İntihar kişinin son kertede kendi benliğine saldırarak yaşamına son vermesidir. Bu konu psikologların ve sosyologların birçok çalışmasına konu olmuştur. Psikologlar intiharı kişinin “kendini katletmesi”, “kendi benliğine yaptığı bir saldırı girişimi” olarak tanımlasalar da devamında bunun sadece psikolojik sebeplerle açıklanmayacağını, toplumsal belirsizlik, güvensizlik ve toplumsal çözülme vb. sosyolojik ve ekonomik sebeplerin de belirleyici rol oynadığını dile getirmektedirler.
Sosyolojinin kurucuları arasında bulunan Emile Durkheim intihar vakaları üzerine yaptığı detaylı bir araştırma neticesinde klasikleşmiş bir eser ortaya koymuştur. Sosyolog Durkheim, dinlerin ve geleneksel otoriterlerin intihara kişisel bir durum, bireyin iradi zayıflığı, günah vb. şeklindeki yaklaşımlarını bir kenara bırakarak, bireyle toplum arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Böylesine kişisel gösterilmeye çalışılan bir durumun dahi toplumsallıktan etkilendiğine dikkat çekmiştir.
Bu bağı ortaya koymak için Durkheim, Fransa’daki intihar istatistiklerini inceleyerek işe koyuluyor. Belli kategorilerdeki insanların intihara daha eğilimli olduklarını tespit eden Durkheim, örneğin Katoliklere kıyasla Protestanlarda, evlilere kıyasla bekarlarda intihar olayının daha sık görüldüğünü; intihar vakalarının savaş dönemlerinde daha düşük, ekonomik değişim ya da istikrarsızlık dönemlerinde ise daha fazla olduğunu belirlemiştir.
20 yılı aşkın süredir Türkiye’yi tek parti olarak kesintisiz yöneten AKP-Erdoğan iktidarı altında kartopu gibi katlanarak büyüyen bir intihar gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Erdoğan’ın kendinden olan olmayan her kesimden kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik eril dinsel yaklaşımı, iş alımlarında gençlerin karşı karşıya kaldığı yandaş ayrımcılığı, Kürtlere yönelik inkar ve imha siyaseti, Alevilere yönelik görmezden gelme vb. toplumsal bölünme ve parçalanma yaratan ayrıştırıcı politikaları “intihar” denilen politik cinayetlerin artmasına yol açıyor.
Her gün boyalı basında birkaç intihar vakası görüyoruz. Bu vakalar rejimin beslemesi medya tarafından kişisel olaylara çevrilip, iktidarın sorumluluğunun üzeri örtülüyor. Ancak boyalı basının foyası, intiharların arkasındaki sebepleri ortaya koyan raporların yayınlamasıyla dökülüyor. Bu intiharlar mevcut sistemin insanları içine sürüklediği işsizlik, açlık, dışlama vb. zorba politikaların sonucunda gerçekleşen, dolayısıyla mevcut siyasi iktidarın işlediği birer politik cinayettir. Bireysel (psikolojik) faktörlerin öne çıkarılıp, sosyolojik ve ekonomik faktörlerin üzerinin örtülmesi katilin suçunu kurbana yıkma, sorumluluktan kaçınma çabasıdır.
Pandemi süreci (Covid-19) özel bir durum ortaya çıkarmış, alınan tedbirler sonucu çalışmayan milyonlarca işçi ve emekçi açlıkla karşı karşıya kalmıştır. Devleti iflas etme noktasına getiren mevcut rejim, utanmadan bu süreci istismar etmekten geri kalmadı. Ancak istatistiki veriler içeren raporlara baktığımızda bu sorunların 20 yıllık AKP iktidarı döneminde katlanarak büyüdüğünü ve pandemi sürecinde ise had safhaya vardığını gördük. Dün de emekçilerin gündemi geçim sıkıntısı idi, bugün de temel sıkıntı ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve gelecek kaygısıdır. Bu sorunlar mevcut sistemin yapısal sorunlarıdır ve işçi-emekçileri intihara sürükleyen başlıca etmenlerdir.
Siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin, AKP’li yıllara dair hazırladıkları intihar bilançosuna göre, ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve gelecek kaygısı vb. sebeplerden ötürü 2002-2019 yılları arasında 5 bin 806 kişi intihar etti.
CHP Bilim Platformu’nun yayınladığı verilere göre, “2016 yılında 20-24 yaş arası 355 kişi yaşamına son verirken, bu sayı 2019 yılında 414’e çıktı. Sadece 2019 yılında 3 bin 406 kişi intihara bağlı olarak yaşamına son verdi. 3 bin 406 kişinin, yüzde 9,4’ü (321 kişi) geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etti.”
