Suriye’de yaklaşık 7 yıldır süren savaşta binlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarcası göçe mecbur kaldı. Dünyanın dört bir yanına dağılan ve gittikleri ülkelerde yoğun sömürü, baskı ve ayrımcılıkla karşılaşan Suriyeliler için Türkiye’deki manzara da farklı değil. Ürdün ve Lübnan’la birlikte en çok Suriyeli göçmen alan ülkelerden biri olan Türkiye’de mülteciler toplumun kalıcı bir parçası olmuş durumda.
Meclise bağlı bir kurum olan Kamu Denetçiliği Kurumu’nun yayımladığı “Türkiye’de Suriyeliler” raporu da bunu doğruluyor. Rapora göre 10 yıl sonra sayıları 5 milyona ulaşacağı tahmin edilen Suriyelilerin ülkelerine dönüş yapma olasılıklarının düşük olduğu ifade ediliyor. Ülkeleri darmaduman edilmiş, göç ettikleri ülkeye belli bir oranda uyum sağlamış, çocukları bu ülkede eğitim gören, yaşama burada tutunmuş insanların yıllar sonra tekrar Suriye’ye dönüp baştan başlama olanaklarının çok zayıf olduğu açık.
ILO’nun “Küresel İstihdam Eğilimleri ve Sosyal Görünümü 2015” raporuna göre, Suriyeli sığınmacıların yüzde 56’sı gittikleri ülkelerde günlük, haftalık ve mevsimlik olarak düzensiz işlerde kayıtdışı olarak çalışıyorlar. Türkiye’deki Suriyeliler de genellikle inşaat, tekstil ve imalat sektörlerinde, kadınlar ise ev işlerinde güvencesiz bir şekilde çalışıyorlar.
Kayıt dışı ve geçici karakterinden dolayı “düzensiz emek” olarak nitelenen Suriyeli göçmen emeği, en düşük ücretli ve en genç göçmen emeğini oluşturuyor. Suriyeli işçiler, aynı işi yaptıkları Türkiyeli işçiden daha düşük ücret alırken, kadın işçilerde bu fark daha da açılıyor. Suriyeli kadın işçilerin ücreti, Türkiyeli erkek işçilerin aldığı ücretin ancak yarısı kadar. Yapılan ankete göre, devletten yardım alan Suriyelilerin oranı yalnızca yüzde 3. Yine araştırmaya katılan Suriyeli işçilerin yüzde 79’u sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Yüzde 75’inin çocukları eğitimine devam edemiyor.
Bugün kamplarda kalan Suriyeli oranı yüzde 6’lara kadar düşmüş durumda. Yani Türkiye’de bulunan 3.4 milyon Suriyelinin yalnızca 265 bin kadarı kamplarda, devlet desteğiyle yaşıyor. Kalan 3 milyondan fazlası kentlerde kendi imkanlarıyla yaşamaya çalışıyor.
Suriyeli çalışanların yalnızca 20 bin 970’i kayıtlı. Bir milyondan fazlası kayıt dışı çalışıyor. Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı yüzde 34’e varmış durumda ve kayıt dışı göçmen işçiler bu oranda belirgin bir yer tutuyor. Kayıt dışı çalıştırılan bir milyon Suriyelinin yüzde 20’si çocuk. Kayıtlı işçilerin aldığı en yüksek ücret asgari ücret seviyesinde. Kayıt dışı çalıştırılanların çoğunluğu günlük 20-25 lira yevmiye alıyor.
Sermayedarlar utanmazca, “ağır işleri Türkler yapmıyor, Suriyeliler yapıyor”, “esnaf için çırak, sanayi için işçi açığı kapandı” diyebiliyorlar. Ya da sermayenin ideologlarından bir akademisyen Suriyeliler için güvenceli ve eşit çalışma koşulları ve ücret istemek yerine farklı bir asgari ücret önerebiliyor ve bunu da “işverenle yapacakları bir sözleşme güvencesiz çalışmalarından daha iyidir” diye savunabiliyor.
“Türk İş Dünyası’nın Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş̧ Beklenti ve Önerileri” başlıklı bir araştırmaya göre, çalışanların büyük oranda kayıt altında olduğu orta ve büyük işletmelerin sahipleri, sığınmacıların istihdamı için yasal mevzuatın oluşturulmasını ve işgücünün eğitimden geçmesini istiyor.
Suriyeli işgücünü değerlendirmek için harekete geçen Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) da, üniversitelerle ortak çalışarak bir kanun taslağı hazırlamış ve bunu hükümete sunmuştu. Sermayenin sadık hizmetkârı hükümet, Suriyeli işçilerin çalışma izni elde etmesine yönelik yasa çıkarmış ve Suriyeli işçiler için bir referans kitapçık hazırlamıştı. Bu kitapçıktaki maddeler işçinin kaderini patronun iki dudağı arasına bağlayan bir işleyişe sahip. Buna göre, patron işçiye bir yıllık çalışma izni verebiliyor ve sonraki yıllarda 2 ve 3 yıl daha uzatabiliyor. Suriyeli işçinin süresiz çalışma izni alabilmesi için 8 yıl kesintisiz çalışması gerekiyor. Her şeye boyun eğerek geçen 8 yıllık bir çalışma hayatından sonra patron isterse süresiz çalışma hakkı verilecek. Ayrıca mevsimlik tarım ve hayvancılık sektöründe çalışacak işçiler, çalışma izninden muaf tutulmuş. Yani yarım milyonluk bir göçmen emekçi istihdam eden bu sektörlerde devlet, kayıt dışı çalışmaya onay vermiş. “Geçici koruma sağlanan yabancı işçiler” artık modern fabrikalarda ve büyük işletmelerde de çalışabilecek. Bu ucuz işgücünün büyük sermayenin en büyük isteklerinden biri olduğu biliniyor.
Aynı tezgâhın başında çalışan, aynı mahallede yaşayan, aynı ölümü paylaşan* Suriyeli ve Türkiyeli işçiler, aynı sınıfın fertlerini oluşturuyor. Ancak Türkiyeli işçiler ağırlaşan yaşam koşullarını, artan hayat pahalılığını ve düşen ücretleri Suriyeli emekçilere bağlayabiliyor.
Geçtiğimiz sene dönemin başbakan yardımcısı Veysi Kaynak’ın “Şu anda Kahramanmaraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da Ostim’de birçok ilde eğer Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok, fabrikalarımız durur” sözleri hem Suriyeli işçilerin yaşadığı emek sömürüsünü hem de yaşadıkları çaresizliği istismar ederek ücretleri düşüren fırsatçıları açıkça teşhir ediyor.
Bu gerçekliği döne döne anlatmak, işçilerin birliği temeli üzerinden yükselecek halkların kardeşliğini de yaratacaktır.
* 2016’da en az 100, 2017 yılında en az 88 göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 2018 yılında şu ana kadar hayatını kaybeden göçmen işçi sayısı ise en az 90.
Yararlanılan kaynaklar:
Ülkemizde Göçmen İşçilik – CHP Emek Büroları
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
Suriyeli Göçmen Emeği/İstanbul Tekstil Sektörü Araştırması – Birleşik Metal-İş Sendikası
Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi – Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı