Emperyalist-kapitalist sitemin “dünya jandarması” ABD’nin gücü zayıflarken, Çin ve Rusya gibi emperyalist rakip güçler istikrarlı bir yükseliş sürecindeler. Zıt yönde gelişen bu iki eğilim, nüfuz alanları uğruna gerilimi arttırıyor. Bu ise ABD’nin daha saldırgan, daha küstah pozisyonlar almasına yol açıyor.
Her alanda zayıfladığı halde savaş aygıtı için yıllık bir trilyon doları aşan harcamalar yapan ABD, buna rağmen eski nüfuz alanlarını korumakta zorlanıyor. Trump yönetimi, halen dünyanın en acımasız, en yıkıcı savaş aygıtına sahip ama bu aygıtın kullanımı için gerekli mali kaynakların sağlanması eskisi kadar kolay olmuyor. Doların “rezerv para” olarak kullanım alanının daralması ise, mali sorunu derinleştiriyor. Buna rağmen Trump yönetimi savaş kundakçılığını elden bırakmıyor.
Nüfuz alanları uğruna esas çatışmanın Asya’da yaşanacağı belirtilse de emperyalist namluların öncelikli hedefi halen Ortadoğu’dur. Nitekim Irak’ı, Libya’yı, Yemen’i, Suriye’yi yakıp-yıkan savaşların baş sorumlusu olan ABD, küstahça tehditlerini İran üzerinde yoğunlaştırdı. Siyonist İsrail’le körfezin Ortaçağ artığı rejimlerini himaye eden Trump yönetimi, İran şahsında bölge halklarını yıkıcı bir savaşla tehdit ediyor.
Yine emperyalist küstahlık
Emperyalist-siyonist güçlerin uşaklığını yapan Şah rejiminin devrildiği 1979 yılından beri İran’ı taciz eden ABD, son günlerde Basra körfezine askeri yığınak yaparak tehdidin dozunu arttırdı. Ekonomik yaptırımlarla İran’ı dize getiremeyen Trump, savaş çetesini sahaya sürdü.
“İran tehdidi” yalanına sarılan Beyaz Saray’ın savaş kundakçıları, uydurdukları yalanları gerekçe gösterip Basra körfezine askeri yığınak yapıyorlar. Bir süre önce dört adet B-52 bombardıman uçağını Katar’daki ABD hava üssüne indiren Pentagon, USS Abraham Lincoln uçak gemisini, USS Arlington savaş gemisini, Patriot hava savunma bataryasını da Ortadoğu’ya gönderdi.
ABD’nin bu küstah-saldırgan girişimi ırkçı-siyonist İsrail rejimi ile şeriatçı Körfez monarşileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Bölge halkları ise yeni bir savaşın patlak vermesinden kaygılılar. Zira bu halklar Irak işgalinden sonra ABD’nin suç ortaklarıyla birlikte sergilediği barbarlığı ibretle izlediler. Dolayısıyla yeni bir savaşın öncekilerden de ağır bir yıkıma yol açacağının farkındalar.
AB’nin siyasi sefaleti
ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesine onay vermeyen AB emperyalistleri, Trump yönetiminin yaptırım tehditlerinden rahatsız olsalar da seslerini çıkaramıyorlar. AB şefleri, ABD’nin gerilimi tırmandıran icraatları karşısında da utanç verici bir tutum aldılar.
İran’ı hedef alan ekonomik ambargoyu sıkılaştırmakla yetinmeyen Trump yönetimi, Basra Körfezi’ne askeri yığınak yaparak savaş tehdidinin dozunu arttırdı. Hal böyleyken AB şefleri, gerilimi tırmandırmaması için İran’ı uyarıyorlar. Tehdit eden, askeri yığınak yapan, savaşı kışkırtan Trump rejimidir. Ama AB şefleri İran’ı uyarıyorlar. Bu siyasi sefaleti kendilerine layık gören AB şefleri, belli ki savaş kışkırtıcılığı gibi bir olay karşısında bile bağımsız tutum geliştirmekten acizler.
Rusya-Çin: “Gerginliği ABD tırmandırıyor”
Hem Asya’da hem Ortadoğu’da ABD’nin rakipleri olan Rusya-Çin ikilisi, bölgede artan gerilimden Trump yönetimini sorumlu tutuyor. Moskova’dan ve Pekin’den yapılan açıklamalarda, İran’ın nükleer anlaşmada belirtilen yükümlülükleri yerine getirdiği vurgulandı. Basra Körfezi’ne askeri yığınak yapan Trump yönetiminin gerilimi arttırması her iki ülke tarafından eleştiriliyor.
