THY ile Hava-İş’in işçilere karşı kirli işbirliği

Hava-İş üyesi işçiler kendi inisiyatifini ortaya koyup yumruğu masaya vurmadıkça, kendi iç örgütlenmelerini sağlayıp kendi temsilcilerini, komitelerini ve yönetimini oluşturmadıkça, sınıf sendikacılığı anlayışını egemen kılmadıkça THY – Hava-İş işbirliği sürüp gidecektir. Acı faturalar da biz emekçiye kesilmeye devam edecektir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 14 Ocak 2017
  • 16:20

Türk Hava Yolları (THY) yönetimi, çalışanların ücretlerine 2017 yılında yapılacak olan zamları dondurmayı istiyor. Hava-İş yönetimi de bu teklife sıcak bakıyor. Ekonomik krizi fırsata çevirmenin peşinde koşan THY, 2017 yılında 250 milyon dolarlık tasarruf elde etmek istiyor ve bunun üçte birini işçilerin maaş zammını gasp ederek gerçekleştirmeyi planlıyor.

THY ile Hava-İş arasında imzalanan Toplu İş Sözleşmesi ile 2017 yılında ücretlere %4+4 zam yapılması üzerine anlaşmaya varılmıştı. Fakat THY, kriz bahanesiyle 2017’yi zamsız geçirmek için kolları sıvadı.

THY – Hava-İş görüşmesi

Geçtiğimiz günlerde THY yönetimi, Hava-İş Sendikası ile görüşerek zamları dondurma teklifini sundu. Hatta seneye kar etmeleri durumunda zamların enflasyon farkıyla beraber ödenmesini önerdi.

Yıllardır bütün TİS’ler yaklaşık olarak enflasyon oranında zamlar ile sonuçlanıyor. % 4+4 dedikleri zam da ortalama %6’ya tekabül ediyor ki, bu oran dahi enflasyon oranının altında kalıyor. (2016 yılında enflasyonunun bütün manipülasyonlara rağmen %8’den fazla çıktığını biliyoruz). Bu demektir ki THY çalışanlarının maaşları sabit bile kalmıyor. Enflasyon karşısında sürekli geriliyor. THY yönetiminin sıfır zam dayatması, işten atmakla tehdit etmesi, alay edercesine “kar edersek zam yaparız” demesi; THY'nin çalışanlarına ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalıştığını gösteriyor. İşte kapitalizmin özü özeti budur.

THY yönetiminin bu pişkinliği, Hava-İş yönetimi ile kurduğu işbirliğine olan güvenden geliyor. Keza Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Kemal Tatlıbal’ın açıklamaları ise söz konusu işbirliğinin ibretlik tablosunu ortaya koyuyor: “Dünya devi şirketler grevle boğuşuyor. Biz de sendika olarak elimizi taşın altına koyarak THY’nin bu zor dönemi en az kayıpla atlatmasını istiyoruz.”

Bahsedilen zor dönemi üyelerinin en az kayıpla atlatması için uğraşacağına THY’nin kârlarını düşünen, işçi sınıfının elindeki grev silahını şirketlerin boğuştuğu bir şey olarak gören bu yaklaşım sarı sendikacılıkta gelinen son nokta olsa gerek. Zira “Bugün dünya devi şirketler sürekli küçülerek, işçi çıkararak krizden en az zararla çıkmanın hesaplarını yapıyor” diyen Tatlıbal, üyelerini işten çıkarılma ile de tehdit ediyor.

Bütün bunlarla beraber “milli birlik” demagojisine de sarılan sendika başkanı, THY’nin önerisini üyelerine anketle soracağını ifade ediyor. Tehditle, demagojiyle anket nasıl sonuçlanır bilemeyiz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, o da “fedakârlık” adı altında krizin, savaş ve saldırganlığın faturasının emekçilere kesilmeye çalışıldığıdır.

Zira Hava-İş THY çalışanları adına sözü veriyor: “Türk Hava Yolları çalışanları olarak üyelerimiz, şirketleri için gerekli fedakârlığa hazır!”

Hava-İş’in tutumu yeni değil

Hava-İş Sendikası, 2001’de de krizin faturasının emekçilere kesilmesine ses çıkarmamış, THY yönetimi benzer bir öneri ile geldiğinde, çalışanların ücretlerinden 3 ay yüzde 10 oranında kesinti yapılmasını kabul etmişti. Bugün sıfır zam dayatması karşısında da 2001 sürecine atıflarda bulunan Hava-İş yönetimi, “geçmişte yapılmıştı, yine yapalım” diyerek özrü kabahatinden büyük bir yaklaşım sergiliyor. 2001’den bugüne geçen on küsur yılda kârına kâr katan, büyüyen bir THY varken bunun THY emekçilerine ne gibi bir yansıması olmuş ki, kriz döneminde fedakârlık isteniyor?

THY 2016’da 6. kez “Avrupa’nın en iyi ve en geniş ağa sahip havayolu şirketi” seçilirken, bunda emeği olan 14 binin üzerindeki çalışanı unutulmadı mı? Krizin faturası kesileceği zaman neden hatırlanıyorlar? Neden çalışanlar fedakarlık yapıyor? Hem de sebebi olmadıkları bir kriz için.

Hava-İş yönetimi THY emekçilerini ikna edebilmek için iş güvencesi istiyor sözde. Esasında yaptığı işten atma tehdidiyle işçilere karşı THY yönetimiyle saf tutmaktır. Peki Hava-İş yönetimine yine soralım. Temmuz 2016’da 268 emekçi işten çıkartıldığında ne yaptınız? Biz cevap verelim: Hiçbir şey.

Son olarak söylemek gerekir ki, birileri çıkıp bütün bu yaşananları mevcut Hava-İş yönetimindeki tek tek kişiler üzerinden gerekçelendirmeye çalışacaktır. Ancak mesele kişiler değil, anlayış meselesidir. Uzlaşmacı, işbirlikçi sendikal anlayış var olduğu sürece bunlar yaşanmaya devam edecektir. Bir önceki yönetim döneminde Mayıs 2012’de grev yasağına karşı Hava-İş’in iş yavaşlatma eylemine katıldığı gerekçesiyle 305 işçi atılırken, Hava-İş yönetimi “mücadeleyi” mahkeme salonlarına sıkıştırmayı tercih etmişti. 2013 TİS sürecinde “305 işçi alınmadan TİS’i imzalamayız” demesine rağmen tam katılımlı bir grevi gerçekleştirmek için hiçbir adım atmayan dönemin yönetimi, işçiler içerisinde yarattığı güvensizlikle koltuğunu kaybetmişti.

Gelen gideni aratır misali; Hava-İş üyesi işçiler kendi inisiyatifini ortaya koyup yumruğu masaya vurmadıkça, kendi iç örgütlenmelerini sağlayıp kendi temsilcilerini, komitelerini ve yönetimini oluşturmadıkça, sınıf sendikacılığı anlayışını egemen kılmadıkça THY – Hava-İş işbirliği sürüp gidecektir. Acı faturalar da biz emekçiye kesilmeye devam edecektir.

Küçükçekmece’den sınıf devrimcileri