İki milyar liralık servetleri ile Türkiye’nin en zengin 26. ailesinden biri olan ve ilk 500’de 3 şirketi ile servetlerine servet katan Kibar Holding bünyesindeki Posco Assan’da 90’ı aşkın işçi Birleşik Metal’de sendikalaştıklarından dolayı kapı önüne konuldu. Mart 2011 tarihinde, dünyanın en büyük dördüncü çelik üreticisi Güney Koreli Posco ve Kibar Holding ortaklığında kurulan Posco Assan TST Çelik Sanayi A.Ş. Türkiye’nin ilk ve tek soğuk haddeleme paslanmaz çelik üreticisi oldu. Kurulduğu ilk günden beri bulunduğu Ali Kahya halkı ve meslek odaları tarafından tepki ile karşılanan Posco Assan, bugün yine sendikalaşan işçileri kapı önüne koyduğundan dolayı aynı tepkilerle karşı karşıya.
İşçiler, verilen ikramiye sözlerinin tutulmamasından, sürekli dayatılan 16 saate varan mesailerden, düşük ücretlerden, iş kazalarından, yönetimin işçilere yönelik tavırlarından duydukları rahatsızlıktan dolayı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda 4 ay gibi kısa bir sürede örgütlenerek yetki alabilecek konuma geldiler. Fabrika yönetimi ise işçilerin sendikalaşma hakkını kullanmasına karşılık işçileri tazminatsız bir şekilde işten atarak saldırmaya başladı. Evvela 2 sendikalı işçi ile başlayan işten atma saldırısı gelinen süreçte bir işçi kıyımına dönüştü ve 90 işçi işten atıldı.
İşten atma saldırısına Birleşik Metal ve işten atılan Posco Assan işçileri kapı önünde yaptıkları çeşitli eylemliliklerle, şehir merkezinde ve mahallelerde yapılan bildiri dağıtımları ile karşılık veriyor. Gündem olmasından dolayı Kocaeli valisi Kibar Holding CEO’su Ali Kibar ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden işçiler kenilerinin lehine bir adım beklerken, işten atmalar artarak devam etti. İşçilerin durumuna dair açıklama dahi yapılmadı. Kolluk güçleri fabrika etrafını abluka altına alırken, içeride çalışan işçilere mesailer ve baskıcı bir çalışma ortamı dayatılıyor.
Bu saldırılar karşısına Birleşik Metal’in “mücadele” hattı ise her zamanki icazetçi ve yasalcı sınırların ötesine geçmiyor. Aksine, söylemleri iyice düzen politikasına ve çatlaklara oynayan bir muhtevaya bürünüyor. Çelişkilerin derinden hissedildiği ve işçilerin her fırsatta patronun karşısında dikilerek bir yol aradığı, patronların ise işçilerin en küçük hak taleplerine savaş ilan ettiği bir dönemde Birleşik Metal-İş Genel Örgütlenme Sekreteri Hami Baltacı “Biz kavganın tarafı değiliz” sözleri ile süreç karşısındaki tutumlarını daha ilk aşamada belli etti.
Adnan Serdaroğlu’nun Posco Assan önünde gerçekleştirdiği açıklamada sarf ettiği “Biz bu ülkenin hukuk sistemine hâlâ güveniyoruz. İşçilerin davalarının yeni yeni dairelerde, hukuksuz şekilde görüldüğünü bile bile söylüyorum, biz bu ülkenin hukuk sistemine güveniyoruz. ” sözleri ise Birleşik Metal-İş Sendikası’nın hangi noktaya geldiğinin güncel bir örneği oldu. Genel merkezin bu yaklaşım tarzına Kocaeli Şube Başkanı Telat Çelik ise daha popülist bir biçim ekliyor. NATO’nun yönettiği haksız bir savaşa, Kore savaşına gönderilen Türklere atıfta bulunarak “Biz sizi kurtardık 1950 yılında… Dedelerimiz sizin canınızı onların torunlarını işten atın diye kurtarmadı” türünden gerici-milliyetçi söylemlerde bulunmaktan geri durmuyor.
Sanki bu ülkede yıllardır ikiyüzlü politikalar sergileyen, her fırsatta işçilerin grev ve eylemlerini yasaklayan, Türkiye’yi patronlar için gül bahçesine çevren AKP iktidarı değilmiş gibi, AKP iktidarına bu “sorunun çözülmesi” için çağrılar yapılıyorlar.
Serdaroğlu’nun konuşmasının sonunda ettiği sözler ise Birleşik Metal’in geldiği yer açısından ibretliktir. Türk Metal veya şefi Pevrul Kavlak’ın ağızdan çıkan tümcelerden farksızdır. O skandal cümleler ise şu şekilde: “Sendika geldiği zaman sanki adamın elinden fabrikasını alacak. Bekaert’ten arkadaşlarımız var burada. Bakınız uluslararası bir firma. Dünyanın en önemli fabrikalarından biri haline geldi. Sendika ne zarar verdi o fabrikaya. Sendika işçilerin hakkını hukukunu korudu. Bugün üretimini de yükseltiyor yeni yatırımlarını da yapıyor. Hatta olmadı yeni bir fabrikada aldı burada. Bunlar hep sendikalaşmadan ve işçinin bundan duyduğu memnuniyete bağlı olumluluklardır. Burada da yapılacak olan budur. İyi sözleşme, iyi çalışma ortamı. Biz fabrikaları kapatmak için gelmiyoruz.”
Serdaroğlu ve temsil ettiği sendikal anlayış laf arasında “Bizim vereceğimiz mücadele fiili meşru mücadeledir” dese de gerçek tutum ve pratikleri bundan çok uzaktır. Bu son örnek kendilerinin işçilerin haklarını korumak, işçilerin haklarını geliştirmek, örgütlülüklerini güçlendirmek, emeğin korunma mücadelesine katkıda bulunmak gibi bir niyetten uzak olduklarını gösteriyor. Ki örnek olarak seçtiği fabrikada bizzat fiili meşru mücadele hattını seçen işçileri korumamış, temsilcilikten ve fabrikadan attırmıştır.
Türkiye işçi sınıfının üzerine çullanmış bir sermaye ve devlet gerçeği var. İşçi sınıfının son yıllarda giriştiği mücadeleler bu ağırlığı üzerinden atma eğilimini defalarca kez gösterdi. Hala da denemeye devam ediyor. Her fırsatta “biz bu ülkenin en devrimci sendikasıyız” demeden edemeyen Birleşik Metal bürokratları ise işçi sınıfının bu zapturapttan çıkışını kolaylaştırmıyor, önünü tıkıyor. Sendikaya hakim liberal-reformist siyasal anlayış, kendi dar çıkarları uğruna işçilerin mücadele eğilimlerinin önüne duvarlar örüyor.
İşçi sınıfının çıkış aradığı günümüzde, Birleşik Metal’e hakim anlayış ya da sendika yönetimine karşı aynı zemin üzerinden muhalefet eden kesimler bu arayışa merhem olmayacaktır. İşçi sınıfının, özelde metal işçisinin çıkış arayışı bu yasalcı/faydacı bürokrat takımını aşarak “sınıfa karşı sınıf” eksenine oturduğu oranda bir sonuç yaratacaktır. “Sınıfa karşı sınıf” tutumundan uzak kalmak ise işçi sınıfını düzene ve düzen içi politikalara götürecek, boynundaki kölelik zincirlerine yenilerini ekleyecektir.