Oscar ödüllerinin ardından

Kapitalist sistemde sinema aynı zamanda, burjuva ideolojisinin üretildiği, emekçi yığınları etkileyip yönlendirmeye yarayan bir ideolojik bir aygıttır. Bu nedenle onların denetiminden geçmeyen ve zararsız görülmeyen bir filmin geniş kitlelere ulaşma şansı olamaz.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 22 Şubat 2020
  • 09:03

2020 “Akademi Liyakat Ödülü”, yaygın adıyla Oscar ödülleri geçtiğimiz hafta Los Angeles’te yapılan bir törenle sahiplerini buldu. Gecede ödül alan film ve oyuncular kadar, bazı siyasi konuşmalar ile Akademi’nin ayrımcılığına karşı tepkiler de damgasını vurdu.

 1929 yılından bu yana yılda bir kez dağıtılan bu ödüller Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin oyları ile belirleniyor. Amaçları, Amerika’da sermayenin çıkarlarına uygun bir şekilde sektörü canlandırmaktır. Akademinin sinema profesyonellerinden oluşan 6 bin üyesi bulunuyor ve bu üyelerin listesi gizli tutuluyor.

Kazananlar…

92. kez dağıtılan Oscar ödüllerinde bu yıl Güney Kore yapımı Parazit (Parasite) filmi, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uluslararası Film ve En İyi Özgün Senaryo kategorilerinde Oscar kazandı. Böylelikle ilk kez İngilizce olmayan bir film “En İyi Film” seçildi.

Joon Ho Bong’un senaryosunu da kendisinin yazdığı Parazit filmi, modern Kore'de sosyal adaletsizlik ve sınıf çatışmalarının yıkıcı etkisine odaklanıyor. Ama filmde eşitsizlikler ve sınıflar arası ilişkiler sorgulanmadan, sadece perdeye yansıtılıyor.

Joaquin Phoenix (en iyi erkek oyuncu), Renée Zellweger (en iyi kadın oyuncu), Brad Pitt (en iyi yardımcı erkek) ve Laura Dern (en iyi yardımcı kadın) ise tüm büyük ödülleri topladılar. Bu durum Altın Küre'den bu yana süregelen ırkçılık tartışmasını yeniden gündeme getirdi.

Oscar’lar çok beyaz!”

Oscar’a aday olanlar ve Oscar ödüllerini almaya hak kazananların daha çok beyaz ve erkek olmasından dolayı Akademi eleştiriliyor. Son on yılda, aktörlerin ödüllendirildiği 4 kategorideki 200 adaylığın yalnızca 26'sı beyaz olmayan adaylardan oluştu ve bunların yalnızca 7'si ödül kazandı.

2015 ve 2016 yıllarında, Akademi Ödülleri'nin tüm adaylarının beyaz olması siyahileri ve ‘öteki’leri konu edinen filmlerin azlığı, siyahi oyuncu ve yönetmenlerin aday olmaması büyük eleştirilere ve ırkçılık tartışmalarına neden olmuştu. Bu durum, #OscarsSoWhite (Oscarlar Çok Beyaz) şeklinde bir slogan üretilerek bir kampanyaya dönüştürülmüştü.

2016 yılındaki ödül töreninin siyahi sunucusu Chris Rock, "Beyaz insanların ödül töreni olarak da bildiğiniz tören başladı" ifadesini kullanmıştı.

2019 yılında aktörlerin ödüllendirildiği dört kategorinin üçünü beyaz olmayan aktörler kazanmıştı.

Oscar’lar çok erkek!”

2020 yılı adaylıkları açıklandığında, ‘En İyi Yönetmen’ kategorisinde hiçbir kadın yönetmenin olmaması, kadınların yaptığı bazı önemli filmlerin göz ardı edilmesi tepkilere neden oldu. #OscarsSoMale (Oscarlar Çok Erkek) sloganının üretilmesini gündeme getirdi.

92 yıldır sadece beş kadın yönetmen Oscar’a aday gösterilmiş ve bunlardan sadece biri (Kathryn Bigelow, 2010), Amerikan askerinin Ortadoğu’da yaşadığı zorlukları (!) anlatan “The Hurt Locker” filmi ile Oscar almıştı.

92. Oscar Ödülleri töreninde, kendisi de Oscar ödülü sahibi olan oyuncu Natalie Portman, kostümüyle kadın adayların sayısının azlığına gönderme yaptı. Ancak, kendisinin yönettiği iki film hariç, kendi prodüksiyon şirketinin yaptığı hiçbir film kadın yönetmen çalıştırmazken, elbisesinin üstüne kadın yönetmenlerin adını yazıp gelmesi şov olarak nitelendirildi.

Konuşmalarda en fazla eleştirilen Trump oldu

Joaquin Phoenix, Joker rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını aldı. Konuşmasında özetle şunları söyledi: “Sanırım [sinema yoluyla kendini ifade etmenin] bana ve bu salondakilere verdiği en büyük hediye, sesimizi, “sesi olmayanlar” için kullanabilme fırsatıdır. Konuştuğumuz şey bir ulusun, bir insanın, bir ırkın, bir cinsiyetin, bir türün; diğerlerini fütursuzca baskılama, tahakküm altına alma, kullanma ve sömürme hakkına sahip olduğu inancına karşı mücadeledir. Birçoğumuzun suçlu olduğu şey benmerkezci bir dünya görüşüdür, evrenin merkezi olduğumuz inancıdır. Doğal yaşama giriyoruz ve onu kaynakları uğruna yağmalıyoruz. Bir ineği yapay olarak dölleme hakkına sahip olduğumuzu hissediyoruz ve doğum yaptığında bebeğini çalıyoruz. Sonra da buzağı için ürettiği sütünü alıp kahvemize ve kahvaltılık gevreğimize koyuyoruz.

Çinli şirket Fuyao'nun ABD'nin Ohio eyaletindeki fabrikasının hikayesini anlatan “American Factory'” isimli kısa belgesel ile En İyi Kısa Belgesel ödülünü alan Julia Reichert’ın konuşması ise oldukça ilgi çekti: “Filmimiz Ohio ile Çin'de geçiyor. Ancak bu film insanların işçi üniformalarını giyip ailelerini geçindirmeye çalıştığı her yer için olabilirdi. İşçi sınıfının hayatı bugünlerde çok daha zor bir halde. Eğer dünyadaki tüm işçiler birlik olursa hayatlarının iyileşebileceğine inanıyoruz.” Bu sözler, Komünist Manifesto’da geçen "Dünyanın bütün işçileri, birleşin" şiarına benzetilerek, sosyal medyada çok sayıda paylaşım aldı.

En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alan Brad Pitt ise, “Bana konuşma yapmam için 45 saniyelik sürem olduğunu söylediler. Senato'nun John Bolton'a tanıdığı süreden 45 saniye daha fazla” diyerek, Trump'ın azil yargılaması sürecindeki “tanık dinleme” tartışmasına atıfta bulundu.

TV Filmi Dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu olarak Altın Küre’yi kazan Patricia Arquette ise şunları söyledi: "5 Ocak 2020 tarihine dönüp baktığımızda, tarih kitaplarında kimse Altın Küre’yi hatırlamayacak, savaşın eşiğinde olan ABD’yi hatırlayacak. 52 bomba tehdidi savuran bir tweet atan bir başkanı hatırlayacağız. Genç insanların hayatını riske atmalarından bahsedeceğiz. İnsanların, çocukların tepesine bombalar yağıp yağmayacağından endişe etmesinden bahsedeceğiz. En büyük ricam şu: 2020’de oy verirken lütfen çocuklarımızın ve çocuklarımızın çocuklarının geleceği için daha iyi bir adım atalım.”

