Latin Amerika dünyanın önemli bir siyasal gözlem alanı olmaya devam ediyor. Şili’deki halk isyanında açılan ve bugün eylemlerin simgelerinden biri haline gelen “Neo-liberalizm Şili’de doğdu, Şili’de ölecek!” dövizinin özetlediği gibi, emperyalistlerin yön verdiği işbirlikçi iktidarlarla sistemin denge kurduğunu iddia ettiği bu kıta, bir kez daha isyanlarla ve seçimlerde sola kayışla öne çıkıyor.
Venezuela’da Chavez, Brezilya’da Lula da Silva, Ekvador’da Correa, Bolivya’da Morales ile başlayan süreç Avrupa’da Syriza ve diğer örnekleriyle bir domino etkisiydi. Seçimlerde kitlelere vaatleriyle sol bir çerçeve çizenler hükümetlerini kurdukları andan itibaren sağcı iktidarlarla yarışır hale geldiler. Ve bunların bir kısmı bugün isimleri bile anılmadan tarih sahnesinden silinirken, sistem bir kez daha sol yalanlara dayalı burjuva hükümetlerine ihtiyaç duyuyor. Çünkü kitlelerdeki mücadele isteği ve arayışı dizginlenemiyor. Brezilya’nın başına geçen faşist Bolsanora nasıl ki Lula dönemine tepkinin ürünüyse, Arjantin seçimlerinden çıkan sonuç da solun başarısı değil bir tepkimedir.
Arjantin seçimlerinin sonuçları ön seçim anketlerinin teyidi olurken, sistem içi sağ sol değişimi de devam etti. Bir dönem solda bir dönem sağda olan tepki hükümetleri döneminde sıra tekrardan sola geçerken, bunun politikalarda ciddi bir değişime neden olmayacağı aşikar. Zira sağ ile sol arasındaki değişim sadece hakların sağ elle ya da sol elle alınmasıdır. Ancak o kolları yöneten, her hâlükârda burjuvazinin kafasıdır. Bundan dolayı Kirchner dönemi tekrar gelirken, Arjantin işçi ve emekçileri için değişen sadece söylevdir. Burada konuyu açmak adına iki temel noktaya değinmek gerekiyor.
Birincisi, Kirchner dönemini devralan Macri’nin ekonomiyi iyileştirme vaadinin, faizleri yükseltmesinin ya da yabancı yatırımcı için yaptığı teşviklerin Kirchner dönemi krizini aşmaya yetmemesi ile bugün aynı mali krizin sürüyor olması da politikalarda temel belirleyicidir. Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) alınan ve IMF’nin bir ülkeye verdiği en büyük kredi olan, 3 yıl için 57 milyar dolarlık kredi anlaşması hala yürürlükte. Arjantin’in 61 yıllık IMF bağımlığı sürerken Krichner’den Macri’ye, Macri’den Fernandez’e değişen bir şey olamaz. Pesonun değer kaybına karşın IMF’ye verilen sözlere Krichner’in de sadık kalacağı bellidir. IMF’ye bağlı kalmak burjuvaziye yeni alanlar açarken, işçi ve emekçilerin sefaletini büyütecektir.
İkincisi, Fernandez’in Peronist olarak “sol” diye sunulmasının üzerindeki yaldızlar kazındığında altında sağcı ve liberal politikalara bağlı bir sermaye hükümetinden başka bir şey çıkmaz. Çünkü Fernandez’den başlayarak kazanan ekipte düzen solu tanımına bile uymayan, bir önceki seçimde kendi ittifakıyla giren ancak açık bir sağcı siyasetçi Sergio Massa gibi isimler var. Peronizm’in kendisi bile bir hayal ürünü sol hikayesidir. Arjantin burjuvazisinin sol politikalarının geçmişi ortadadır. Cristina Fernández Kirchner ise bu ekipte sol yüz olarak sunulsa da onun sicili de bir önceki yönetim döneminden yolsuzluk hikayeleriyle, kriz bataklığında emekçileri mahkum etmesinin ardından sendikaların hedefi olmasıyla hatırlanıyor. Cristina Fernández Kirchner, şimdi başkan yardımcılığına razı olsa da yönetimi paylaştığı isimlerle yapacakları bellidir.
