Elektrik şirketlerine kâr, emekçiye ölüm!

Kâra dayalı işleyişin egemen olduğu kapitalist düzende elektrik, üretim aşamasından itibaren doğaya ve canlıların yaşamına zarar veriyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Temmuz 2024
  • 08:00

En basit doğa olaylarının felakete dönüşmesinden dolayı emekçiler her mevsim ölümden ölüme savruluyorlar. Yaşanan felaketlerin esas sorumluları ise kâra doymayan kapitalistler ve olası doğa olaylarına karşı hiçbir önlem almayan AKP-MHP rejimidir. Bu işleyişin aracı olan rant politikaları; bir yandan Kaz Dağları’nda, Akbelen’de, Salda Gölü’nde olduğu gibi ekolojik yıkıma yol açarken, diğer yandan İliç, Soma gibi korkunç iş cinayetlerine neden oldu. Ancak sorunlar bununla bitmiyor; listeye orman yangınları, sel, deprem gibi olaylarda on binlerce kişinin ölüm ve yıkımına neden olan “felaketler” ekleniyor. Son dönemde artan ölümler ise bakımsız bırakılan elektrik iletim hatlarından kaynaklandı.

İçinde bulunduğumuz çağın önemli enerji kaynaklarından biri olan elektrik, ülkemizde üretiminden dağıtımına kadar büyük bir “rant, kâr, ölüm” alanına dönüşmüş dudumda. Elektrik şirketleri, Saray rejiminin sağladığı olanaklarla hızla büyürken emekçilerin sırtındaki elektrik yükü kat be kat artırıldı. 2008’li yıllardan itibaren AKP rejiminin elektriği özelleştirmesi, gelinen yerde emekçilere ölüm ve sürekli artırılan fiyatlar nedeniyle fahiş faturalar olarak yansıyor.

Üreten de dağıtan da kullanan da güvende değil

Erişilebilir, nitelikli ve ücretsiz enerji emekçiler için haktır. Ancak 1980 sonrası hız verilen neoliberal politikaların en pervasız uygulayıcısı AKP iktidarı döneminde enerji alanı alabildiğine özelleştirildi. Kamu kaynakları yap-işlet-devret modeliyle kapitalistlerin talanına açıldı. Elektrik santralleri ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ve tekelleşmesi sonucu bu alandaki kamu payı en alta çekildi. Elektrik üretiminde 1990’ların ortalarına kadar yüzde 90’larda seyreden kamu payı, 2023’de yüzde 13,5’e kadar düşürüldü. Böylece kamusal olması gereken elektrik üretimi sermayedarların insafına terk edildi. Ancak neoliberal politikalar, işletmenin salt kamudan özel sektöre devredilmesinden ibaret değil. Neoliberal “dönüşüm” aynı zamanda kamu hizmetlerinin şirketler arasında paylaşılmasını, kaynakların yabancı sermayeye açılmasını dolayısıyla bağımlılığı, doğanın sınırsız talanını ve rantın genişlemesini de beraberinde getirir.

Kâra dayalı işleyişin egemen olduğu kapitalist düzende elektrik, üretim aşamasından itibaren doğaya ve canlıların yaşamına zarar veriyor. Özellikle AKP’li yıllarda çıkarılan yasalar ve düzenlemelerle doğa sermayenin sınırsız yağmasına açıldı. Yasalarda yapılan düzenlemelerle doğal yaşam alanları üzerine santral kurmak kolaylaştırıldı. Söz konusu santraller hem işletildiği süre boyunca hem ömrünü tamamlamasının ardından doğaya geri dönüşsüz zararlar vermeye, yaşam alanlarını yok etmeye devam ediyor.

Özelleştirme saldırısının bu alanda çalışan işçiler ve elektriği kullanan emekçiler açısından da yıkıcı ve ölümcül sonuçları artmıştır.

Elektriğin özelleştirilmesi 2001’de EPDK’nın kurulması ile başladı, 2008’de TÜSİAD’ın “Türkiye’de Elektrik Piyasası Özelleştirme Önerileri” başlıklı raporuyla AKP iktidarına yaptığı çağrının ardından hızlandırıldı. Böylece elektrik dağıtımı 21 bölgede 14 şirket arasında pay edildi. 14 şirketin altında ise onlarca taşeron şirket bulunuyor. Elektrik dağıtımı İSİG mevzuatında “çok tehlikeli iş” grubunda yer almasına rağmen taşeronlaştırma birçok hak gaspını da beraberinde getirdi. İş güvenliği önlemlerinin alınmaması, çalışma saatlerinin uzatılması, düşük ücretler, sendikasızlaştırma, iş güvencesinin yok edilmesi gibi saldırılar işçileri iş cinayetlerine ve sefalete mahkûm etti.

Şirketler düşük maliyetle yüksek kâr elde ederken, Saray rejimi de sınırsız olanakları şirketlerin önüne seriyor. Vergi borçları siliniyor, teşvik ödemeleri veriliyor, kölece çalışma koşullarına zemin hazırlanıyor, bakım-denetim-onarım yapılmıyor vb…

Bu yağmanın yükünü çeken emekçiler fahiş elektrik faturaları ile boğuşuyor. Faturalardaki ayrıntılara bakıldığında enerji tüketiminden çok elektrik dağıtımı, kayıp-kaçak bedeli vb. başlıklar altında şirketlerin bir “soygun çarkı” kurdukları görülecektir. Faturaların yalnızca yüzde 23,8'i enerji bedelinden, yüzde 65,9'u dağıtım bedelinden oluşuyor. Şirketler 50 kuruşun altında bir bedelle temin ettikleri birim elektrik enerjisini 1,36 liraya tüketiciye ulaştırıyor.

Emekçiler elektrikte özelleştirmenin faturasını sadece fahiş faturalarla ödemiyor. Günler süren elektrik kesintileri, elektrik hattından kaynaklanan yangınlar, açıkta bırakılan kablolar yüzünden meydana gelen ölümlerle de ödüyor. Onlarca şirket olmasından ve denetimsizlikten dolayı yaşanan ölümlerin ya da kazaların sorumluları AKP-MHP rejimi tarafından korunuyor ya da gizleniyor.

Yaşamak için ranta geçit verme!

Doğayı sınırsız olarak sermayenin yağmasına açan ve önlenebilecek ölümleri seyreden Saray rejimi, bu cüreti işçi ve emekçilerin hala bu politikalara karşı sessiz kalmasından alıyor. Her yıl rutin olarak yaşanan orman yangınları, her yağmurda enkaza dönüşen evler, her depremde yaşanan büyük can kayıplarını önlemenin koşulları var. Oysa insan yaşamını da doğayı da hiçe sayan kapitalistler ve onları temsil eden Saray rejimi etrafa ölüm saçıyor. Doğa olaylarının felakete dönüşmemesi için hem ranta, talana, yağmaya karşı hem de ölüm çarklarını döndüren vahşi kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmeye!

K. Düşgör