Petrol-İş Aliağa Şube Genel Kurulu’na giderken başka bir sendika, başka bir sendikal hareket mümkün!

Genel kurul ya bu sorunları nedenleriyle birlikte tartışacak, ya da sadece “yeni bir yönetim sorunu” üzerine yoğunlaşarak alışkın olduğumuz türden bir toplantı olmanın ötesine geçemeyecektir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 02 Aralık 2017
  • 08:06

Bugün işçi hareketimizin en önemli sorunu mücadele kapasitesi açısından yaşadığı darlık ve bilinç düzeyinin mevcut geriliğidir. Bu darlık ve gerilik içerisinde hareketin parçalı yapısı ortaya çıkan anlamlı mücadele deneyimlerine rağmen bir türlü aşılamamaktadır. Bu tablo içerisinde ortaya çıkan mücadele örnekleri ya hiçbir kazanım elde edemeden kaybolmakta, ya da kısmi kazanımlarla geri çekilmektedir. Bu sonuçta sendikal hareketimizin içinde bulunduğu durumun çok özel bir rolü vardır.  Zira hâlihazırda sendikalar işçi sınıfının tek kitlesel örgütüdür. Ve işçi sınıfı yoğun saldırı dalgaları karşısında ekonomik haklarını korumak, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için yüzünü sürekli olarak sendikalara dönmektedir. Üstelik hemen her işçinin gelinen yerde sendikalara ve sendikal harekete karşı beslediği derin güvensizliğe rağmen. 

Türkiye sendikal hareketi uzun yıllara yayılmış derin bir kriz yaşıyor. 12 Eylül yenilgisi, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından toplumsal mücadelede yaşanan gerileme, gene bunlarla bağlantısı içinde sermayenin kolayca uygulama imkanı bulduğu neo-liberal politikaların sosyal devlet anlayışının tamamen sonunu getirmiş olması, istihdam biçiminde yaşanılan değişikliklerin sınıfın fiziki yapısında yarattığı parçalanma, ülkenin içinde bulunduğu siyasal atmosfer vb... Tüm bunların sendikaların yaşadığı krizle çok özel bir bağının bulunduğu şüphesiz bir gerçektir. Ancak yaşanılan krizin esas nedeni her biri kendi içinde çok önemli olan bu gelişme ve değişiklikler değildir. Sendikal hareketimizin bu değişim ve gelişmelere karşı politikalar üretememesi, dahası tam da bu gelişmelere yanıt vermek adına geliştirdiği politikaların yarattığı teslimiyetçi anlayıştır.

İş barışı ve sosyal diyalog ambalajında pazarlanan uzlaşmacılık, işçi sınıfının fiili mücadelesini esas almak yerine yasallık adına sıkışılan icazetçilik, sınıfın bağımsız çıkarlarının yerine geçirilen düzen içi siyasal çıkar hesapları, sendikalara hâkim kılınmış; işçi sınıfının öz örgütleri bir avuç bürokratın kendi istikballeri için, saltanat kurduğu yapılara dönüştürülmüştür. Kuşkusuz ki şu veya bu sendika içerisinde bu tablonun değiştirilmesi için mücadele yürüten kişi, grup ve anlayışlar mevcuttur. Aynı şekilde bazı sendikaların kendini bu bürokratik çürümenin dışında tutmak için çaba gösterdiği de söylenebilir. Ancak bu çabalar, devrimci bir eksenden, sınıf sendikacılığı ilkelerine dayalı bir programdan ve yeterli kararlılıktan mahrum olduğu ölçüde bir çözüm üretememekte, protestocu bir duruşun sınırlarını aşamayarak gerisin geri aynı tabloya eklemlenmek zorunda kalmaktadırlar.

