geniş kesimleri şahsında düzen siyaseti sınırlarında ele alınıyor. Bu nedenle çözüm zeminleri, mücadele yöntemleri ve alternatifleri de o sınırlara hapsediliyor. Keza düzen güçleri, özellikle de seçim sonuçları ve koalisyon arayışları üzerinden kitleleri düzene yedeklemek için hummalı bir çalıma yürütüyor. Vitrindeki düzen partileri -ister koalisyon yanlısı olsun isterse erken seçim taraftarı- hepsi de kitlelerin bilincini sersemletmek için elinden geleni yapıyor. Kendi içerisindeki “ayrımlar” üzerinden emekçileri bölmeye, saflaştırmaya ve en nihayetinde kapitalist düzene yedeklemeye çalışıyorlar.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki önümüzdeki günlerde “Düzene karşı devrim!” şiarını yükseltmek, güncel planda artan faşist baskı ve devlet terörüne, Kürt halkını hedef alan kirli savaş uygulamalarına ve gün be gün tırmanan emperyalist saldırganlığa karşı verilecek mücadeleyi bu eksene oturtmak daha da yakıcı bir hal almış bulunuyor.