Elektriğe peş peşe yapılan fahiş zamlarla faturalar kısa sürede kat kat arttı. Öyle ki, kimi hallerde ev tüketicilerinin elektrik faturaları ev kiralarına yaklaştı. Çoğu küçük işyerinde ise kiraları aştı. Kış aylarında doğalgaz ve elektrik faturaları neredeyse asgari ücretin yarısını yutmaya başladı. Vahşi kapitalizmin egemen olduğu ülkelerde bile bu kadar azgın bir soygun görülmüş şey değil.
Saray rejimi ve dağıtım işini yapan yandaş şirketlerin yaptıkları fahiş zamlar, elektrik-doğalgaz faturalarını milyonlarca işçi ve emekçi için tam bir kabus haline getirdi. Kapitalist ölçülerde bile akıldışı boyutlar alan bu soygun çarkına karşı toplumda biriken tepkiler, AKP-MHP koalisyonunu göstermelik de olsa bazı müdahalelerde bulunmaya mecbur etti. Düzen muhalefeti dahi sorunu gündeme taşımaya başladı. Bazı kentlerde düzen partilerinin de katılımıyla elektrik zamlarını protesto mitingleri düzenleneceği açıklandı.
Özelleştirme talan üstüne talandır!
Özelleştirme işçi sınıfı ile emekçilere karşı geliştirilmiş planlı ve çok boyutlu bir saldırıdır. Neo-liberal politikaların ‘olmazsa olmazı’ olarak gündeme getirilmiş ve adım adım uygulanmıştır. Özelleştirme 30 yılı aşkın süreden beri devam eden bir saldırıdır. Ancak 20 yıldır iktidarda olan AKP ile suç ortakları özelleştirme alanında tam bir talan ve peşkeş çarkı kurarak satılmadık şey bırakmadılar. Ekonomistlerin yaptıkları hesaplamalara göre, AKP iktidarı döneminde özelleştirmeden 70 milyar dolar avanta elde edilmiştir. Bu devasa servete rejimin efendileri ile yandaş sermaye grupları el koyarken, çalışanların emeği ve emekçilerden alınan vergilerle inşa edilen kamu kurumları, ‘yerli’ ya da yabancı şirketlere ‘kelepir’ fiyatına peşkeş çekilmiştir. Özelleştirilen kurumlarda çalışan on binlerce işçinin çoğu ise işten atılmıştır.
AKP ile suç ortakları özelleştirme ve talan konusunda en pervasızları olsalar da, özelleştirme talanı sermaye devleti ile tüm düzen partileri tarafından savunulmuştur. Zira saldırı küreseldir. Emperyalist merkezlerde hazırlanmış ve sayısız ülkeye dayatılmıştır. Emekçilere düşmanlıklarıyla bilinen Ankara’daki Amerikancılar, bu konuda da kraldan çok kralcı kesilerek her şeyi özeleştirdiler.
Özelleştirme ile kapitalistlere ve saray rejimine büyük bir servet transfer edildi. Ancak olayın bir de işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin işten atılarak ya da emekli olmaya zorlanarak tasfiye edilmesi var. Saldırı ile işçi sınıfının sendikal örgütlülüğüne ağır bir darbe indirilmiş, kazanımları peyderpey gasp edilmiştir. Burada ele alınma imkanı olmayan başka boyutları da olan özelleştirme, kapitalist sistemin emekçilere karşı geliştirdiği çok boyutlu bir saldırıdır.
Halihazırda elektrik faturalarıyla yapılan kaba soygun, bu özelleştirme saldırısının sonuçlarından biridir. Bir anlamda talanın sürekli hale getirilmesidir. Zira elektrik dağıtımı tümüyle kapitalist şirketlere havale edildi. Büyük oranda saray rejimine yakın duran şirketlerin tekelinde olan dağıtım, toplumu soymanın bir aracı olarak kullanılıyor. Sırtlarını doğrudan saraya dayayan şirketler, tam bir pervasızlıkla soyguna devam ediyorlar, AKP-MHP rejimi ise soyguncu şirketlere kalkan oluyor.
Son günlerde düzen muhalefeti de elektriklere yapılan fahiş zamlara ‘tepki’ göstermeye başladı. Konuyla ilgili yapılan açıklamalar ‘tepkinin’ daha çok propaganda amaçlı olduğunu gösteriyor. Düzen partilerinin zam protestolarına katılacağına dair açıklamalar da var. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise, zamlar geri çekilene kadar elektrik faturalarını ödemeyeceğini ilan etti. Dikkat çekici olan, düzen muhalefetinin sorunun altında yatan esas nedene pek değinmemesidir. Zira o durumda özelleştirmelere karşı bir şeyler söylemek zorunda kalırlardı. Oysa düzen partilerinin tümü özelleştirme/talan saldırısını desteklemiştir. Yani hiçbirinin neoliberal politikalara ciddi bir itirazı bulunmuyor. Nitekim AKP-MHP rejiminin pervasızca uyguladığı özelleştirme saldırısına hiçbir zaman itiraz etmediler.
‘Kamulaştırma’ talepleri çözüm mü?
