Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı gerçekleşti

Emeğe yönelik saldırılar, krizin etkileri, işçi sınıfının mücadelesi ve örgütlenmesi gündemlerinin tartışıldığı ‘Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’ İstanbul’da gerçekleşti.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 28 Nisan 2019
  • 12:11

Sınıf devrimcilerinin Marmara bölgesindeki sanayi havzalarında, işçi-emekçi semtlerinde son bir aydır yoğun bir şekilde hazırlıklarını yürüttüğü ‘Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’ bugün gerçekleştirildi.

İstanbul Altunizade’deki Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi’nin toplantı salonunda saat 13.00’te başlayan kurultay öncesi salonun girişine Eksen Yayıncılık standı açılırken 1 Mayıs’lara ait fotoğraflardan sergi açıldı. Sahnedeki ana pankartta “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!” şiarı yer alırken “Kıdem hakkımızı gasp ettirmeyeceğiz! Genel grev genel direniş!”, “Kıdem tazminatımızın gaspına, mezarda emekliliğe karşı, krizin faturasını ödememek için Sınıfa karşı sınıf! / MİB”, Yaşasın 1 Mayıs yaşasın sosyalizm!” şiarlarının yer aldığı pankartlar da salonun farklı noktalarına asıldı.

Kurultay Hatice Yürekli şahsında devrim mücadelesinde ölümsüzleşenler için saygı duruşu ile başladı. Sonrasında, katılanlar selamlanmarak açılış konuşması yapıldı.

“Emperyalist-kapitalist dünya düzeni krizlerle boğuşuyor. Kriz derinleştikçe savaş ve saldırganlık politikaları tırmanıyor. Burjuvazi egemenliğini koruyabilmek için tüm dünyada gerici ve saldırgan söylemlere sarılıyor. Onlar krizleri yaratıyor, faturasını bizlere kesiyorlar. Onlar savaşları çıkartıyorlar, zenginliklerine zenginlik katıyorlar, bizlere açlık, sefalet, kan, gözyaşı düşüyor” ifadeleriyle başlayan konuşmada, bu köhnemiş sistemin krizi derinleştikçe saldırganlığının arttığına vurgu yapıldı.

Milliyetçi-şoven-dinci gericiliğin tırmandırılması, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, taciz-tecavüzün yanı sıra, kıdem tazminatının gaspı, zorunlu BES planı, EYT sorunu gibi konular üzerinde duruldu. İşsizlik rakamlarının kriz ile birlikte son 10-15 yılın zirvesine tırmanarak 7,5 milyon kişiye yükseldiğine dikkat çekilen konuşmada, her gün 4 işçinin iş cinayetinde katledildiği 12 işçinin ise sakat kaldığı bir tablo olduğuna işaret edildi.

Krizleri yaratan sisteme karşıyız!”

“Bizler bugün buraya krizlerinin faturasını ödemeyi reddedenler olarak bir araya geliyoruz!Ancak şunu da unutmayalım: Bizler onların krizlerine değil, krizleri yaratan sistemlerine karşıyız. Krizleri aşmaları için kılımızı kıpırdatmayız. Krizlerinin faturası ödenmeyecek, ödemiyoruz! Bizler, kriz içinde olsunlar veya olmasınlar, kapitalist sistemin temel işleyiş yasalarına karşıyız. Emek sömürüsüne ve özel mülkiyete dayalı ücretli kölelik düzenlerine karşıyız” ifadeleriyle süren konuşmada; bu koşullarda sınıf mücadelesini yükseltmek, kapitalizmin çelişkilerini ortaya koymak, işçi sınıfını mücadeleye kazanmak için durmaksızın bir çalışma örülmesi gerektiği ifade edildi.

