Madenin kârı tekellere, zehri emekçilere!

İliç’te yaşanan işçi ve doğa katliamı hem kapitalist sistemin daha fazla kâr için canlı yaşamı hiçe sayan vahşiliğini hem gerici-faşist iktidarın insanın ve doğanın talanını esas alan politikalarının önümüzdeki on yıllara yayılacak ağır yıkımlara zemin hazırladığını gösterdi.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Mart 2024
  • 19:00

Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat günü siyanürlü pasa dağında çökme meydana geldi ve dokuz işçi 35 milyon metreküp siyanürlü toprağın altında kaldı. İliç’te yaşanan işçi ve doğa katliamı kapitalist sistemin daha fazla kâr için canlı yaşamı hiçe sayan işleyişini gözler önüne serdi. Öte yandan, gerici-faşist iktidarın ucuz emek-gücü ve doğanın talanını esas alan politikalarının önümüzdeki on yıllara yayılacak ağır yıkımlara zemin hazırladığını gösterdi.

Çöpler Altın Madeni, ABD’li SSR Mining ile Çalık Holding bünyesindeki Lidya Madencilik ortaklığı Anagold tarafından işletiliyor. Ekolojistlerin, meslek odalarının ve bölge halkının tüm itirazlarına rağmen hem uluslararası anlaşmalar hem ülkenin “yasaları” hiçe sayılarak işletilen madenin kapasite alanı da AKP-MHP rejiminin suç ortaklığıyla genişletiliyor. Bilim insanları tarafından “Dünyanın en vahşi yöntemi” olarak nitelendirilen, açık havada siyanür liç yöntemi ile altın işletmeciliği yapılan Çöpler Madeni, faaliyete geçtiği 2010 yılından bu yana insan sağlığını ve doğayı tehdit ediyor.

***

En ucuz altın arama yöntemi olan siyanür kullanımı birçok ülkede yasak olduğu için uluslararası tekeller Türkiye gibi ucuz emek cenneti olan, kuralsızlığın kural olduğu, itirazların cılız kaldığı ülkelerde altın madeni bulunan bölgelere adeta çöküyorlar. Saray rejiminin ülke topraklarını talana açması ise şirketlerin iştahını kabartıyor. Maden şirketleri, bölge halkının itirazlarını bastırmak ve yaptıkları talanını üzerini örtmek için farklı yöntemler kullanıyor. Gittikleri bölgede “etkili” kişilere yağmadan pay vererek onları safına çekiyor, göstermelik okullar açıyor, üniversitelere bağış yapıyor, sözde iş alanları yaratıyor vb. Adeta tüm bir bölgeyi satın alarak 10-16 yıl gibi bir süre işletilebilen madenlerden büyük kârlar elde ediyorlar. Artlarında on yıllar boyunca öldürücü etkileri devam eden tahribatlar bırakarak bölgeyi terk ediyorlar. Geride tek bir otun bile bitemediği topraklar, balıkların öldüğü nehirler, zehir yüklü hava bırakıyorlar.

100 yıldır ot bitmeyen Balya

Maden işletmeciliğinin yarattığı ölüme dair çarpıcı örneklerden biri Balıkesir Balya’da 1939’da kapatılan madenin hikayesidir. 

Balya’da ilk maden işletmeciliği 1868’de bir Alman şirketi tarafından başlatılır, 1892’de ise Fransız şirketine devredilir. Topraktaki düşük kurşun miktarını elde etmek için kimyasal solüsyonlar kullanılır. Maden bölge halkını “kalkındırır”, çalışmak için dört bir yandan gelenlerle nüfusu artar. Bir köy olan Balya kısa sürede “modern” bir yerleşim yeri haline gelir. Ancak madenin maksimum çalışmasıyla birlikte bölgede hayvanlar peş peşe ölmeye başlar ve tarım yapılamaz hale gelir. Ani ölümlerin ardından 1925 yılında hekimler ve ziraat mühendislerinden oluşan bir heyet bölgede incelemeler yapar. Bu incelemelerin sonucunda Balya’dan “bülbül ve kanaryanın bir günden fazla yaşayamayacağı yer” diye bahsedilir. 1939'da cevherin azalmasından dolayı maden kapatılır. Şirket döşediği demir yollarını bile sökerek bölgeden ayrılır. 

Aradan bunca zaman geçmesine rağmen bölgede halen 4 milyon ton işlenmiş atık var. Bölge halkı aradan neredeyse bir asır geçmesine rağmen bir otun bile yeşermediğini, kanser vakalarından ölümlerin arttığını ifade ediyor. 2003’te yapılan bir araştırmada her 38 ölümden 22’sinin akciğer kanserinden olduğu tespit edildi. Gelinen yerde bölge terk edilmiş durumda. İş yok, tarım yok, hayvancılık yok, yaşam yok…

Maden şirketlerinin yaşamı bitirdiği Balya, halen dünyanın birçok yerinde maden işletmeciliği yapılan bölgelerin geleceğini gösteren bir “ölüm abidesi” gibi yerinde duruyor. Türkiye’de bilinen en az 20 maden bölgesi var ve sayıları her geçen gün artıyor. Uluslararası kapitalist tekeller kârlarını alıp bölgeden çekilirken, madenin zehirli posası gelecek kuşaklara bırakılıyor ve gezegenin üzerindeki yaşamı tehdit eden etkenlerden biri olmaya devam ediyor. 

***

Kapitalist tekeller ve onlara hizmet eden devletler maden işletmeciliğinin bu şekilde yapılmasının doğaya ve insan sağlığına verdiği zararın boyutunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle uluslararası birtakım anlaşmalarla maden çıkarma yöntemi ve kimyasal kullanımına ilişkin belli sınırlamalar getirilmiş. Ancak Türkiye gibi topraklarını talana açan rejimler tarafından yönetilen ülkelerde uluslararası anlaşmalar da ülkenin yasaları da hiçe sayılıyor. Maden yasasının AKP iktidarı döneminde 21 kez değiştirilmiş olması, doğanın talan edilip ölüme terk edilmesinin vaz geçilmez bir politika olduğunu gözler önüne seriyor.  

Öte yandan, dünya çapında her yıl çıkarılan altının yalnızca yüzde 7’sinin teknoloji, sanayi veya tıp alanında kullanıldığı, gerisinin ise banka kasalarında ve kuyumcu dükkanlarında bulunduğu belirtiliyor. Bunun karşılığında dünya çapında her yıl yüzlerce maden işçisi alınmayan önlemler nedeniyle vahşice katlediliyor. Yine maden bölgelerinde yaşanan ekokırım nedeniyle binlerce canlı yok ediliyor, binlercesi türlü hastalıklara yakalanıyor.

2010 yılında İliç’te geçerli yasalar ayaklar altına alınarak kurulan ve tüm itirazlara rağmen hala daha işletilen Çöpler Altın Madeni, şimdiden önümüzdeki on yılları zehirleyecek atığı bölgeye bırakmıştır. Bu bölge ise fay hattı üzerinde ve Fırat Nehri’nin ana kolu olan Karasu Nehri’nin 500 metre yakınında bulunuyor. Fırat Nehri dokuz şehir ve üç ülkeyi dolaşarak Basra Körfezi’ne dökülüyor. Madenin daha büyük felaketlere neden olmaması, olabildiğince rehabilite çalışmalarının yapılması ve derhal kapatılması ancak örgütlü, fiili-meşru mücadelenin yükseltilmesi ile sağlanabilir. Madenin yarattığı öldürücü etkilerin ortadan kaldırılması ve suça ortak olan saray rejiminden hesap sorulabilmesi için de örgütlü mücadele şarttır.