Birleşik mücadelenin artan önemi
101 fabrika ve işletmede çalışan yaklaşık 200 bin işçiyi ilgilendiren kamu kesimi toplu iş sözleşmesi dönemine girilmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede Türk-İş Sendikası Genel Merkezi, 21 Şubat’ta gerçekleştirdiği toplantının ardından süreci yönetmek için sözleşmeye muhatap tüm sendikaların başkanlarının katılacağı “Kamu Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu”nu (KSKK) oluşturduğunu duyurdu.
Fakat aradan çok geçmeden 43 bin 216 üyeye sahip olan Tek Gıda-İş, KSKK’dan çekildiğini duyurarak; hükümetle yapılacak bir çerçeve anlaşmasını tanımayacaklarını, kamudaki işçiler adına yapılacak görüşmede Türk-İş’in yetkili olmadığını belirtmiş oldu. Kamu Çerçeve Anlaşması’nın Tek Gıda-İş üyelerinin zararına ve aleyhine bir sonuç doğurduğuna dikkat çekilen açıklamada “şekilden öteye geçmeyen, gerçek fonksiyonunu yerine getirmekten uzak kalan bir yapı içinde olmanın işçilerin çıkarları açısından doğru olmayacağının” altı çizildi.
Bu yıl ki kamu TİS’lerinin sendikal barajların ve istatistiklerin açıklanarak yürürlüğe koyulduğu yeni yasanın ardından kamuda gerçekleşecek ilk sözleşme olması ve yine 100 bini aşkın metal işçisinin geleceğini belirleyen ama sonuçlarıyla birlikte tıpkı kamu sözleşmeleri gibi tüm sektörleri etkileyecek olan metal TİS’lerinin bağıtlanmasına sayılı günlerin kalmış olması, içinden geçilen dönemi sınıf hareketi açısından önemli kılmaktadır.
Hatırlanacağı üzere AKP hükümetinin istatistikleri açıklamayarak yetkileri fiilen gasp ederek sözleşme süreçlerini uzatma taktiğini uyguladığı sektörlerin başında yine kamu ve metal sektörleri gelmekteydi. Şimdi ise, AKP hükümetinin sendikal hareketi cendere altına almayı ve kendi güdümündeki işbirlikçi sendikalara hayat şansı tanımayı amaçladığı bu saldırı yasasına karşı gerekli tepkinin gösterilmemesi işçi sınıfının TİS’ler üzerinden sürdürecekleri dişe diş bir mücadele ile kaybedilen mevzileri yeniden kazanmak için taze bir başlangıç olabilir. Aksi takdirde metal ve kamu TİS süreçleri kayıplarla sonuçlanacak, sınıfın moral ve mücadele değerlerine vurulmuş ağır bir darbe olacaktır.
AKP hükümeti tarafından özellikle 2013’te hayata geçirileceği artık yüksek sesle dile getirilen “taşeron çalışma”, “kiralık işçi”, “bölgesel asgari ücret” uygulamaları ve yanı sıra “kıdem tazminatının gasp edilmesi” gibi yeni ve kapsamlı saldırılar, sınıf hareketindeki her bir mücadele mevzisinde topyekûn bir yüklenmeye konu edilmesini gerekli kılıyor. Zira ancak bu sayede; tek tek mevzilerde sağlanacak kazanımlar ve imkânlar üzerinden sermayenin merkezi saldırılarına karşı sınıfın birleşik, militan mücadelesi örülebilir.
Örneğin bugün MESS patronlarına karşı mücadele yükü sadece metal işçilerinin omuzlarındaki bir görev olarak ele alınmamalı, tüm sektörden işçilerin destek verdiği bir mücadele hattına dönüşebilmelidir. Bugün kamu TİS’leri için oluşturulan koordinasyon kurulu gibi örnekler metal TİS’leri kapsamında farklı düzeylerde pekala geçekleştirilebilir ve gerçekleştirilmelidir de. Ama elbette ki bu oluşumların ihanetçi Türk-İş yönetiminin oluşturduğu KSKK’dan özü ve içeriği bakımından çok farklı olmaları gerekliliği ortadadır.
Türk-İş yönetimince oluşturulan KSKK’nın gerçek işlevi Tek Gıda-İş tarafından yapılan açıklamalarda net bir şekilde ortaya konuluyor zaten: “Kamu toplu iş sözleşmelerinde görünürde bir Koordinasyon Kurulu, göstermelik bir anlaşma imzalamakta ama daha sonra ‘gemisini yürüten kaptan’ misali her sendika kendi başının çaresine bakmaya mecbur bırakılmaktadır. Bu süreç özellikle Tek Gıda-İş Sendikası üyelerinin zararına ve aleyhine bir sonuç doğurmuştur. Hal böyle olunca, şekilden öteye geçmeyen, gerçek fonksiyonunu yerine getirmekten uzak kalan bu yapının içinde olmanın ve böylece de hükümetin asla tasvip etmediğimiz ücret politikalarına bir meşruiyet kazandırmanın doğru olmayacağı kanaatini taşıyoruz.”
Esas görevi sınıfı döne döne sermaye satmak olan hain Türk-İş bürokratlarının oluşturacakları kurullardan başka bir sonuç çıkmayacağı açıktır. Zira sendikalar yasasında olduğu gibi sermaye hükümetinin sınıfa yönelik her ciddi saldırısının altında Türk-İş bürokratlarının imzası var. Geçmeden eklemek gerekir ki, bugün Türk-İş yönetiminin ihanetçi kimliğini eleştiren Tek Gıda-İş yönetiminin de “sütten çıkmış ak kaşık olmadığını” Tekel işçileri ve kamuoyu çok iyi bilmektedir.
İşçi sınıfının sırtında adeta bir kambur gibi duran sendikal bürokrasinin mücadelenin önündeki en büyük engel olduğu ve bunun üst kademesinden alt kademesine kadar adeta bir kanser gibi bünyenin her yanını sardığı aşikârdır. O halde sınıfın ortak mücadelesini örgütleyecek ve ona önderlik edecek öznelerin sendikaların başına çöreklenen yöneticilerin olmadığı, olamayacağı çok açıktır, ki son dönemin birçok pratiği de (örneğin SGBP) bunu döne döne kanıtlamıştır.
Bu durumda başta metal TİS’leri olmak üzere kamu TİS’leri ve benzeri alanlarda sınıfın tüm mevzilerdeki mücadelesini tek bir potada birleştirecek, ortak bir mücadele hattı doğrultusunda örgütleyecek güçlerin ancak tabandan sağlanacak birliktelikler üzerinden açığa çıkabileceği kolayca anlaşılabilir. Ne zaman ki tabandan doğru böyle bir dinamizm açığa çıkar ve yukarıya doğru basınç uygularsa ancak o oranda alt kademe sendika bürokratları harekete geçmek zorunda kalırlar. Bunun için metal işkolunda süren ve hemen ardından kamuda devam edecek TİS’lerin kazanımla sonuçlanması için tabanda güçlü ve yaygın bir çalışma örgütlenebilmeli, TİS ve dayanışma komiteleri gündeme getirilmelidir. Sadece mevcut hakların korunması değil, kaybedilen hakların da yeniden kazanılması yönünde taleplerle mücadele edilmelidir. Yine bu talepler uğruna “işgal, grev, direniş” şiarı ile fiili-meşru mücadele hattı benimsenmelidir.
Gücünü böylesi bir dinamizmden almayan hiçbir çaba, karşı duruş ya da tepki ne Türk-İş bürokratlarını etkileyecektir ne de bir kazanım yaratabilecektir. Konfederasyon yönetimlerini eleştiren ve tepkilerini dile getiren birçok alt kademe sendika bürokratının gerçek yüzü de ancak böylesi bir mücadele pratiğindeki tutumları ile netliğe kavuşacaktır.
Bugün ciddi saldırılarla karşı karşıya olan işçi sınıfı, her bir mevzi mücadelesini işkolu, konfederasyon vb. ayrımına bakmadan kararlılıkla ortak bir şekilde yürütmeli, kazanımların tümünü sınıf hanesine eklemeyi başarabilmelidir. Bu tarihi sorumluluk bir kez daha sınıfın ileri öncü unsurlarıyla birlikte sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır.
(Kızıl Bayrak, 1 Mart 2013 / Sayı 09)