Kapitalist sömürü düzeni gerçeğini ortaya koyan ve iki ayrı sınıf gerçeğine işaret edilen konuşmada, bunun için “Sınıfa karşı sınıf” şiarının kullanıldığı belirtildi. Özel mülkiyeti kaldırmak, emeğin dünyasını, işçi sınıfının iktidarını kurmak için bu sınıf kavgasını büyütmenin gerektiğinin altı çizildi. Sermayenin ve demir yumruğu AKP iktidarının karşısına işçi sınıfını örgütlü bir güç olarak çıkartmaktan başka kurtuluşun olmadığı vurgulandı. Bunun için de fabrikalarda, sanayi havzalarında tabandan işçi sınıfının örgütlenmesi gerektiği dile getirildi. Sınıfın birlik içinde hareket etmesinin önemine dikkat çekilerek “Bu sömürü düzenini yıkmazsak, ücretli kölelik düzenine son vermezsek, işçi sınıfın iktidarını kurmazsak hiçbir kazanımımız kalıcı olmayacaktır” denildi.

“Bugün bize düşen görev, işçi sınıfını devrimcileştirmek, siyasallaştırmak ve bugün olduğu gibi öncülerini bir araya getirmektir. İşçi sınıfı ya devrimcidir, ya da hiçbir şey!” denildikten sonra, Kavel ve 15-16 Haziran direnişleri hatırlatıldı. Konuşmada işçi sınıfının bugüne kadar kazandığı her şeyi fiili-meşru mücadele hattı ile elde ettiği ifade edildi. Başta kıdem tazminatının gaspı planı olmak üzere sermayenin yıkım saldırılarına karşı bedel ödenerek elde edilen kazanımların korunması gerektiği söylendi.

Son olarak şu çağrı ile konuşma sonlandırıldı: “Önümüz 1 Mayıs, işçi sınıfının birlik-mücadele-dayanışma günü. İki sınıfın karşı karşıya geldiği kavga günü. 1 Mayıs’a bunu bilerek hazırlanacağız. Kurultayımızı daha güçlü bir 1 Mayıs için iyi değerlendirmeliyiz. Burada oluşturacağımız irade 1 Mayıs’ta alanlara yansıyacaktır. Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için, işçi sınıfını örgütlü bir güç olarak burjuvazinin karşısına dikmek için emeğimizi ortaya koyacağız. Tekrardan herkese sınıfa karşı sınıf kurultayımıza ‘hoşgeldiniz’ diyoruz ve ‘Sınıfa karşı sınıf!’ kavgasında omuz omuza yer almaya çağırıyoruz.”

Açılış konuşmasının adından “Krizin etkileri, taleplerimiz ve emeğin korunması mücadelesinin önemi” ve “Sınıfın örgütlenmesi ve önündeki engeller” başlıklı iki tebliğ sunuldu.

“Emeğin ‘korunması’ ve ‘özgürleşmesi’ mücadeleleri birlikte ele alınmalı”

“İşçi sınıfının toplumsal köleliği sermayenin egemenliği sayesinde gerçekleşir. Fabrikalar köleliğin en açık ve belirgin yaşandığı yerdir. Sermaye sınıfı daha fazla kâr için daha çok üretimi, daha çok çalışmayı işçilere dayatır. Bunun sonucunda işçilere sadece daha fazla yoksulluk ve işsizlik düşer. Aynı zamanda işçiler bedensel ve zihinsel çürümeye de maruz kalır” denilen ilk sunumda, Türkiye’de işçi sınıfının geçmiş mücadele örnekleri hatırlatıldı. Siyasallaşan sınıfa karşı 12 Eylül askeri-faşist darbesini hayata geçiren burjuvazinin son 30 yıldır işçi sınıfının haklarını gasp ettiği belirtildi. Sınıfın çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün daha da geriye gittiği söylendi.

Servet-sefalet kutuplaşmasının çok daha keskinleştiği, sınıfın sefalet ücretlerine mahkum edildiği hatırlatılarak ayrıca işçilerin kendilerine dayatılan fiziksel ve zihinsel çürümeden, yozlaşmadan korunmak için sömürüyü sınırlandırması, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadele etmesi gerektiği söylendi. “Gündelik mücadele ya da ekonomik mücadele kendi dar sınırlarında tutulmamalı, siyasal taleplerle beraber işlenerek ele alınmalıdır” denilerek aksi durumda kazanılan hakların bir sınıf olarak hareket eden burjuvazi tarafından geri alınabileceğine vurgu yapıldı.