Mücadeleci bir Petrol-İş ihtiyacı

Türkiye işçi sınıfının mücadelesinde özel bir yeri olan Petrol-İş Sendikası’nın mevcut durumunun bu genel tablodan çok farklı olmadığını kabul etmek gerekir. Püskürtülemeyen özelleştirme saldırısının yarattığı kırılma sürmekte, bazı şubelerde görünen üye kazanma çabalarına rağmen genel olarak sendikanın sınıf mücadelesi içindeki gerileyen tablosuna çözüm bulunamamaktadır. Bugün tam da sermayenin saldırılarının gemiyi azıya aldığı bir aşamada Petrol-İş genel merkez yönetiminin, bu saldırıların uygulayıcı durumundaki hükümetle özel ilişkiler içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Yoğunlaşan genel saldırılara ‘dostlar alıverişte görsün’ kıvamında karşı açıklamalar yapılmakta, işçi sınıfının birleşik mücadelesi örgütlemek için elle tutulur hiçbir çaba harcanmamaktadır. Kazanımlarımızı kolayca gasp etmenin aracı olarak kullanılan OHAL’e sadece görünürde karşı çıkılmakta, işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına seyirci kalınmaktadır.

Başta TPAO olmak üzere süregiden özelleştirme politikalarına karşı işçinin öz gücüne dayalı eylemler örgütlemek yerine ‘bakan randevularından’ medet umulmaktadır. Bir kısmı bağıtlanan bir kısmı ise devam eden toplu sözleşme süreçlerinde yaşanan ekonomik kriz ve bundan kaynaklı alım gücümüzdeki reel kayıplar görmezden gelinmekte, sanki olağan bir durum varmış gibi gerçekte tek basamaklı kalan ücret artışlarına dayalı sözleşmeler başarı olarak sunulmaktadır. Ege Gübre gibi oldukça tartışmalı olan grev ve direniş süreçlerine ilişkin ne muhatap işçilere ne de üyelere doyurucu açıklamalar yapılmamaktadır. Bu hali ile Petrol-İş, Türkiye sendikal hareketine hakim icazetçi-uzlaşmacı sendikal anlayışın bir parçası durumundadır. Sendikal yönetimlerdeki bürokratik kastlaşma derinleşmekte, olduğu kadarıyla tabanın söz ve yetki ve karar sahibi olduğu mekanizmalar tamamen işlevsiz hale getirilmektedir. Uzatabileceğimiz bu listeden görülebileceği gibi Petrol-İş Sendikası mevcut hali ile Türkiye işçi sınıfına hakim uzlaşmacı-icazetçi anlayışın güçlü bir parçasıdır. Ve bugün ihtiyaç bu tablonun değişmesi için neler yapılabileceğinin tartışılması,  tartışmanın sonuçlarına dayanarak tabloya güçlü bir müdahalede bulunulmasıdır.

Genel kurul anlamlı bir başlangıç olmalıdır

2 Aralık günü gerçekleşecek olan Aliağa şube genel kuruluna tüm bu tablo içerisinde özel bir görev düştüğü açıktır. Genel kurul ya bu sorunları nedenleriyle birlikte tartışacak, ya da sadece “yeni bir yönetim sorunu” üzerine yoğunlaşarak alışkın olduğumuz türden bir toplantı olmanın ötesine geçemeyecektir. Şu ana kadar delege seçimlerinin geride kalmasına ve ortaya somut olarak 2 liste çıkmasına rağmen geçtik sınıf hareketinin ve sendikal hareketin genel sorunlarının tartışılması, henüz şubenin doğrudan taraf olduğu iç süreçlerin bile gereğince tartışıldığı söylenemez. 