Moskova-Pekin açıklamalarında ABD’nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesine ve ticari-mali yaptırımları arttırmasına rağmen İran’ın yükümlülüklerini yerine getirdiği hatırlatıldı. “Gerilimin artmasının esas sorumlusu İran değil ABD’dir” vurgusu öne çıkarıldı.
İran yönetimi ABD tehditlerine cepheden yanıt verdi. Buna rağmen Moskova-Pekin ikilisinin net bir tutum alması, ABD ile suç ortaklarının işini zorlaştırıyor. Trump’la suç ortakları, çatışmayı başlatırlarsa ağır bedel ödeyeceklerini biliyorlar. Diğer bir ifadeyle Ortadoğu’da eskisi gibi kolayca at oynatamıyorlar. Bölge üzerindeki etkisi zayıflayan ABD’nin bu açmazı, Trump yönetiminin daha saldırgan politikalara yönelmesiyle belirginleşiyor. Nitekim tehdit dozunu arttıran Trump yönetimi, icraat konusunda o kadar rahat olamıyor.
İran: “Kıpırdarlarsa vururuz”
ABD’nin ekonomik ambargoya savaş tehdidini eklemesi, İran üzerindeki basıncı arttırıyor. Tehditlere dair değerlendirmesinde, “Dinimizde, kültürümüzde teslim olmak yok, teslim olmayacağız. Çok zor şartlardayız, ancak umudumuzu yitirmedik” diyen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, zorlu bir süreçten geçtiklerini kabul ediyor. 40 yıldır ABD yaptırımlarına maruz kalan İran, bu tür sorunların üstesinden gelme konusunda deneyimli olsa da işi pek kolay değil. Ama buna rağmen geri adım atmıyor. Zira on yıllara yayılan ambargonun faturasını emekçilere ödeten mollalar rejimi, hemen her alanda kayda değer gelişmelere imza atabildi. Özellikle silah teknolojisi ve silahlanma gibi alanlarda mesafe kat eden İran, sıkışıklığa rağmen ABD-İsrail tehditlerine meydan okuyabiliyor.
Savaş sopasını sallayan ABD’nin küstahlığına prim vermeyen İran yönetimi, tehditlere tehditle karşılık veriyor. Son gelişmeler üzerine açıklama yapan İranlı yetkililer, olası bir saldırıya sert karşılık vereceklerini söylüyorlar.
ABD tehditlerine tepki gösteren İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade, “ABD, bölgede öyle bir konumda ki kıpırdarlarsa vururuz. Üzerinde 40-50 uçak ve 6 bin asker taşıyan ABD uçak gemisi, geçmişte bizim için ciddi bir tehdit sayılırdı fakat şimdi hedeften başka bir şey değil” dedi.
Diplomatik üslubu tercih eden Ruhani ise, “Dünya bilmelidir ki nükleer anlaşma ABD’nin istediği gibi kazan-kaybete dönüşmeyecek. Eğer bir şey olacaksa bu kaybet-kaybet olacaktır. Nükleer anlaşma ya kazan-kazan olacak ya da kaybet-kaybet. ABD’nin bunu kazan-kaybete çevirmesine izin vermeyeceğiz” şeklinde konuştu.
ABD tehdidi söz konusu olduğunda İran’da muhalifler de molla rejimini destekliyorlar. Görünürde İran’ın net bir duruşu olsa da Beyaz Saray’daki savaş kundakçılarının ne yapacağı belli olmaz. Fakat İran’a saldırma eğilimine karşın savaş kararının alınması kolay değil. Zira İran’la savaşın hem ABD hem İsrail için kayda değer bir faturası olacağı biliniyor. Rusya-Çin ikilisinin İran yanlısı tutumu da Trump yönetimi üzerinde basınç yaratıyor.
Emperyalist bloklar ve gerici bölgesel güçler arasında süregiden bu dalaşmanın faturası her zamanki gibi emekçi halklara kesiliyor. İran başta olmak üzere Ortadoğu halkları emperyalist savaş tehdidi altında yaşamaya devam ediyorlar. Bu ise halkların emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı bölgesel bir direniş geliştirmelerini zorunlu kılıyor.