ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Körfez şeyhlerini ziyaret ettiği sırada, Başkan Yardımcısı Joe Biden Türkiye’deydi. Görünen o ki, bölge politikalarında saldırganlığın dozunu iyice kaçıran bu gerici rejimlerin şeflerinin, büyük efendileri tarafından hizaya çekilmeleri gerekiyor.
ABD emperyalizminin bu sadık işbirlikçileri, Ortadoğu’da devam eden hegemonya savaşında uğursuz bir rol oynuyorlar. Irak, Suriye, Libya, Yemen gibi bölge ülkelerinin savaş cehennemine itilmesinde, emperyalistlerle birlikte bu gericilik odaklarının dolaysız suç ortaklığı var. Siyonist İsrail ile birlikte Ortadoğu’da gericiliğin kaleleri olan söz konusu rejimler, efendilerine hizmet ederken, yayılmacı hırslarla da hareket ediyorlar. Saldırganlıkta kraldan daha kralcı duruma düşmeleri, kimi zaman Washington’daki efendilerini bile rahatsız edebiliyor.
Yıkıcı savaşı körüklüyorlar
Suriye’ye karşı beş yıldır devam eden yıkıcı savaşın baş aktörleri olan dinci-gerici AKP iktidarı ile Ortaçağ kalıntısı Körfez şeyhleri, hedeflerine ulaşamadıkları için, Cenevre görüşmelerini baltalıyorlar. Cihatçı katil çetelerini “Suriye halkının temsilcileri” sıfatıyla “barış masası”na oturtmak isteyen bu rejimler, PYD’yi ise saf dışı bırakma hezeyanı içindeler. Suriye’deki dayanakları olan dinci çetelerin zayıflamasından dolayı pazarlık masasında etkili bir aktör olama imkanından yoksun kalınca, yıkıcı savaşın devam ettirilmesi için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Saldırganlıkta ABD ile AB emperyalistlerini geride bırakan Türk devleti-Körfez şeyhleri ittifakı, Suriye’de yıkım ve katliamların devamı için çırpınıyorlar. Hatırlanacağı gibi bu rejimler, savaş aygıtı NATO’nun Suriye’ye saldırması için defalarca efendileri nezdinde girişimlerde bulunmuşlardı.
Uşaklığınızı unutmayın!
NATO’nun ikinci büyük ordusunu besleyen sermaye iktidarı Washington’daki efendilere itaatte kusur etmese de, kimi zaman aşırı hırslarından dolayı bazı sıkıntılar yaratıyor. Bu tür sorunlar genelde efendinin uşağına “ayar çekmesi” ile atlatılıyor. Saldırganlıkta efendisini bile geride bırakan AKP iktidarının da böyle bir “ayar çekme” operasyonuna maruz kaldığı görülüyor.
Başbakan, Cumhurbaşkanı, MİT şefi, Dışişleri yetkilileri ve generallerle görüşen Biden’in, Rusya karşısında sıkışınca “Türkiye’nin sınırları NATO’nun sınırlarıdır” diye açıklama üstüne açıklama yapan Ankara’daki işbirlikçilere, misyonlarına uygun davranmaları gerektiğini hatırlattığı anlaşılıyor. Kendi hırsları için ABD’nin bölge politikalarına zarar vermemeleri gerektiğini hatırlatan Biden, işbirlikçilerinin bazı hassasiyetlerini gözetmeyi de ihmal etmedi. PYD konusunda Türk devletinin tutumlarına prim vermese de, Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşa yeşil ışık yakmaya devam etti.
ABD 1950’li yıllardan beri Türk devletini saldırgan Ortadoğu politikasının tetikçisi olarak kullanıyor. Bu süreç içinde Türk burjuvazisi palazlandı, yayılma hevesleri arttı. AKP iktidarı dönemiyle birlikte Osmanlı’yı diriltme fantezileri bile piyasaya sürüldü. Tüm bunlara rağmen, NATO’ya sığınanlara “aktif taşeronluk” dışında bir rol düşmedi. Biden’in son ziyareti, bu alçaltıcı rolün tescilinden başka bir şey değildir.
“Demokrat“ Biden!
İşbirlikçilerini hizaya çekmek için gelen Biden, AKP iktidarının faşist zorbalığına muhalefet eden bazı kesimlerle de görüştü. Faşist icraatların bir kısmını eleştiren Biden düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, insan hakları gibi konularda bir takım laflar etti. Can Dündar’ın ailesini de ziyaret eden Biden, Kürt illerinde katledilen insanların yaşama hakkı olduğunu ise doğal olarak hatırlamadı. Zira temsil ettiği emperyalist Amerikan rejimi Kürt halkını katledenlerin suç ortağıdır.
Faşist baskı ve zorbalığı geriletmek ancak işçi sınıfı ve emekçiler ile ilerici ve devrimci güçlerin mücadelesiyle sağlanabilir. Bu mücadele sadece sermaye devletini değil emperyalizmi de hedef almak zorundadır.