KHK ile ihraç edilen emekçilerin yaşantısını konu alan kısa film ‘Tebeşir’in galası 24 Kasım’da Taksim’deki Aynalı Geçit’te yapılacak. Saat 18.30’da İstanbul Kadın Orkestrası’nın dinletisinin ardından 19.00’da filmin gösterimi yapılarak söyleşi gerçekleştirilecek.
İhraç edilen emekçilerin yaşadıklarına işaret eden, rüyalarına kadar hayatlarını değiştiren bu süreci yazdığı senaryo ile kısa filmle ilgili 72 hafta boyunca “İşimizi geri istiyoruz” diyerek Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda direnen ve bu kısa filmde emeği geçen Özge Astan, Aynur Barkın ve Seher Darılmaz ile filme dair görüşlerini ve ihraç saldırısıyla birlikte bugün yaşamlarında nelerin değiştiğini konuştuk.
“Bu film bizim duyulmayan sesimiz olsun istedik”
Öncelikle tebeşir filminin neyi anlattığı, öne çıkan noktaları hakkındaki sorumuza Özge Astan şu yanıtı verdi: “Tebeşir filmi bir inat ve umut filmi. Mekan bir odası sınıfa çevrilmiş bir ev, karakter kanun hükmünde kararname ile işinden atılmış bir öğretmen… Hem inatla öğretmenlik mesleğini sürdürmeye çalışıyor, hem de haftalardır bir meydanda kendisi gibi KHK ile işlerinden atılan dostlarıyla direnerek onurunu korumaya çalışıyor. Yani bizim hikayemiz.”
Özge Astan, ‘Tebeşir’ filmini çekme fikrinin nasıl ortaya çıktığı ve bu filmi çekerken ve hazırlarken yaşadıkları ve hissettikleri ile ilgili ise şunları dile getirdi: “Belgesel Sinemacılar Birliği’nin STK’lara yönelik Etkin Video Kullanımı atölye çalışmasına katılmıştım. Burada senaryo yazımı, bütçelendirilmesi, film çekim teknikleri ve etkin video kullanımı üzerine sunumlar vardı. Bir haftalık kampın ardından bizden bir senaryo yazmamızı istediler. Bizim yazdığımız senaryo BSB tarafından çekim desteği hakkı kazandı. Biz de Aynur ile birlikte çekimlere başladık. Bu film bizim duyulmayan sesimiz olsun istedik. Onlar bizi işlerimizden atıp, itibarsızlaştırmak isterken biz varız deyip görünür olmak istedik.”
“Biz sadece işlerimizden atılmıştık hayatın kendisinden değil”
Kamera arkasında bu filmin çekimlerini yaparken neler hissettiniz, direnişçi bir emekçi olarak kendi yaşantınızı kayda almak nasıl bir duygu yarattı?” diye sorduğumuz Aynur Barkın ise; “İhraç edilmiş olmak bizim için yeni bir hikâyenin başlangıcıydı ve önemli olan bu hikayenin nasıl yazılacağında saklıydı. Bizler yani direnişi seçenler gerçeği alanlarda insanlara anlatırken sadece sokaklarda değil her alanda anlatmak gerektiğini düşünerek Özge’nin açtığı yolda girdik bu filmin içine. Üretmek bizi daha güçlü kılacağı için… Ve çekimler sırasında şunu bir kez daha fark ettik ki; biz sadece işlerimizden atılmıştık hayatın kendisinden değil. Direnişçi öğretmenlerdik, direnişçi kameraman direnişçi yönetmen olduk. Bilmediğimiz bir işin içine girmiştik ama anlatılacak bir hikâyemiz vardı ve anlatmalıydık” yanıtını verdi.
“Sözümüzü her platformda dile getirdik, getireceğiz”
Tebeşir filminde emeği geçen direnişçilerden Seher Darılmaz film hakkında şunları ifade etti: “Kısa film çekmek zordur. Söylemek istediğinizi en kısa sürede söylemek zorundasınız.
Özge bu konuda kısa süreli bir kurs aldı. Gördüğü rüya da bu filmin oluşması fikrinde etken oldu sanırım. Çok emek verilmiş bir iş çıktı ortaya bizleri anlatan.”