Arjantin seçim sonuçlarının bir diğer dikkat edilmesi gereken detayıysa bu yanıyla burjuva partiler dışındaki sol oylardır. Seçimlerde Solun ve İşçilerin Cephesi’nin (FIT) aldığı sonuçlara da bu gözle bakmak gerek. Bir önceki dönem oylarını %25 artırarak dikkat çeken FIT’in bu seçimde aldığı oylarda düşüş yaşandı. Bu da sağ iktidarın yükselişine tepki için gelen oyların sol maskeli burjuva hükümet alternatifiyle geri çekildiğine işaret ediyor. Daha önce FIT içinde yer almayan başka partileri de dahil etmesiyle FIT-Unidad (FIT-Birlik) adıyla genişleyen bu sosyalist seçim ittifakı, sistem karşıtı mücadele alternatifinde kitleleri örgütlemekte yetersiz kalarak, genişleyen ittifakına rağmen oylarında düşüş yaşadı. Sistemin açmazları, peronistlerin ayyuka çıkmış suçları, sağ hükümetin baskısına karşı tepkiyi daha ilerden örgütleyemedi. Arjantin’den yansıyan, bu haliyle işçi ve emekçiler arasında devrimci bir alternatifin örgütlenemediği yerde, gelgitlere dayanan düzen içi gruplaşmaların yön verdiği sistemin işlemeye devam ettiğidir.
Amerikan modeli burjuva demokrasisiyle Latin Amerika’nın bir diğer ülkesi Kolombiya’da devlet başkanlığından sonra en önemli ikinci koltuk sayılan başkent Bogota Belediye Başkanlığı’nı da solcular kazandı. Eski senatör Claudia Lopez, oyların yüzde 35’ini toplayarak Bogota’nın ilk kadın ve LGBTİ belediye başkanı oldu. Ancak FARC ile barış anlaşmasının ardından suikast ve katliamların devam ettiği böylesi bir dönemde Lopez ile yaratılmak istenen sol başarı hikayesinin kısa sürede sönümlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Latin Amerika ülkeleri ardı arkasına seçimlerini tamamlarken ortaya çıkan sonuçların en önemlisi isyanların gölgesinde sistemin zorlanmasıdır. Zira sistem içi alternatifler sol maskeleriyle ortaya çıksa bile bu kitlelerin biriken öfkesini dizginleyemiyor ancak öteleyebiliyor. Bundan dolayı Latin Amerika’da halk isyanları ya da sosyal patlamalar çok kısa aralıklarla tekrarlanıyor. Maalesef hareketin öğreticiliğinin isyandan zayıf kaldığı yerde bu, düzen içi eğilimlere hapsoluyor.
Sol yalanların ürünü hükümetlerin ortaya çıkışı kitlelerin arayışına işaret ediyor. Ekvador’da ve Şili’deki eylemlerin gücünün bugün için düzen sınırları aşamaması bunu değiştirmez. Ekvador’da parlamentoyu işgal edip başkentin kaçırılmasına neden olan kitleler tekrara düştüklerini, sisteme manevra alanı bıraktıklarını göreceklerdir. Bugün için olan yarın adına geçersiz kılınacaktır. Zira güçlü mücadele dinamiklerine sahip bu kıtada arayış da sınıf örgütlülükleri de köklü bir geçmişe dayanıyor. Kapitalizmin sınıfı çürüten ve bölen işsiz orduları arasında örgütlenip işsizler hareketini yaratan bu tarihi kültür, düzen soluna bel bağlayan seçim tercihlerine ya da protesto mahiyetindeki isyanlara sıkışan arayışlardan ilerisini yaratacaktır. Bugün emperyalistler ve işbirlikçi burjuva yönetimler sistemi umutsuzluğun tepkisi üzerine inşa ettiler. Sınıf mücadelesinin yakıcılığı içerisinde gelişecek sosyalist devrimci bir umut, bu yalanlara sarılı denklemi dağıtacaktır.