Altın Küre Ödül törenini sunan oyuncu Ricky Gervais de film sektörünün ikiyüzlülüğüne dikkat çekti. Gervais konuşmasında, Çin'de insanlık dışı koşullarda çalıştırılan çocuklara işaret etti. Bu çocukların ürettikleri ürünlerden para kazanan şirketlerin tek tek isimlerini saydı ve bu firmaların yapımlarında yer alan oyuncuları eleştirdi.

Yüz milyonlarca dolar harcanan koca bir sektör

Her yıl organizatörler, yapımcılar, katılımcılar ve reklam verenler Oscar töreni için 780 milyon doları aşan bir harcama yapıyor. Hollywood, her yıl Oscar lobisi için 100 milyon dolar harcıyor. Törenin toplam maliyeti 44 milyon dolar. Los Angeles şehri de tören sayesinde 130 milyon dolarlık ek gelir elde ediyor.

En iyi oyuncu ve yönetmenlere hediyelik çantalar dağıtılıyor. Bir çantanın değeri 225 bin dolar. Bu çantalar için 5 milyon dolar harcanıyor.

Oscar ekonomisinin önemli bir bölümü de reklamlar. 2028 yılına kadar yayın hakkına sahip ABC Kanalının reklam gelirleri 120 milyon dolara çıktı. Yayın arasında 30 saniyelik reklamlar 2,6 milyar dolardı. Töreni yayınlayan ABC kanalı, 149 milyon dolar kazandı.

Hollywood odaklı gazete ve dergiler, Oscar yaklaştıkça reklam için iki kat fiyat istiyor. Oscar sezonunda The Hollywood Reporter sayfasında reklam yayımlamanın bedeli 72 bin dolar.

Törene katılan 3 bin 400 kişinin geceye hazırlık için ortalama 75 bin dolar harcadığı tahmin ediliyor. Tören sonrası Vanity Fair partisine davetliler hariç katılmanın bedeli 105 bin dolar.

Oscar kazanan filmler daha iyi pazarlanabiliyor. Kazanan filmin gişesi en az 15 milyon dolar artıyor. Oscar kazanan oyuncuların da kazancı yüzde 20 artıyor.

18 işçinin yaklaşık 900 saatlik emeği olan kırmızı halının değeri 24 bin 700 bin dolar. Kırmızı halıda yürümenin ünlü bir oyuncu için maliyeti ortalama 10 milyon dolar.

***

21. yüzyılın başlarında popülerleşerek metalaşan sinema, sermaye sınıfı için yüksek kâr getiren bir sektör haline geldi. 1930’lara gelindiğinde Amerikan sineması (Hollywood) dünya sinemasının merkezi konumuna ulaştı. 100 yıldır en büyük stüdyolar, en zengin film şirketleri, en büyük dağıtım şirketleri ile ABD emperyalizmi dünya sinema pazarına egemen. Hollywood filmlerden yılda 11 milyar dolar kazanıyor. Bununla birlikte Hollywood kapitalist sistemin etkin bir pazarlamacısı. Bu endüstrinin en karlı alanı ise reklamlar. Milyonlar tarafından izlenen yüzlerce film bilinçaltı reklâmlarıyla dolu.

Kapitalist sistemde sinema aynı zamanda, burjuva ideolojisinin üretildiği, emekçi yığınları etkileyip yönlendirmeye yarayan bir ideolojik bir aygıttır. Bu nedenle onların denetiminden geçmeyen ve zararsız görülmeyen bir filmin geniş kitlelere ulaşma şansı olamaz. Seyirciye sunulan sosyal içerikli ve hoşgörülü filmlerin temel işlevi ise, topluma eleştirisel yaklaşan kesimlerin taleplerine cevap vermek, toplumda çok sesliliğin, özgürlüğün, demokrasinin olduğunu, yaratıcılığa sınır konmadığını vb. gösterme amaçlıdır.