Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
Bundan 106 gün önce yola çıktık. Birliğimizin gücüne dayanarak, Kaveller’in ruhunu kuşanarak şalteri indirdik, fabrikamızı işgal ettik. İnsana yakışır şartlarda çalışmak ve yaşamak istedik. Kölece çalışma koşullarına hayır dedik.
Asla sadece kendimizi düşünmedik. Kendimizi düşünseydik bize vaadedilen koltukların peşinden gider, Rıdvan Budaklar gibi o koltuklarda bir ömür boyu otururduk. Sadece kendimizi düşünseydik taşeronlardan bize ne deyip sırtımızı döner işimize bakardık. Sadece kendimizi düşünseydik başkaları gibi zorluklarla karşılaştığımızda ilk fırsatta bu zorlu yoldan vazgeçerdik.
Ama biz, sadece kendini düşünen, arkadaşına ve işçi sınıfına sırtını dönen ahlaksızlardan değildik. Kurtuluşun tek başına olmadığını bilen işçilerdik. İşçi sınıfımızın değerlerine sadık kaldık, tereddüt göstermeden ileri atıldık. Bu kavgada başta ne diyorsak arkasında durduk, nasıl başladıysak öyle devam ettik. En önde yürümeyi, bedel ödemeyi göze aldık. Bedel ödeme zamanı geldiğinde de ödemekten kaçınmadık. Kendimiz için değil sınıfımız için direndik.
Hiç pişman olmadık. Mücadelemizden dolayı mutlu ve gururluyuz.
Yürekleri körelmiş, vicdanları cüzdanlarından ibaret olanlar elbette bizi anlayamazlardı. Anlamadılar da. Onlardan anlamalarını beklemiyorduk ama, daha en başında ihanetin hançerini sırtımıza vurdular. Bir kez de değil. Hemen her aşamada sınıfına yabancılaşmış ağa ve bey takımıyla boğuştuk. Biz onlara gölge etmeyin başka ihsan istemez derken onlar, sınıf düşmanlarımızın safına geçip tüm maharetlerini bize karşı sergilediler. Sınıf düşmanlarımız da hep onları siper aldı. İşte böylelikle de her anı zorlu bir kavganın içinde bulduk kendimizi. Yine de diz çökmedik, aman dilemedik kararlıca yürüyüşümüzü sürdürdük.
İhaneti en kirli yüzünü gördük yine de şaşırmadık. Çünkü onları iyi tanıyorduk, hazırlıklarımızı da zaten ona göre yaptık. Ama sadece ihanetle boğuşmadık. Aynı zamanda ruhunu bürokrasiye teslim etmiş, onunla sarmaş dolaş olduğu halde devrimcilik taslayan DİSK bürokratları da bize sırt çevirdiler. Bizim bürokratizme ve yasalcılığa prim vermeyen gözüpekliğimiz karşısında korkuya kapıldılar. Düzenden ve giderek Budaklar’dan yana saf tuttular. Ellerinde tuttukları sınıfımıza ait imkanları bizden esirgediler, üstüne ihanete kol kanat gerdiler. Görev ve sorumluluklarına sahip çıkmadıkları gibi bizi de oyaladılar. Böylelikle de ihanet şebekesinden de utanç verici bir teşekkür aldılar.
Direnişimiz onların maskelerini indirdi. DİSK’in içerisine düşürüldüğü içler acısı durumu gözler önüne serdi. Kaveller, Derbyler, Paşabahçeler, 15-16 Haziranlar’ı yaratan devrimci işçilerin canı ve emeği üzerinde yükselen DİSK’in bu bürokrat takımı tarafından nasıl da içinin boşaltıldığını açığa çıkardı.
Yine sendikal demokrasinin bu bürokratlar tarafından nasıl da bir oyuna çevrildiğini gösterdi. Bunlar sözde işçilerin söz hakkına sahip olduğu ama gerçekte her şeyin kendileri tarafından belirlendiği bu oyuna ortak olmamızı istediler. Biz reddettik. Taban iradesine dayalı komitelerimizi kurup, yüzlerce işçinin katıldığı gerçek bir demokrasiyle kararlarımızı aldık. Onlar bunu doğal olarak kendilerine tehdit saydılar ve gelecekleri için dehşete kapıldılar. İşçilikten başka her işi yapan kravatlı başkanların patronluk yaptığı sendikalarımızda, biz işçilerin düşünce ve iradelerine zerrece değer verilmediğine tanık olduk.
Mücadele gücü ve takatinden yoksun bir DİSK ile karşılaştık. Neredeyse son 30 yılının en büyük eylemini gerçekleştiren ve bunu da büyük bir özveriyle yapan üyesi olan işçiler karşısında kılını kıpırdatmayan bir DİSK’le karşılaştık. Yöneticileri böyle bir işçi direnişi karşısında sırtlarını dönerken, Budaklar gibileri de onlara göz göre göre ihanet ederken bunu “sendikal disiplin” adına sineye çeken, ortak olan, bunu mazeret yapan bir anlayış ve kültürle karşılaştık.
