Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın “kabadayılık gösterileri” serisinden birinin “kahramanı” olmuştu. Verdiği bir vaazda Miçotakis’i tehdit eden Erdoğan, fırsat buldukça tekrarladığı “Bir gece ansızın gelebiliriz” tekerlemesi eşliğinde Miçotakis’e parmak sallamıştı.
Erdoğan’ın "Bir gece ansızın gelebiliriz" çıkışına Miçotakis, Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı tehdit ettiğini belirterek, “Adalarımıza gece geleceklerini söyleyenleri, gün ışığında bekliyoruz. Haklı ve güçlünün kimin olduğunun net olarak görüleceği zamanda” ifadeleriyle yanıt vermişti.
7 Aralık Perşembe günü Atina’ya giden Erdoğan, Miçotakis’in “Gün ışığında bekliyoruz” davetine icabet ederek Yunanistan’ı “gündüz saatlerinde” ziyaret etti.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” sözleri “terör unsurları” için söylenmiş
AKP şefi, “U dönüşleri şampiyonu” olduğunu birkez daha kanıtladı. Ziyaretten önce Yunanistan’ın bilinen gazetelerinden Kathimeri’nin sorularını cevaplarken Miçotakis’e “dostum” diye hitap etmekle kalmadı, “yanlış anlaşıldığı” için gerilime yol açan ifadelerine de “açıklık” getirdi.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” tehdidi konusundaki soruyu yanıtlarken, Erdoğan şu ifadeleri de kullandı:
“Yunanistan bizim düşmanımız değil, parçası olduğumuz İttifak'ın (NATO) değerli bir üyesidir. “Bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesi ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör unsurları ile ilgiliydi… Ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör unsurlarına bir gecede ansızın geleceğiz dedik ve yapmamız gerekeni yaptık. Terör yuvalarını yok ettik ve yok edeceğiz.”
Erdoğan’ın kullandığı ifadeye Miçotakis yanıt verdiğine göre “bir gece ansızın gelebiliriz” tehdidi Yunanistan’la ilgili kullanılmıştı. Ancak AKP şefinin açıklamalarına bakılırsa söz konusu olan “değerli müttefik Yunanistan” değil lakin bu ülkede bulunan ve “yok edilen terör yuvaları”dır. Anlaşıldığı kadarıyla “kimsenin ruhu duymadan” saray rejimi bir gece ansızın Yunanistan’a sızıp o terör yuvalarını yok etmiş(!)
“Kıvrak gericiler” kostüm değiştirdi
Hem Ankara hem Atina’daki gerici rejimler gerici-şoven kışkırtmaları iç politika malzemesi olarak kullanıyor. Kimi zaman söylemlerin hararetini arttırıyor kimi zaman ise düşüyorlar. Hem Erdoğan hem Miçotakis gerici manevralar yapma konusunda yarışıyorlar. Üst perdeden tehditleri köpürtüp şoven ırkçılık üzerinden bir miktar prim yapınca “dostluk” havaları çalmaya başladılar. “Kıvraklık” onlara bir havadan öbürüne geçiş yapma konusunda kolaylık sağlıyor.
Her ikisi de şoven gericilikle malul olsa da sefil çıkarlar söz konusu olduğunda dincilik takkelerini bir kenara attıkları gibi, şoven kostümü de çıkarıp “hoşgörü/dostluk” ceketini gitmekte zorluk çekmezler. İç politikadaki sefil çıkarları yeni bir şoven histeri estirmeye ihtiyaç yaratana kadar bu havaları çalmaya da devam ederler.
Ortak basın toplantısında Miçotakis’in konuşmasında şu ifadeler de yer aldı:
“Barışı tehdit eden durumlar yaşadık. Bu yüzden iki ülkenin sakin bir ortamda ilişkilerini devam ettirmesi çok önemli. Yaşadığımız sorunlara çözüm yaratabilmek önem arz ediyor. Geçen haziran ayında Vilnius'ta aramızdaki ilişkiyi tekrar canlandırmaya karar verdik. İki taraf bir araya geldi, son 6 ay içerisinde üçüncü kez buluşma fırsatı yakaladık. Ekonomik ilişkiler ve ikili ticaretin artırılması hedefini koyduk. Araştırma, bilim ve göç alanlarında iş birliğini genişletmek için çok önemli bir sonuç elde ettik.”
Miçotakis’e “dostu” diye hitap eden Erdoğan’ın sözleri arasında ise şunlar da vardı:
“Mevcut sorunlarımızı, yapıcı diyalog, iyi komşuluk, uluslararası hukuk çerçevesinde müşterek çabalarla çözüme kavuşturmak temennimizdir. Münasebetlerimizdeki olumlu ivmeyi daha da geliştirmek istiyoruz. Diyalog kanallarının açık tutulmasının önemini vurguladık. Atina bildirgesi ile olumlu irademizi üst seviyede teyit ettik”
Görüldüğü üzere taraflar bu defa “dostluk” kostümüne bürünmeyi tercih ettiler. Ancak gericilerin üstünde iğreti duran bu kostümü her an soyunup atmaları da muhtemeledir. Yine de umulur ki, o gerici-şoven zehirli söyleme dönmesinler. Bu, sorunların özünü değiştirmez belki ama en azından her iki ülkenin halkları o iğrenç nutukları dinlemekten kurtulurdu…