Elektrik faturalarıyla soygun yapan firmalara ve onların arkasında duran AKP-MHP rejimine karşı biriken öfke farklı yankılar yarattı. Soygunu yapan firmaların yeterli sayıda ve nitelikte eleman çalıştırmamaları, gerekli teknik bakımın yapılmamasından kaynaklı uzun süreli elektrik kesintilerinin yaşanması soruna burjuva kesimlerden de tepki gösterilmesine neden oldu. Zira elektrik kesintileri ve fahiş fiyat artışları burjuvazinin bir kesimini de etkileyecek boyutlara vardı. Sorun öyle bir boyuta varmış durumda ki, bazı sanayi ve ticaret odaları bile elektrik dağıtımının kamulaştırılmasını talep etmeye başladı.
Kamulaştırma, daha çok reformist sol güçlerin arada bir gündeme getirdiği taleplerden biriydi. Bir dönem “özelleştirme değil kamulaştırma” sloganıyla formüle edilen bu talep, kapitalist sistemden özel mülkiyetin ‘kutsallığına’ aykırı davranmasını temenni etme eğilimini yansıtıyordu. Daha çok işçi sınıfının özelleştirme saldırısına karşı direndiği dönemlerde gündeme getirilen bu talep uzun süreden beri unutulmuştu. Son günlerde elektrik dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması talebi bağlamında yeniden gündeme getirilmeye başladı.
Bu konuyu gündeme taşıyan HDP hem kamulaştırma hem konutlarda 250 kilovata kadar olan elektrik tüketiminin ücretsiz olması için mecliste önerge verdi. Farklı sol çevreler de kamulaştırmayı savunuyor. Ancak bu defa kamulaştırmayı savunanlar ya da tartışanlar arasında düzen partileri de var. Bazı CHP’liler partilerinin neo-liberal politikalara karşı çıkması, elektrik üretim ve dağıtımı başta olmak üzere bazı temel hizmet alanlarını kamulaştıracağını ilan etmesi gerektiğini savunuyor. Kemal Kılıçdaroğlu ise, “özelleştirmede usulsüzlük saptanırsa kamulaştırılır” demekle yetiniyor. Yani söylemde bile özelleştirmeye “zeval vermekten” kaçınıyor.
Bu defa ‘kamulaştırma’ talep eden üçüncü bir taraf daha var. Bunlar saray rejiminin ırkçı-faşist ortağı Devlet Bahçeli ile rejime dalkavukluk yapan Perinçekçi takımıdır. Bunlara bazı sanayi ve ticaret odaları yöneticilerini de eklemek gerek. Görüldüğü üzere ‘kamulaştırma’ savunucularının yelpazesi bir hayli genişlemiştir. Faşist partinin reisi ile Perinçekçi takımı saray rejimine karşı toplumda biriken öfkeden ürkmüş görünüyorlar. ‘Kamulaştırma’ talep ederek talan düzenin suç ortakları olduklarını gizlemeye çalışıyorlar. Yıllardır saray rejimine destek veren kapitalistlerin bazı örgütlerinin ‘kamulaştırma’ talebi de riyakarlıktan öte bir anlam taşımıyor. Onlar saray rejiminin her zamanki gibi kendilerini kayırmasını istiyorlar. Ancak beka sorunuyla boğuşan rejimin onlara eskisi kadar kaynak aktarmasının koşulu kalmadığı için güya ‘kamulaştırma’ istiyorlar.
Boş hayaller değil, örgütlü mücadele!
‘Kamulaştırma’ tartışmalarının toplumun geniş emekçi kesimlerinde de destek bulduğu gözleniyor. Özellikle sosyal medyaya yansıyan tepkilerden bunu görmek mümkündür. Oysa HDP’nin ‘iyi niyetli’ ancak gerçekleşme imkanı olmayan talebi dışında gelişen ‘kamulaştırma’ tartışmalarının emekçilerin sorunlarının çözülmesiyle bir alakası yoktur. Düzen cephesinden gündeme getirilen bir propaganda ya da içi boş bir söylemden ibarettir.
İşçi sınıfı ve emekçiler için sorunun boyutları bambaşkadır. Zira soygun ve sömürü sadece elektrik faturalarından ibaret değil yaşamın her alanındadır. Emekçilerin temel sorunları insanca çalışma koşulları, insanca yaşamaya yeten bir gelir, sağlık, barınma, ısınma, ulaşım, eğitim gibi temel hizmetlere ulaşabilmektir. Bunlar içi boş söylemlerle ya da özel mülkiyet okyanusunda şu veya bu küçük bir adacığın ‘kamulaştırılmasıyla’ çözülecek sorunlar değildir.
Burjuvazi ile sermaye iktidarının tercihleri nettir: neoliberal politikaların pervasızca uygulanması, yağma ve talanın her alana yayılması, faturalı ya da faturasız soygunun bir yönetme biçimi olarak devam ettirilmesi... Zaten AKP-MHP rejimi ile suç ortakları bunun için yıllardır çalışıyorlar. Onların yerine geçecek olanların mafyatik talan rejimini biraz düzeltmekten öte bir şey yapmalarını beklemek de hayal olacaktır.
Emekçilerin kendilerine dayatılan sefalet cenderesini kırıp bazı taleplerini kabul ettirmeleri bile ancak kararlı bir örgütlü mücadele ile mümkün olabilir. Sömürü, yağma ve talan düzeninden kurtulmak ise, ancak kapitalizm denen bu ucube sistemden kurtulmakla mümkün olacaktır.