Kural ve kaide tanımaz keyfilik

Can Atalay’ın serbest bırakılmaması, gazetecilerin keyfi gerekçelerle tutuklanması, ilerici ve devrimcilere dönük artan baskı ve terör, gerici-faşist rejimin tahakkümünü arttırmak adına atılan adımlardır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 14 Ocak 2024
  • 08:00

Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki ikinci hak ihlali kararını da tanımadı. 

Kararında, AYM’nin “hak ihlali” kararının "hukuki değerinin olmadığını" iddia eden Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’yi hukuki değer taşımayan kararlar almakla itham etti. 

Karar ilk olarak açıklandığında bir "yetki uyuşmazlığı" gibi sunulmaya çalışıldı. Oysa T.C. Anayasası’na göre son kararı verme yetkisi AYM’de. Bunun üzerinde İstanbul Barosu avukatları, 9 Ocak Salı günü yaptıkları açıklamada Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hem AYM'ye hem de Anayasa'ya ters düştüğünü, hatta Yargıtay kararlarına da ters düştüğünü belirttiler.

Karar gerekçesinde AYM üyelerini “töhmet altında” bırakan ifadelerin kullanılması, Yargıtay’ın düzen hukukunu dahi yok sayma tutumunu “olağan” hale getirdiğini gösteriyor. 

Düzen hukukunda devletin üç sacayağı olarak ifade edilen “Yasama, yargı ve yürütme” tek adam rejimi altında tek elde toplandı. Kendisi de saray rejiminin aparatı olan AYM’nin Atalay’a dönük hak ihlali kararı alması “adil olma” kaygısından çok, ortada kaba olduğu kadar bariz de olan bir hak ihlalinin olmasıdır.   

Faşist partinin şefi Devlet Bahçeli’nin “Yargıtay’ın şerefli hakimlerini kutluyorum” diye açıklama yapması ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “AYM malul olmuş bir yapıdır” başlıklı bir yazı kaleme alması, saray rejiminin oluşturduğu pespaye “adalet sistemi” konusunda fikir veriyor.

Erdoğan ile Bahçeli’nin TBMM Başkanlığı’ndan, “Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin yargı kararının okutulmasını talep ettiği” ifade ediliyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ise, daha önce de kararın okutulması yönündeki görüşler karşısında “yargı sürecinin tamamlanmasını” beklemekten yana “tavır almıştı.” TBMM Genel Kurulu’nda Atalay hakkındaki kararın okutulması durumunda, Atalay’ın milletvekilliği de düşürülmüş olacak.

Can Atalay kararı tek adam rejiminin hak/hukuk tanımama pervasızlığının vardığı boyutu gösteren çarpıcı hak ihlali örneklerinden biridir. Yargı tarafından verilen Atalay kararı üzerinden tüm topluma verilmek istenilen göz dağı da bugünkü rejimin resminin bir parçasıdır. 

Genel planda kapitalistlerin sınıf çıkarlarını koruma işlevi olan burjuva hukukun, güncel siyasal iz düşümü AKP iktidarının çıkarlarının da korunmasıdır. Bu yanıyla sermaye hukukundan “tarafsız” ve “adil” bir yargılama beklemek/ummak ham hayaldir. “Hukuk”, “adalet” ve “insan hakları” gibi kavramlar sınıflar üstü değildir. Hangi sınıfın iktidarı hüküm sürüyorsa, bu kavramlar o sınıfın iktidarını ve çıkarlarını koruyup-kollamak için kullanılır. Tıpkı dün olduğu gibi bu günlerde de Türkiye’de olduğu gibi…

Asalak kapitalistlerin sınıf iktidarı, “demokrasi”, “insan hakları”, “adil yargılama" gibi kavramları işlevli oldukları zaman iki yüzlüce kullanıyor. Bu kavramlar işlevli değilse ve ekonomik olarak emekçilere verilecek refah payı kalmadıysa baskı ve zorbalık devreye giriyor. 

***

AKP, 22 yıllık iktidarı boyunca kendi konumunu garanti altına alıncaya dek dönem dönem “insan haklarının önemi”, “geçmişle hesaplaşma”, “hukukun üstünlüğü” vb. demek zorunda kaldı. İktidarlarının son on yılında ise genetik kodlarına uygun bir şekilde hareket etti. 

Emekçileri zapturapt altına alma, kazanılmış haklarına göz dikme ve her türlü zorbalığı uygulama bu yeni safhanın göstergeleridir. İlerici-devrimci muhalefeti sindirme politikalarına sarılan dinci-faşist iktidar baskı ve zorbalığı tırmandırmaktadır. Son seçim “başarısının” ardından 12 Eylül rejimine rahmet okutan icraatları yoğunlaştırması bunu göstermektedir.  

Kural ve yasa tanımayan faşist tek adam rejimi günümüz Türkiye’sinin gözler önündeki en temel gerçeğidir. Bu gerçeği örtmek için ise “yargı darbesi”, “yetki karmaşası”, “yorumlama farkı” gibi zırvalar kullanılmaktadır. 

Can Atalay’ın serbest bırakılmaması, gazetecilerin keyfi gerekçelerle tutuklanması, ilerici ve devrimcilere dönük artan baskı ve terör, gerici-faşist rejimin tahakkümünü arttırmak adına atılan adımlardır. Tek adam rejiminin zorbalığını bertaraf edebilmenin yolu ise baskı ve saldırıların hedefinde olan ilerici-devrimci güçlerin, işçi ve emekçilerin toplumsal mücadeleyi güçlendirmesinden geçmektedir.