Krizin faturasının işçi ve emekçilere kesilmesinin teşhiri ile süren sunumda, bunun karşısına “Krizin faturasını kapitalistler ödesin!” şiarıyla çıkılması gerektiğinin aciliyetine dikkat çekildi.

Emeğin korunması mücadelesinin, emeğin özgürleşmesi mücadelesi ile birlikte ele alınması gerektiği ve gerçek kurtuluşun buradan geçtiği belirtilerek şu talepler sıralandı:

- Krizin faturasını kapitalistler ödesin!

- Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!

- Her türlü dolaylı vergi (ÖTV-KDV) kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

- Yeni Ekonomi Programı (YEP) geri çekilsin!

- BES kaldırılsın!

- İşten atmalar yasaklansın!

- Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi!

- 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

- Herkese insanca yaşamaya yeten ücret!

Sınıfın örgütlenmesi ve önündeki engeller”

Kurultay “Sınıfın örgütlenmesi ve önündeki engeller (ideolojik-fiziki engeller, sendika bürokrasisi, taban örgütlenmeleri)” tebliği ile devam etti.

“Yaşadığımız dünyada çıkarları, değerleri birbirine zıt temel iki sınıf vardır: İşçi sınıfı ve burjuvazi” sözleriyle başlayan tebliğde tüm toplumsal zenginliklere el koyan burjuvazinin ulusal ve uluslararası düzeyde bir sınıf olarak örgütlü olduğu ve bu sayede diğer sınıfları sömürü ve köleliğe mahkum edebildiği ifade edildi.

“Geleceğin sınıfsız, sömürüsüz toplumunu kurabilecek yegâne güç ise işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının devrimci gücünün bilincinde olan burjuvazi, sınıfın her düzeydeki örgütlülüklerine saldırır. Örgütlenen veya örgütlenme eğilimi gösteren işçi bölüklerinin önüne ideolojik-fiziki birçok engel çıkartır” ifadeleriyle devam eden tebliğde bütün bunların işçilerin sınıf bilincini körelttiği, ‘kendisi için sınıf’ olmasına engel olduğu söylendi.

Devrimci bir sınıf hareketi yaratmanın önündeki engellerin bilince çıkarılması ve aşılması için izlenecek hattın belirlenmesinin önemine değinilerek birbirini besleyen bu ideolojik, fiziki engeller sıralandı. Sendikal bürokrasinin de bu engellerin bir parçası olduğu ve sınıf mücadelesini düzen sınırlarına hapsettiği söylenerek şöyle denildi:

Sınıfın örgütlenmesinin önündeki ideolojik-fiziki engellere ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin başarısı, güçlü örgütlülükler yaratmaktan geçer. Harekete geçme ve değiştirme ihtiyacı duyan işçilerin bir araya geldiği taban örgütlenmeleri, işçi sınıfının bilinç, mücadele düzeyi ve ihtiyaçlarına bağlı olarak çeşitlilik gösterebilir. Sınıfı örgütleme mücadelesi, öncelikle öncü-ilerici-devrimci işçilerin görevidir. Sınıf düşmanlarından, sendika bürokratlarından, reformist akımlardan medet ummak çare olmayacaktır.”

Greif İşgali ve Metal Fırtına örnekleri hatırlatılarak bunların, bahsedilen engellere ve sendikal bürokrasiye karşı taban örgütlülüğü ve fiili meşru mücadele hattı noktasında önemli deneyimler olduğu belirtildi.

“Burjuvazinin ideolojik-fiziki engellerine, sendikal bürokrasiye karşı bilinçlenen, dayanışmasını güçlendiren bir sınıfın siyasal güç olması zor olmayacaktır” denilen tebliğ şu ifadelerle sona erdi: “Sınıflar arasındaki mücadele gittikçe keskinleşiyor, dünyanın birçok ülkesinde işçi sınıfı harekete geçiyor. Önümüzdeki görev, oluşan mücadele potansiyelini işçi sınıfının sosyalizm programı etrafında bir araya getirmenin kanallarını açmak, rengi, cinsi, ırkı, dini ne olursa olsun köprüler kurmaktır. Deneyimler gösteriyor ki, her koşulda esas olan sağlam taban örgütleri kurmak, sınıf kitlesini bu örgütlerin hem karar alıcısı hem uygulayıcısı konumuna getirmektir.”

