G20 Zirvesi'ne katılan Erdoğan, Türkiye ekonomisine ilişkin "Dezenflasyon sürecimiz başladı, 2025 yılında da devam edecek" diye açıklama yaptı ve ekonomideki “iyileşmenin” daha da hızlanacağını iddia etti. Erdoğan’ın iddia ettiği “Dezenflasyon süreci” fiyat artış hızının, yani enflasyon oranın zaman içinde azalması anlamına geliyor.
Bir süre önce Washington’da görücüye çıkan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TCMB Başkanı Fatih Karahan da benzer laflar etmişlerdi. 8 Kasım’da yayınlanan 2024 yılının 4’üncü ve son Enflasyon Raporu’nda 2025 yılsonu enflasyonu kağıt üzerinde yüzde 21’e çekilmişti.
Erdoğan başta olmak üzere, bu tartışmanın herkesin dilinde olmasının pek çok nedeni var. Yeni yılda asgari ücret zammının gerçekleşen enflasyona göre mi, yoksa 2025 için “hedeflenen” enflasyon oranına göre mi yapılacağına ilişkin tartışma sürüyor. Yanı sıra, enflasyondaki tablo yabancı sermaye için “güvenilir pazar” olmanın önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Emekçilerin sefaletini derinleştiren politikaları uygulayan rejimin bu söylemleri gerçeği yansıtmıyor. Son 14 ayda enflasyon hedefi beş kez değiştirildi. TÜİK’in enflasyon verileri şaibelidir ve AKP iktidarı enflasyonun faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için peş peşe kirli oyunlar çeviriyor.
Erdoğan’ın diline pelesenk ettiği “faiz sebep enflasyon neticedir” yaklaşımıyla 2022 yılında yıllık enflasyon yüzde 85,5’e ulaştı. 2022 yılında “yüksek enflasyona düşük faiz politikası” uygulanıyordu. 2023 seçimlerinden sonra ise faizler arttırılarak “enflasyonla mücadele” edildiği iddia edildi.
***
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana beş Ekonomi bir de Hazine ve Maliye Bakanı görev yaptı. 2002 yılında Ali Babacan, 2007 yılında Mehmet Şimşek, 2009 yılında Ali Babacan, 2011 yılında Mehmet Zafer Çağlayan, 2013 yılında Nihat Zeybekçi, 2015 yılında Mustafa Elitaş, 2016 yılında Nihat Zeybekçi, 2018 yılında Berat Albayrak, 2020 yılında Lütfü Elvan, 2021 yılında Nureddin Nebati, 2023 yılında ise Mehmet Şimşek göreve getirildi.
İsimler değişse de emekçilerin sırtına yüklenen faturalarda bir azalma görülmedi, tersine artış oldu. Gerçek enflasyonun yükselmesi, paranın değer kaybetmesi, alım gücünün azalması ve artan hayat pahalılığı emekçilerin sırtındaki faturanın katmerlenmesi anlamına gelmektedir. Riyakarlıkta ölçü/sınır tanımayan Erdoğan ve kurmayları hep bir ağızdan bunun böyle olmadığını iddia etmektedir. Oysa saldırı IMF’siz IMF programıyla, OVP ile, “tasarruf paketleriyle” çok öncesinde planlanmıştı. Enflasyon yüksekten uçmaya devam ederken ücretlerin yerde sürünmeye devam etmesi amaçlandı ve asgari ücret açlık sınırının altına çekildi.
AKP-MHP iktidarı sermayenin kârlarını garanti altına almak ve uluslararası sermaye sahiplerine yüksek kâr olanağı sunmak için emekçilere karşı azgın bir saldırıyı hayata geçiriyor. Bundan kaynaklı da konuşmalarında başarı hikayesi anlatmaktan vazgeçmiyorlar. Erdoğan ve şürekasının dilindeki “fedakarlık” söylemleri ise bilindik bir tekerlemeyi hatırlatıyor:
“Ekonomi tıkırında
Ekonomi tıkırında
İşsizlik pahalılık
Konjonktür enflasyon
Milletçe fedakarlık
Kriz bunalım derken
Bilançoya bir baktık
Bu yıl iki misli kâr
Hayret şu işe bak sen
Nerden geldi bu kârlar
Kime gitti bu kârlar”
*Timur Selçuk’un “Ekonomi bilmecesi” eserinden…
G. Umut