Oysa yalnızca yakın dönemde “FETÖ” operasyonları gerekçesiyle onlarca işçi işten atılmış, buna karşı yapılan eylem bir sonuç almadan sona ermesine rağmen konu ortada bırakılmıştır. Star işçilerinin Petkim’e geçirilmesine karşı dört gün süren eylemler genel merkezin “katkılarıyla” sönümlendirilmiş, işçilerin tepkisine rağmen bu sürecin muhasebesi gereğince yapılmamıştır. Tüpraş ve Petkim işyerlerinde sözleşme süreçleri işçilerin eylemlerine sahne olurken, Petkim sürecinde patronların YHK şantajına boyun eğilmiştir. Gerek bu konularda gerekse  3 yıllık sözleşme, sermayenin istihdam biçiminde ve çalışma rejiminde gerçekleştirmek istediği bilinen değişikler, gerekse sendikal işleyişin demokratikleştirilmesi için ne tür öneriler olduğuna dair tartışmalara pek rastlanmamaktadır. 

Taşeronlaştırma uygulamaları daha geçen ay 4 arkadaşımızın hayatına mal olmuşken ve sendikanın bu konuda ortaya yeni bir eylem programı koyma gereği açıkken, tarafların bu yönlü bir hazırlığı olduğuna dair bir ibarede bulunmamaktadır. Kim neden ve ne için delege olmuştur? Ne için temsilci veya başkan olmak istemektedir? Bu genel kurul, imzalanan ve geçmişten de önümüzdeki dönemin en önemli sözleşme maddelerinden biri olacak olan 3 yıllık sözleşme süresi karşısında şimdiden bir mücadele dinamizmi çıkarabilecek midir? Bu genel kurul Tüpraş’ta 4 arkadaşımızın yaşamını yitirdiği “kaza”nın asıl mimarı olan taşeron düzenine karşı mücadele için gerekli kararları alabilecek midir? Genel kurul OHAL adaleti gösterilerek işlerinden olan işçi kardeşlerimizi işe geri aldırmak için neler yapacaktır? Bu sorulara yanıt aramak genel kurulumuzun yapacağı en önemli işlerden biri olmak zorundadır.

“Hele bir seçilelim” mantığıyla mevcut tablodan çıkılamaz. “Hele bir seçilelim, mücadele programını sonra oluştururuz” yaklaşımının başarılı olma şansı zayıftır. Zira en mücadeleci program bile ancak tabanın ortak iradesinin ürünü olarak oluşturulursa gerçek rolünü oynayabilir. “Hele bir kazanalım” “iyi niyetiyle” kendi başına seçimleri hedeflemek, tabanı sendikanın asıl sahibi olan işçileri bu tartışmalara dahil edememek, birilerin bıraktığı koltuğa başkalarının oturması dışında pek bir anlam ifade etmeyecektir.

Seçimlerde belirleyici olan, hemşerilik, arkadaşlık bağı, aynı parti üyesi olma veya üniteciliğe göre yapılan ayrıştırıcı gruplaşma olmamalı; yeni bir yönelim ve buna dayalı yeni bir mücadele programı etrafında kenetlenerek genel kuruldan çıkılmalıdır. Mücadelenin, Petrol-İş Sendikası’nın, sınıf hareketinin sorunları tartışılmalıdır. Buna uygun örgütlülük biçimleri ve işleyişi konuşulmalıdır. Bu bağlamda sorunları aşma iradesi gösterilirse genel kurul yalnız Aliağalı işçiler için değil, başta bölge işçi sınıfı olmak üzere tüm işçi sınıfı için anlamlı bir başlangıç olacaktır.

Uzlaşmacı, işbirlikçi sendikacılık değil fiili meşru anlayışa dayalı sınıf sendikacılığı için “Söz yetki karar hakkı tabana.”

Düşük ücretlere, taşeronlaştırma, işten çıkarmalara, kazanılmış hakların gaspına, kötü ve sağlıksız çalışma koşullarına karşı topyekûn mücadeleye! İşyeri komiteleri kurulsun; esas karar organı kabul edilsin.

Sendikacıların maaşı ortalama işçi ücretini geçmesin, tabana yöneticileri geri çağırma hakkı tanınsın. Tüm bunlarla ilgili gerekli tüzük değişiklerinin  yapılması ve ilgili yasaların değiştirilmesi için Petrol-İş genel kuruluna öneride bulunulsun…

Petrokimya İşçileri Birliği