2018 yılını ekonomik darboğaz tartışmaları eşliğinde geride bıraktık. Doların yıkıcı ilerleyişi, üretimde kâr oranlarının düşmesinin yarattığı daralma, enflasyonun devlet verili kaynaklarda %20’yi geçmesi (gerçek durum daha da derindir), asgari ücretin açlık sınırı ile eşitlenip, yoksulluk sınırının altında kalması, işçi sınıfına dönük bilinçli, ileriye dönük saldırılar (kıdem tazminatının gaspı, BES'in zorunlu kılınması) ve işten atmalar... Liste uzun, liste ekonomik krizin küçük bir özeti...
Patronlar için hem korku, hem fırsat
Ekonominin daralması ile birlikte işçi sınıfına yönelik saldırılar artıyor. Kârdan zarar etmek bile sermayedarlar için korku dolu anların başlaması anlamına geliyor. Yıllar boyu sömürünün katmerlisini uygulayan, bizleri açlık sınırı altında çalıştırmayı sorun görmeyen, devlet teşvikleri ile büyüyenler; şimdi de kendi yarattıkları krizin faturasını işten atmalar ile bizlere kesmeye çalıyor. Ege bölgesi ve özellikle İzmir işten atma saldırılarının en yoğun yaşandığı alan olarak öne çıkıyor. Birkaç örnek ile yakın zamanda yaşanan işten çıkartma saldırılarını hatırlamakta fayda var.
Dyo 25 kişi, Ege Yıldız 30 kişi, CMS Jant üretimde duruş ve 40-50 kişi, Akdemir 25 kişi, Nuhoğlu İnşaat 900 işçiyi tazminatsız işten attı ve konkordato istedi, Soma Kömür 60 kişi, Yaşar Holding'e bağlı Pınar Süt 60 kişi işten çıkarıldı, yoğurt bölümü kapatıldı, Balçova termal otel 7 kişi, Aptiv (Delphi) Otomotiv küçülme kararı aldı. 700 çalışan işten çıkarıldı, Vestel'de 100'den fazla işçi atıldı, Ege Üniversitesi bünyesinde çalışan 450 personel gerekçesiz bir şekilde işten çıkarıldı.
“İnsan değil -hâşâ- bir yağmacı soyu bu”*
İşten atma saldırısı sınıfımızı topyekûn vuruyor. İşten çıkarılan işsizlik sorunu ile uğraşırken, fabrikada kalanlar aynı üretimi daha az kişi ile yapmaya zorlanıyor. İşten çıkarılan arkadaşlarımız aynı zamanda bizlere karşı bir sopa olarak kullanılıyor. Sermayedarlar ellerine işten atma kılıcını almış, savurmaktan geri durmuyor. Bu yağmacı soyuna karşı susmak, onaylamak dışında yapabileceğimiz çok şey var!
İşten atma saldırılarının arkasında yatan ve sermayenin hiç düşünmeden bu saldırıyı rahatça uygulamasının nedeni bizlerin örgütsüzlüğü ve sessizliğidir. Herhangi bir işten atma saldırısı karşında gerekli cevabı verecek örgütlenme birikimine sahip olmadığımızı bizler kadar, patronlar da biliyor.
Fabrikalar kale, birlikler umudumuz olmalı!
Her sayımızda birlikler ve fabrika zemininde örgütlenmenin öneminden bahsediyoruz. Artık bu ihtiyaç düne göre daha elzemdir. Aynı gemide olduğumuzu söyleyenler, bugün bizi gemiden atmakta sorun görmüyor. Aynı sorunu yaşayan, aynı işi yapan ve aynı sömürüyü yaşayan bizlerin birleşmesi önünde hiçbir engel yok. Sessizliğimizin oluşturduğu boşlukta istediğini yapan yağmacıları geri adım attırabileceğimiz tek yol bu. Bizi ayrıştıran ve düzenin sürekli kullandığı din, mezhep ve ulusal farklılıklarımızı bir kenara bırakıp sınıfsal kimliğimizi öne koymalıyız. İşsizlik, yoksulluk hepimizin sorunu ve kriz dönemlerinde daha yakıcı bir hale geliyor. Sınıf çıkarlarımız çerçevesinde yan yana gelmek, fabrikalarımızda birlik zeminlerini inşa etmek, iş güvencesi başta olmak üzere haklarımızı korumak ve geliştirmek adına tek çözüm yolumuzdur. Birleşmiş, sınıfsal çıkarları çerçevesinde yan yana gelmiş, bir kişinin sorununu kendi sınıfının sorunu olarak gören bir fabrika, artık bir kaledir. İzmir'de kalelerimizi inşa edelim, krizin faturasının bizlere ödetilmesine izin vermeyelim!
* Hasan Hüseyin Korkmazgil - Bıçak Kemikte
Ege İşçi Birliği Bülteni’nin Şubat 2019 tarihli sayısından alınmıştır...