İkinci tebliğin ardından metal işçilerinin hazırladığı şiir dinletisi ile ilk bölüm sona erdi.

***

Verilen aranın ardından, İstanbul Anadolu yakasından işçilerin oluşturduğu tiyatro grubunun 1 Mayıs tarihini ve katledilen işçileri anlattığı tiyatro oyunu ile kurultayın ikinci bölümü başladı.

İşten atmalara ve işsizliğe sessiz kalmayalım”

Tiyatronun sonrasında sunum ve konuşmalarla kurultay devam etti. Bir işçi “İşten atmalar ve işsizlik” gündemli bir sunum gerçekleştirdi. Kriz dönemlerinde patronların devreye koydukları saldırılara yer verilen sunumda işçilere sömürü ve kölelik dayatan sermaye devletinin patronlara ise türlü peşkeş sunması teşhir dildi. Kriz gerekçesiyle yaşanacak işten atma saldırılarına karşı sessiz kalmamam ve mücadele etme çağrısı yapan işçi “Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Yasalar sermaye zenginleşsin, işçiler yoksullaşsın diye var”

Gebze’den bir metal işçisi patronlara sunulan teşvikler üzerinden yaptığı konuşmada sermayenin yasalarının kapitalistlere hizmet ettiğini ve işçilerin üzerinde bir sopa görevi gördüğünü belirtti. “Bu ülkede yasaları belirleyen egemen sınıftır” diyen işçi, vergilerin büyük çoğunluğunun işçi ve emekçilerden kesildiğini aktardı. Emekçilere daha fazla yoksulluk, yozlaşma dayatıldığını söyleyerek sadece 26 zenginin dünyanın geri kalanının servetine eşit bir serveti olduğunu söyledi. Savaş ve saldırganlık için 10.4 milyar TL ayrıldığını belirtti. Kurultaya katılan işçilerin bulundukları fabrikalarda ve sanayi havzalarında daha güçlü örgütlenmeler yaratmak için çaba harcaması gerektiğini vurgulayarak sözlerini sonlandırdı.

Genel gev genel direniş!”

Ümraniye’den bir işçi Yeni Ekonomi Programı üzerine bir konuşma yaptı. Yerel seçimlere ve Erdoğan’ın seçim gecesi sermayeye verdiği mesaja değinen işçi, 20 yıldır hayata geçirilen özelleştirmelere ve yıkım saldırılarına dikkat çekti. Kıdem tazminatının önemine ve zorunlu BES saldırısının yaratacağı yıkıma işaret eden işçi, bu saldırıları durdurmak için genel grev genel direniş örgütlemek gerektiğini ifade etti.

Güvencesiz ve esnek çalışma

Bir sağlık emekçisi, “Güvencesiz ve esnek çalışma” üzerine bir sunum yaptı. 1970’li yıllardan bu yana hayata geçirilen neoliberal saldırılara ve emeğin sömürüsüne değinilen sunumda, işçi sınıfının örgütlenmesinde yaşanan zayıflama sonucunda burjuvazinin bu saldırıları hayata geçirilebildiği belirtildi. “Esnek ve güvencesiz çalışma; sermayedarlar açısından az maliyetle, düşük ücretle, duruma ve ihtiyaca göre şekillendirilebilen, düzensiz, kuralsız, eğreti çalışma koşulları anlamına geliyor” diyen sağlık emekçisi, bu uygulamalar nedeniyle iş cinayetlerinin arttığından, çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle çalışanların intihar ettiğinden bahsetti. Esnek çalışmaya son verilmesi için mücadele taleplerini sıralayarak, bunları örgütlü bir şekilde 1 Mayıs alanlarında haykırma çağrısıyla sözlerini sonlandırdı.