Görsel Sanatlar Öğretmeni olan Darılmaz, Özge Astan’ın rüyalarına kadar sirayet eden saldırıları resme dökerken hissettiklerini ve yaşadıklarını ise şu şekilde anlattı: “Filmin rüya sahnesini benim çizmemi istedi. Kabul ettim ama Özge’nin istediği ya da rüyasını tam olarak ifade edememekten korktum. Çalıştım günlerce. Uzun süre elime kalem almayışımın telaşı da vardı. Rüyasını anlattı bana. Ben çizimleri yaptım. Beğendiği figürler üzerinden çalışmaya başladık. İlk defa böyle bir projenin içinde yer alıyor olmam, emeği geçenlerin çoğunun ihraç öğretmen olması filme daha çok anlam kattı. Yani amatör ruhla derdimizi anlatmaya; özünde Özge’nin ihraçtan sonra yaşadığı duygu durumlarını izleyenlerin hissedebileceği bir direniş filmi ortaya çıktı.
Yaklaşık iki yıldır KHK ile ihraç edilmiş kamu emekçilerinin sesini duyurmaya çalıştık. Bu oturma eylemi oldu, belgesel oldu (Hakikâtin Gücü) konserler oldu, basın açıklamaları oldu. Film gösterimi ile devam edecek. Bizler yapılan bu hukuksuzluklara söyleyecek sözümüzün olduğunu her platformda dile getirdik, dile getireceğiz. Ta ki işimize geri dönene kadar.”
“Hayatımın altını da üstü kadar sevdim”
KHK ile ihraç edildikten sonra 72 haftalık bir direniş sürecinin ve ihraç saldırısının hayatlarına etkileri ve filme yansıması hakkında ise Özge Astan şu yanıtı verdi: “Bütün düzenimiz bozuldu. Hayatımız alt üst oldu. Ama ben hayatımın altını da üstü kadar sevdim. (Şems Tebrizi de bunu kastetmiştir sanırım) Sonunda bir hikayemiz, bir filmimiz oldu. Bizi sindirmek isteyenlere inat meydanlara çıkıp haykırdık. Korkularımızla yüzleştik. Direnişten ve birbirimizden güç alarak bu süreçte ayakta kaldık.”
“İhraç edilmek hayattaki rollerimizden eksilmek anlamına gelmiyor”
Aynı soruya Aynur Barkın’ın verdiği yanıt ise şu şekilde: “Bizler 72 hafta boyunca gerek çekimlerin yapıldığı Bakırköy direniş alanında gerekse de Kadıköy ve Kartal’da emeğimizin hakkını savunduk. Hep söylediğimiz bir şey vardı bu alanlarda: ‘yaratmak istedikleri korku iktidarına teslim olmayacağız’ bunu için sokaklardaydık ve bunun için çekildi bu film. Direniş alanlarının sesiyle…
İhraç edilmek hayattaki rollerimizden eksilmek anlamına gelmiyor. Sanırım insanların en büyük korkusu bu. Ben hâlâ bir öğretmenim. Okulda ders veremiyorum belki ama öğretmeye, öğretmenlik yapmaya devam ediyorum. Elbette ki kolay bir süreç değil yaşadıklarımız. Ama alana çıkarak, direnerek ayakta kalmayı öğrendik biz. Hayatın her alanında kendimizi var etmek zorundayız çünkü. ‘Ağaç kökü yesinler’ diyenlere inat o ağacın kendisi olmak için…”
Seher Darılmaz ise “100 binlerce insan bir anda işini kaybetti nedeni bilinmeksizin ve toplumda itibarsızlaştırma, maddi olarak çalışamama, yani sivil ölüm.
Ben bu süreçte diğer ihraç edilmiş arkadaşlarımla bir araya gelerek sesimizi duyurmaya çalıştık. Bu günler geçecek ve bizler başımız dik bir şekilde işimize, öğrencilerimize kavuşacağız” yanıtını verdi.
“Bu film bir direniş öyküsüdür ve direniş tarihinde yerini alacaktır”
Son olarak 24 Kasım’da galası yapılacak film için Özge Astan şu çağrı ile sözlerini sonlandırdı: “Filmimizin galası 24 kasım ‘öğretmenler gününde.’ Bu tarihi seçmemiz biraz ironik. 1980 askeri darbesinden sonra binlerce öğretmeni işinden atan, sürgünlere, hapishanelere yollayan rejim hemen akabinde 24 Kasım 1981’i öğretmenler günü ilan etmiştir. Bugün de durumun pek farklı olmadığını görüyoruz, yaşıyoruz. ‘Ve bizim kutlayacak bir günümüz yok’ diyoruz. Ve sizleri filmimizin galasına bekliyoruz.”
Aynur Barkın da “Bir hikayemiz var. Görmek, duymak, bilmek isteyenleri ortak olmaya bekliyoruz” çağrısında bulundu.
Kezban Seher Darılmaz ise “Filmde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bu film bir direniş öyküsüdür ve direniş tarihinde yerini alacaktır” ifadeleriyle sözlerini sonlandırdı.
Kızıl Bayrak / İstanbul