“Panzer ezdi yüreğimi, donup kalan gözler benim...”
Abdulgaffar Dayan henüz 23 yaşında, doktor olmak isteyen bir gençti. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. 26 Ocak’ta, Cizre’deki evinden çıkıp dershaneye gitmek isterken kolluk kuvvetinin kullandığı bir aracın “çarpması” sonucu yaşamını yitirdi. Gencin cenaze töreninde, polisler aileye “Olayı abartmayın” diyerek gözdağı verirken, Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü de gazetecilerin sorduğu soruya “Sizi ilgilendirmez” cevabını verdi.
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin yayınladığı ve Kürt kentlerini kapsayan verilere göre son 13 yılda güvenlik kuvvetlerine ya da devlet kurumlarına ait zırhlı veya zırhsız resmi araçların çarpması sonucu 20’si çocuk 43 kişi yaşamını yitirdi. 90 kişi ise yaralandı. Sadece 2021 yılında 9 ayrı olayda 4’ü çocuk en az 6 kişi yaşamını yitirdi ve 6’sı çocuk en az 15 kişi de yaralandı.
Emniyete bağlı zırhlı araçlar yalnızca Kürdistan illerinde bulunmuyor. Ancak ne hikmetse yalnızca Kürtler bu araçların altında eziliyor ve yine yalnızca Kürtler bu araçlardan açılan yaylım ateşlerinde katlediliyorlar. Yakın tarihte yaşanan birçok olay halen daha hafızalardaki tazeliğini koruyor. Örneğin 2017 yılında Şırnak’ın Silopi ilçesinde, polis panzeri bir evin duvarını yıkarak içeri girmiş ve odalarında uyumakta olan 6 ve 7 yaşlarındaki Muhammet ve Furkan’ı katletmişti.
Diyarbakır Sur’da, 12 Ekim 2015 tarihinde zırhlı araçtan açılan ateşle katledilen 12 yaşındaki Helin Hasret Şen’in devam eden davası ise 1 Şubat tarihinde tekrar görüldü. Fakat ailenin katil polisin tutuklanması talebi mahkeme tarafından tekrar reddedildi.
Siirt’te 6 yaşındaki Felek, Mardin’de 7 yaşındaki Berfin, Van’da 17 yaşındaki Mustafa, 4 yaşındaki Taha, Cizre’de 5 yaşındaki Hakan panzerlerin altında kalarak yaşama gözlerini yumdular...
Daha yakın bir geçmişi hatırlayalım. Pandeminin hemen başında, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı günlerde Mardin’de sokakta oyun oynayan çocukları polis havaya ateş açarak kovalamıştı. Bu görüntülerin hemen ardından polislerin çocuklara “şirinlik” yapan vidoları burjuva basına servis edilmişti.
İşlenen bütün bu cinayetlerde katillerin hiçbiri hapse girmedi, göstermelik mahkemelerde, tutuksuz yargılandı. Neredeyse katillerin hiçbiri asli kusurlu olarak görülmedi. Çoğu üniformalı olan katiller açık bir şekilde sermaye devletinin mahkemelerince korunup kollandılar. Özellikle çocukların katledildiği birçok olayda resmi raporlar asli kusuru ailelerin üzerine attı. Tüm bunlar yeni cinayetlere adeta davetiye çıkardı.
Açıktır ki son dönemde zırhlı araç kaynaklı cinayetlerin artışı, Türk sermaye devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşın bir uzantısıdır. Yaşanan olaylarda cinayeti işleyenlerin cezasız kalması, kamera kayıtlarına rağmen bir türlü kusurlu bulunmamaları Kürt halkına yönelik yürütülen kirli saldırı politikalarının bir parçasıdır. Tüm bu yaşananlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce örnek, Kürtlere yönelik vahşi bir katliam saldırısının on yıllardır sürdürüldüğünün bir göstergesidir. Kürt halkına yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarına geçit vermeyelim!