Genç işsizliği vahim boyutta”

TÜİK verilerine göre işsizlik üzerinden yapılan sunum öncesinde konuya ilişkin hazırlanan sinevizyon izlendi. Devamında, işsizlik oranının son yılların zirvesinde olduğu ve genç işsizliğin bu rakamlar içerisinde belirgin bir yer tuttuğu söylendi. Ayrıca iş aramayanların TÜİK verilerinde işsiz sayılmadığı belirtilerek gerçek oranların çok daha vahim bir boyutta olduğu söylendi. İşsizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlara çağrı yaparak konuşma sonlandırıldı.

Dünya genelinde işçi ve emekçiler sokaklarda

Sonrasında, dünya genelinde yaşanan toplumsal ayaklanmaları ele alan bir konuşma yapıldı. Fransa’da haftalardır süren eylemler, Cezayir ve Sudan’da diktatörlerin devrilmesi, Hindistan’da 200 milyon işçi ve emekçinin greve çıkması örneklerinin aktarıldığı sunumda dünyanın birçok yerinde işçi ve emekçilerin sokaklara çıktıklarına dikkat çekildi. Lübnan, Haiti, İtalya, Meksika, Sırbistan, Fas, Amerika, Polonya vb. ülkelerde işçi ve emekçilerin yaptığı grev ve eylem örnekleri aktarılarak bu eylemlerin baskı, zor, sömürü uygulamalarına bir tepki olarak yaşandığının altını çizdi.

Devrimci, ilerici unsurların bu hareketlere yeterli etki edemediği oranda bu patlamaların istenilen sonucu yaratamadığı vurgulanan konuşmada, kitlesel patlamaların önünü alamayan burjuvazinin farklı adımlarla öfkenin hedefini saptırarak kendi düzenini koruduğu belirtildi. Konuşmada, işçi sınıfının gerçek kurtuluşunun sosyalizmde olduğu ve bunun için mücadele etmek gerektiği vurgulandı.

Sendikalar ve sendikal bürokrasi

Tuzla bölgesindeki işçi mücadelelerinin örnekleri üzerinden emeğin korunmasında sendikalar ve sendikal bürokrasi gerçekliğini ele alan bir sunum yapıldı. Sendikaların işçi sınıfının örgütlenmesi ve haklarını elde etmesi açısından önemine işaret edilirken sendikal bürokrasinin, sınıf mücadelesinin önünde nasıl bir engele dönüştüğüne dikkat çekildi.

Sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmenin gerekliliğine değinilen sunumda, sendikal bürokrasiye karşı sergilenen işçi mücadeleleri, örnekleriyle birlikte ele alındı. Greif ve Metal Fırtına örnekleri ile işçi demokrasisinin nasıl hayata geçirilebileceğinin altı çizildi ve öneriler sıralanarak sunum sonlandırıldı.

Endüstri 4.0 kimin için?”

Sonrasında yapılan konuşmada, Endüstri 4.0 ile birlikte kapitalizmin teknolojiyi kendi kârlarını büyütmek için kullandığı belirtildi. Aslında teknolojinin işçi ve emekçilerin yaşamını kolaylaştırabilecekken kapitalistlerin kâr hırsı nedeniyle işsizlik ve yoksulluk getirdiği belirtildi.

TAYSAD Organize Sanayi Bölgesi (TOSB) fabrikalarında kurultay hazırlığını yürüten işçiler adına yapılan konuşmada bölgedeki çalışma koşulları ve işçilerin karşılaştıkları saldırılar özetlendi. Örgütlenme ve direniş deneyimlerinde karşılaştıkları eksiklikleri bir deneyim olarak gördükleri belirtildi.

Kaynak işinde çalıştığını belirten işçi ayran talep ettiklerini ancak bu taleplerinin ‘psikolojik’ olduğu iddiasıyla reddedildiğini belirtti. Kadın işçilerin de taciz saldırılarıyla karşılaştığını belirten işçi yaşadıkları sorunlara karşı örgütlenmek gerektiğini ifade ederek sözlerini sonlandırdı.