Pandemi önlemleri sonucunda Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası (Müzik-Sen) verilerine göre ise getirilen konser yasakları ve kısıtlamalarla birlikte yaklaşık 700 bin müzisyen işsiz kaldı. 100’ü aşkın müzisyen ise intihar ederek yaşamına son verdi.
Sadece Cumhuriyet gazetesinin “Kocaeli’de bir haftada 7 kişi ekonomik sebeplerden dolayı intihar etti” başlıklı haberini ele aldığımızda dahi durumun vahametini tüm açıklığıyla görebiliyoruz:
“- İlk olarak CHP Kartepe Belediye Meclis Üyesi Tugay Adak, işsizlik ve ekonomik sıkıntı nedeniyle, 42 Evler Köprüsü’nden atlayarak yaşamına son verdi.
- Daha sonra Gölcük’te yaşayan ve bir süre önce işten çıkarılan, 25 yaşındaki Ahmet Tarı 10 Şubat’ta kendini elektrik direğine asarak yaşamına son verdi.
- 11 Şubat günü, Gebze’de yaşayan 32 yaşındaki Samet Özer çektiği ekonomik sıkıntı nedeniyle canına kıydı.
- Adıyaman’dan Körfez’e çalışmaya gelen 25 yaşındaki Ünal Çetinkaya 13 Şubat günü ardında bir intihar notu bırakarak kendini çalıştığı inşaatın 5. katından aşağı bıraktı.
- İzmit’te ticaretle uğraşan Kadir Gündüz kendini asarak yaşamına son verdi.
- 23 yaşındaki Mustafa Özyıldız babası ile birlikte kaldığı evde kendini asarak canına kıydı. Yine İzmit’te, emekli ve verem hastası olan 62 yaşındaki Ahmet Orhan kendini asarak yaşamına son verdi.” (Cumhuriyet, 21 Ocak 2021.)
Her gün onlarca işçi ve emekçi Erdoğan rejiminin baskıcı, ötekileştirici/dışlayıcı politikalarının kurbanı olmaya devam ediyor. Kadınları devlet güvencesinin dışına itip korumasız bırakan eril kültür hortlatılıp kadına şiddetin ve zorbalığın önü açılıyor. Atanmayı bekleyen öğretmen adayları, KHK ile işinden edilen 100 bin işçi-emekçi her gün intiharla sınanıyor. Dolayısıyla gerçekleşen intiharlar politik birer cinayettir.
Bu konuya dikkat çekmememize yol açan son olay, Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde yaşayan ve atanamayın bir öğretmen olan Murat Kay’nın yaşamına son vermesiydi. Kaya 28 yaşında bir gençti. Üniversiteyi bitirmiş, rehber öğretmen adayı olup, 4 yıldır atama bekliyordu. Ancak Erdoğan rejiminde kendinde olmayana ne ekmek ne de hayat hakkı vardı. Liyakat istemeyen faşist tek adam rejimi 11 maaşla kendi yandaşını ihya ederken, Murat öğretmene çaresizliği ve intiharı dayatıyordu. Nitekim Kaya hayatına son vermeden önce ailesine 29 Ocak 2022 tarihli şu kısa notu bırakarak tabancayla hayatına son veriyor: “Hayata veda ediyorum. Üniversitemi, askerliğimi, özel sektörde çalıştım ve okudum. Abimi ve annemi çok seviyorum. Babamı özledim.”
Murat öğretmen ve binlerce intihar cinayetinin kurbanı olmuş kişilerin geriye bıraktığı notlar, geride kalanlara bir uyarıdır aynı zamanda. Ağlamak ve dövünmek bir sonraki cinayeti engellemiyor ne yazık ki. İşsizliğin, adam kayırmacılığın, sosyal adaletsizliğin, eşitsizliğin sebebi bu mevcut özel mülkiyetçi kapitalist sistemdir. Onun temsilcisi Erdoğan ve saray rejimidir. Çevresini maaşa boğan bu faşist mafya rejimine karşı yalnızlaşıp tükenişe değil, bizim gibi aynı koşulları yaşayan milyonlarca işçi ve emekçi, işsiz, genç ve kadınla birleşerek, örgütlenerek, inadına direniş, inadına özgürlük diyerek, emeğin iktidarını kurmak tek yaşam yoludur. Politik cinayetlere karşı aslolan politik direniştir. Bu yıkımın faturasını bizler değil, burjuva kapitalistler ödemelidir. Mızrağın ucunu kendimize değil, burjuvaziye doğrultmamız tek doğru seçeneğimizdir...