İş cinayetleri cumhuriyet tarihinin en üst seviyesinde ve her sene artarak devam ediyor. 2017 yılı boyunca tespit edilen iş cinayeti sayısı 2008. Bununla birlikte “iş kazalarında” kol-ayak kopmaları, meslek hastalıkları, esnek, geçici ve güvencesiz çalışma koşulları giderek yoğunlaşıyor. İşçi sınıfının sırtındaki kamburu, elindeki nasırı katmerleştiren taşeron sistemi ise alabildiğine yaygınlaşmış durumda.
Ülkemizde 1980’lerde uygulanmaya başlanan bu sistem ile sermayedarlar iş gücünü ucuza mal etmeyi, örgütlülüğü dağıtmayı, işçileri ayrıştırarak yan yana gelmelerini engellemeyi hedeflemektedir. Taşeron sistemi ilk olarak özel sektörde başladı. Neoliberal saldırıların önünü açmak için alınan 24 Ocak kararları, pek çok konuda olduğu gibi, çalışma yaşamına yönelik olarak hayata geçirilen saldırıların da temelini oluşturdu. 1980 sonrasında IMF ile yapılan yapısal uyum anlaşmaları ve Dünya Bankası’ndan alınan krediler ile hedeflenen, Türkiye’nin ekonomisinden siyasetine kadar bütün alanlarını ulusal ve uluslararası tekelci sermayenin ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda yeniden biçimlendirmekti. Bu kapsamda gündeme gelen taşeron çalışma sistemi bugün itibarıyla kamu sektörünün de her alanına yayılmış durumda. Belediye, sağlık, maden, metal, tekstil, inşaat vb... Taşeronluk sistemi esas olarak 1995 yılında imzalanan uluslararası GATS, MAI ve MIGA anlaşmaları çerçevesinde hız kazandı. 2002 yılında süreci devralan AKP, gerek hizmetlerin ticarileşmesi gerekse özelleştirmelerde en üst noktaya ulaşan bir müdahaleyle serbest piyasa ekonomisinin gerektirdiği bütün düzenlemeleri gerçekleştirmiş oldu. Bu müdahalenin en önemli ayaklarından birisi, kamu hizmetlerinde ve özel işletmelerde, güvencesiz ve esnek istihdam olarak tanımladığımız taşeronluk sisteminin bütün acımasızlığı ve kuralsızlığı ile iş yaşamına hızlıca geçirilmesidir.
Taşeronluk emek sömürüsünü yoğunlaştıran, patronların sermayesine sermaye katan, işçi sınıfının ise sırtındaki kamburu, elindeki nasırı büyüten bir sistemdir. AKP iktidarının taşeron sorununa çözüm olarak KHK'lar arasına sıkıştırdığı “taşerona kadro” düzenlemesi ise hizmet ettikleri sınıfın ahlakıyla örtüşen bir durum. Zira aynı KHK'larla kadrolu, örgütlü binlerce kamu emekçisi işinden, ekmeğinden edilmedi mi? Ayrıca KHK ile yapılan “taşerona kadro” düzenlemesinin sorunun çözümünden uzak olduğu ise fazlasıyla açık.
Ben de özel sektörde taşeron olarak çalışan bir işçiyim. O yüzden bu düzeni de, taşeron sisteminin yarattığı kamburu ve nasırı da iyi bilirim. Uzun bir süredir de taşeron sisteminin ete kemiğe büründüğü Star Rafinerisi'nde çalışıyorum. Taşeron düzenini kurmak için devletin ilgili kurumları aracılığıyla bir dizi uygulamaya imza attığı, hatta teşvik ettiği bir alan Star Rafinerisi.
Çözüm ise sorunun kaynağını kurutmak. İçeride yaşanan hak gasplarına karşı birçok eylemler örgütledik. İş bıraktık, kimisi kazanımla sonuçlandı kimisi ise yenilgiyle. Fakat bizler açısından deneyimler bıraktı bu süreç. Ve önemli olan birçok arkadaşımızın yaşadığı sorunların temelinde düzen gerçekliğinin yer aldığını, sorunun kaynağının siyasal olduğunu ve çözümün de kendi sınıf çıkarları etrafında siyasallaşarak birleşmekten geçtiğini kavramış olmalarıdır. En geri bilinçli işçi diye nitelendirdiğimiz bir işçinin, geçirdiğimiz sürecin ardından “Taşeron sorununun çözümü nasıl olur?” sorusuna verdiği cevap şu olmuştu: “Artık taşeronluk öyle bir yere geldi ki partilerin gücü yetmez taşeronu kaldırmaya. Taşeronu kaldıracak tek güç işçiler.”
İzmir’den bir metal işçisi