Aygaz’dan bir işçi işten atılan 15 işçinin eylem yaptığını ancak sendikacıların saldırısına uğradığını anlattı.

Sefaköy’den bir tekstil işçisi ise Hatice Yürkeli’yi anarak sözlerine başladı. İhanetçi bir sendika şebekesinin yetkili olduğu bir iş yerinde çalıştığını belirterek işçileri nasıl kandırdığını anlattı. TİS sürecinde işçilerin taleplerini yok saydıklarından ve onları oyaladığından bahseden işçi, haber vermedikleri için toplantıya gelmeyen işçilerin suçlandığını aktardı. Yeni Greifler, Metal Fırtınalar yaratarak sendikal bürokrasinin ortadan kaldırılabileceğini belirtti.

1 Mayıs’ın tarihi üzerine sunum

Küçükçekmce’den bir sınıf devrimcisi, işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs üzerine bir sunum yaptı. 1 Mayıs’ın tarihsel gelişimine değinerek özü itibarıyla 1 Mayıs’ın iki sınıfın (işçi sınıfı ve burjuvazi) karşı karşıya geldiği bir gün olduğunu vurguladı. Dünyadaki 1 Mayıslar’dan, Osmanlı’dan günümüze bu toraklarda yaşanan 1 Mayıs’lara ve sermaye devletinin katliamlarına değindi.

1 Mayıs’ın sosyal siyasal taleplerin haykırıldığı mücadele günü olduğu ve bunun Taksim’de kutlanması gerektiğini söyledi. Sunum şu ifadelerle sona erdi: “1 Mayıs günü topyekûn alanlarda olmalı, sınıfımıza yakışır bir tutum sergilemeliyiz. Burada gerçekleştireceğimiz devrimci ve militan bir 1 Mayıs, tüm dünya işçi ve emekçilerine ışık olacaktır. Bunun sorumluluğunu taşıyoruz. Bu sorumluluğa uygun davranmalıyız. Üzerimizdeki sömürü sınırlansın değil, son bulsun istiyorsak eğer unutmayalım; ‘Dünya devriminin gelecek safhasında Türkiye proletaryası önemli bir yer işgal edecektir!’”

Sunumun bitiminde, kendi hazırladıkları pankartla sahneye çıkan Kızıl Afacanlar “Güzel günler göreceğiz” parçasını söyledi.

İşçilerle yapılan anketlerden yansıyanlar

Sonrasında, işçilerle gerçekleştirilen anketlerden yansıyan tabloya ilişkin bir sunum yapıldı. Ağırlıklı olarak metal işçilerinin katıldığı ankette işçilerin yüzde 85,5’inin aldıkları ücretle geçinemediklerini belirttiği aktarıldı. İşçilerin en önemli sorunları arasında ilk sırayı enflasyon-hayat pahalılığının aldığı, onun ardından ise iş güvencesi-işsizlik ve gelecek kaygısının geldiği belirtildi. İşçilerin tamamına yakını asgari ücretin düşük olduğunu söylerken krizin de önemli bir sorun olduğunu belirttikleri aktarıldı.

İstanbul’da Bakırköy 1 Mayıs’ına çağrı

Son olarak 1 Mayıs’a değinildi. Taksim’in işçi sınıfı açısından tarihsel bir anlamı olduğu için 1 Mayıs’ın burada kutlanması gerektiği belirtildi, ancak sendikaların ve sol güçlerin bugünkü tablosu ile yasaklanan bu alana çıkılamadığı söylendi. İstanbul’da Bakırköy’de kutlanacak 1 Mayıs’a Dikilitaş kolunda toplanılarak katılacağı belirtildi.

Kamu Çalışanları Birliği adına yapılan konuşmada, AKP’nin iktidara geldiği tarihten beri kamu alanında yapmak istediklerini 15 Temmuz darbe girişimi fırsatıyla hayata geçirdiği ve kadrolaşmayı büyük ölçüde başardığı söylendi. İhraç saldırılarına değinilen konuşmada, İstanbul’da 72 hafta süren direniş deneyiminden bahsedildi. Bu sürecin kamu emekçileri içerisinde yarattığı olumsuz etkilerden bahsedilerek KESK’in sürece güçlü bir müdahale edemediğini ve bu nedenle devletin direnişe yönelik saldırılarının püskürtülemediği belirtildi.

Tuzla’dan işçiler: Grev yasaklarına fiili grevlerle yanıt vermeliyiz

Tuzla’dan işçiler grev yasakları üzerine yaptıkları sunumda Erdoğan’ın açıkça dile getirmekten çekinmediği şekilde grevlerin yasakandığına dikkat çekti. Grev hakkının ciddi bedeller ve mücadeleler sonunda kazanıldığını ve AKP döneminde 17 grevin yasaklandığını hatırlatılan konuşmada, DİSK eski Genel Başkanı CHP milletvekili Kani Beko’nun “grev işsizliktir” söylemi üzerinden sendikal bürokrasinin zihniyeti teşhir edildi.

Grev hakkının Kavel işçilerinin fiili grevi ile kazanıldığı hatırlatılarak bugünkü yasak ve saldırılara karşı da fiili grev ve mücadele ile yanıt verilmesi gerektiği söylendi.

Sınıf içerisinde dinsel gericilik

Dinsel gericilik ve tarikatların işçi sınıfını zehirlemesi üzerine bir sunum yapıldı. Bu gericiliğin çatısının AKP iktidarı olduğu belirtilen sunumda dinsel gericiliğin işçi sınıfını mücadeleden nasıl alıkonulduğu örneklerle anlatıldı. Dinin, işçi sınıfına karşı burjuvazinin elinde etkili bir silah olduğu vurgulandı. Bu gericiliği, karanlığı parçalamak için işçi ve emekçilere sınıf bilincini anlatabilmenin önemine yapılan vurguyla sunum sonlandırıldı.

Çalışma koşullarının çürüme ve yozlaşmaya etkisi

Örgütlenmenin önündeki yozlaşma-çürüme engeli üzerine yapılan sunumla kurultay devam etti. İşçilerin sürekli uzun saatler çalışmak zorunda kaldıkları belirtildi. İşçilerin depresyona ve bunalıma girebildiği, dedikodu ve ispiyonculuk yapabildiği ifade edildi. Tacizden uyuşturucu kullanımına, hırsızlığa birçok yozlaşma örneğinin çalışma koşullarıyla birlikte yaygınlaştığı söylendi. Fabrikalarda bu yozlaşma ve çürümeye karşı başlatılacak örgütlenme çalışmalarında ilk talebin çalışma sürelerinin düşürülmesi olduğu vurgulandı.

Mesleki eğitim üzerine yapılan sunumda, eğitimin tamamen sermayenin çıkarlarına hizmet edilen bir kalıba sokulmak istendiği belirtildi. Ucuz ve nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanmak istendiği aktarıldı. Stajyer işçilik sorununa ve bu gençlerin örgütlenmesinin önemine vurgu yapıldı.

Kadın erkek el ele örgütlü mücadeleye”

Son olarak Esenyurt’tan kadın işçi söz alarak kadın işçilerin yaşadığı sorunları ele aldı. Kadın işçilerin daha fazla baskı ve sömürü ile karşılaştıkları ifade edilen konuşmada, kadın işçilerin örgütlenmesinin zor olduğu ancak örgütlendikten sonra sonuna kadar gittikleri üzerinde duruldu ve Greif İşgali’nden örnekler hatırlatıldı. Kadın işçileri örgütlemek için özel bir çaba harcanması gerektiğini söyleyen işçi, “Kadın erkek ele ele örgütlü mücadeleye” diyerek kadın işçilerin talepleri için 1 Mayıs’ta alanlarda olması gerektiğini vurguladı. Konuşma, kadın işçilerin kurtuluşunun sosyalizmde olduğu vurgulanarak sonlandı.

Kurulta, 1 Mayıs’ta 11.30’da Dikilitaş kolunda buluşma çağrısıyla noktalandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul