Enflasyon tahminleri ve emekçilere yansıması

Saray rejimi, batırdığı ekonominin bataklıktan çıkarılmasının tüm faturasına işçi ve emekçilere ödetmek istiyor. Bundan dolayı pervasızlıkta sınır tanımayan icraatlara imza atıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 04 Ağustos 2023
  • 08:00

Saray rejiminin şefi yeniden “yastık altı” çağrısı yaptı. Rejim israfta sınır tanımazken (son hesaplamalara göre sadece 1100 odalı Saray’ın günlük harcamaları 22 milyon TL’ye ulaştı) utanmadan sefalete mahkum ettiği emekçilere tasarruf çağrıları yapıyor. Şu dönemde “tasarruf çağrıları” yapılması tesadüf değil. Seçimlerde “yüksek refah” vaat eden bu kokuşmuş rejim, bu çağrılarla “Boğazınızı biraz daha sıkacağız. Hazır olun!” mesajları veriyor. Nitekim her çağrının ardından daha derin bir sefalet ve ağırlaşan çalışma koşulları dayatılıyor. Asgari ücret görüşmelerinde emekçileri “Enflasyona ezdirmedik” propagandası yapılırken, ücretlere yapılan zam kısa sürede eridi, ilk günden açlık sınırının altında kaldı. Hal böyleyken yağma/talan düzeninin yarattığı bütçe açıklarına çare bulamayan Erdoğan ek bütçeyi torba yasayla Meclis’ten geçirdi.

***

“Sarayın yalan aparatı” olarak çalışan TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan tarafından 27 Temmuz’da revize edildi. 28 Temmuz’da ise PPK’da yer alan üç başkan yardımcısı görevden alındı. Merkez Bankası başkan yardımcılığı kadrolarında yapılan değişiklikler bazı kesimlerde “mutluluk” yarattı. İngiliz vatandaşı “yerli/milli” Mehmet Şimşek’in göreve getirildiğinde de benzer bir “mutluluk” tablosu yaratılmak istenmişti. Oysa yaşananın göz boyamadan ibaret olduğu kısa sürede açığa çıktı.

27 Temmuz’da açıklanan enflasyon raporu toplantısında, enflasyon beklenti oranı arttırıldı ancak politika faizi yüzde 17.5’te bırakıldı. Buna göre enflasyon yıl sonunda %22.3 değil, %58 olacak. Oysa rejim yanlısı olmayan ekonomistler, enflasyonun şimdiden %100’ü aştığını hesaplıyorlar. Yıl sonu tahminleri ise %120-130 arasındadır. Bunların yanı sıra KDV, ÖTV ve MTV ile harçlar arttırılarak emekçilerin sırtına ek yükler bindirildi. Geçtiğimiz 13 Temmuz’da Kur Korumalı Mevduata yüzde 15 “zorunlu karşılık” uygulanması kararı alındı ve bu rakam 2.962 milyar TL’ye ulaştı. Bu ise piyasadan 450 milyar TL çekilmesi anlamına geliyor. Seçim öncesi izlenen politikadan dolayı dövize yöneliş arttı. “Zorunlu karşılık” adımı, bu yönelimin yarattığı açığı kapatmaya dönük bir hamle olarak okunabilir. Enflasyonun artmasını engellemek amacıyla devreye sokulan bu politikaların emekçilere dönük karşılığı ise işsizliğin artması ve sömürünün daha da yoğunlaşması olacaktır. Buna karşın enflasyon artışının durdurulacağının ise hiçbir garantisi yoktur.

Yağma/talan rejimi boşalttığı hazineye para koymak ve yabancı sermayeye güven vermek için emekçileri koyu bir sefalete mahkum eden pervasız politikaları devreye sokuyor. ENAG’ın açıklamalarına göre Türkiye 2020 yılından beri hiperenflasyon dönemi yaşıyor.

Saray rejiminin uyguladığı yüksek oranlı faiz artışından iki sonuç bekleniyordu: Biri “iç talebi kısmak” diğeri ise “sermaye girişlerini” sağlamak. Vergileri arttırıp alım gücünü sınırlamak ve Körfez turuyla yapılan anlaşmalarla bu sonuçlara ulaşmak hedeflendi. Enflasyon açıklamalarında söylenenlerin emekçilere yansıması şu şekildedir: Ücretlerin düşürülmesi, kredili mevduat hesaplarında faizlerin yükseltilmesi, zamlar, vergi artışları, ek vergiler, diğer bir ifade ile reel alım gücünün sürekli düşmesi. Bu arada emekçilerin alım gücünün düşürülmesiyle zamların duracağı iddiası da koca bir yalan. Zira yıllardan beri emekçilerin alım gücü düşerken, zam yağmuru devam ediyor.

Döviz kurlarının yükselmesi ve akaryakıta yapılan zamlar ile iğneden ipliğe her şeyin fiyatı yükselmeye devam ediyor. Emekçiler yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ezilmiş durumda. Yeni zam ve oransal artışlar, cari açığın yükselmesi, artan vergiler, yükselen kur ve Körfez ülkelerine ziyaretler ile atılan “toparlanma adımları” talan ekonomisini bataklıktan çıkarmaya yetmedi.   

Saray rejimi, batırdığı ekonominin bataklıktan çıkarılmasının tüm faturasına işçi ve emekçilere ödetmek istiyor. Bundan dolayı pervasızlıkta sınır tanımayan icraatlara imza atıyor. Bunu önlemenin tek yolu işçi sınıfının örgütlü mücadeleyi yükseltmesidir. Aksi takdirde AKP-MHP rejimi “boğaz sıkma” politikasını agresif bir şekilde uygulamaya devam edecektir.