Böyle bir yapıda Rıdvan Budak gibi çürümüş ağaların yaşaması bizi şaşırtmıyor. Çünkü tabandan bağımsız işçi hareketine ve örgütlenmesine kapıları kapalı olan, onlarla aynı ortamda yaşamaktan sıkıntı duymayan bir örgütlülükte Rıdvan Budaklar çok olur. Bunun için Budaklar’ı temizlemek yetmez, asıl olarak onları üreten bu toprağı değiştirmek gerek. Bu toprağı değiştirmek ise ancak tabandan örgütlenmiş ve sendikalarını yönetme iradesine sahip işçilerin eseri olacaktır. Bunu biz başaracağız.
Bu süreçte ihaneti ve dost bildiklerimizin bizi yalnız bıraktıklarını gördük ama aynı zamanda da büyük bir destek ve dayanışmaya da şahit olduk. Ülkenin pek çok köşesinden emekçi arkadaşlarımız, ilerici ve devrimci dostlarımız direnişimize destek vermek için seferber oldular. Bu kadarla da kalmadı sesimiz sınırları aşarak pek çok ülkeden yankı buldu. Tüm dostlarımıza yürek dolusu teşekkür ediyoruz. Sağolsunlar, varolsunlar.
İşte böylelikle yüzlerce işçinin katıldığı ve geceli gündüzlü sürdürdüğü işgal fabrikasında, canlı bir kolektif bir yaşam örgütleyebildik. Yemek, barınma, iç yaşam vb. gibi konularda hemen hemen hiçbir sorun yaşamadık.
Dayanışmanın büyük gücünü arkamıza aldık, yüzlerce işçinin katıldığı ve söz-karar hakkına sahip olduğu gerçek bir demokrasi ile büyük bir mücadele gücü ve enerjisi yarattık. Öyle ki iki ay boyunca yaptıklarımızı, işçi aidatlarıyla büyük servetlerin üzerinde oturan pek çok sendikanın yapamayacağına eminiz.
İşte bunu yarattığımız gerçek işçi demokrasisine borçluyuz. Yüzlerce işçinin dahil olduğu bu demokrasinin direnişimizin en büyük kazanımlarının başında olduğunu düşünüyoruz. İşçilerin söz ve karar hakkına sahip olduğu, ürettikleri gibi yönettikleri, sözde değil gerçekte bir işçi demokrasisi örneğiydi bu.
İşte bu demokrasiden aldığımız güçle direniş ateşimizi başta Greif’in diğer fabrikalarının önü olmak üzere İstanbul’un pek çok bölgesine yaydık. Hadımköy’den çıkıp Sultanbeyli fabrikasına girdik. Engelleri aşıp saatler boyunca fiilen üretimi durdurduk. Sadece bu dahi işçi sınıfımızın tarihinde olmayan bir büyük eylemdi. Öte yandan sayısız eylem yaptık. İstanbul’un her köşesini eylem alanına çevirdik, Boğaziçi köprüsünü kestik, Amerikan Büyükelçiliği’ne gittik, Taksim’de, Kadıköy’de yürüyüş ve basın açıklamaları yaptık, işçi sınıfı hainlerinden hesap sormak için imza kampanyaları örgütledik.
Bu büyük mücadelemizde sayıları az olsa dahi Greif’in emekçi kadınları ise büyük bir görev üstlendi. En önde yürüdü ve direnişi sonuna kadar sürdürme iradesini de gösterdi. Geif’in emekçi kadınları onurun ve direncin örneği oldular.
Sınıf düşmanlarımız günler boyunca büyük bir korkunun içerisinde kıvranıp durdular. Onları soluksuz bıraktık. Böylelikle kendi davaları için birleşen ve sorumluluk alan işçilerin neler yapabileceğini gösterdik.
İşte böylesine yürekli ve her anı büyük mücadelelerle dolu bir direnişi kendi talepleri yönünden kazanmak fazlasıyla mümkündü. Bu olanağa en başından işgal eylemimizin polis operasyonuyla bitirildiği aşamaya kadar fazlasıyla sahiptik. Ama bu sonuca ulaşmamız mümkün olamadı.
Çünkü sadece tek bir patronla değil, gerçekte Amerikan emperyalizmine ve onunla tam bir işbirliği içerisindeki sermaye sınıfı ve devletiyle mücadele ettik. Bu güçler Greif patronunun arkasında birleşti ve bize karşı tam bir cephe oluşturdular. Şubat ayı içerisinde Greif CİO’sunun Türkiye’ye gelerek ekonomi bakanı Nihat Zeybekçi ile görüşmelerinde ekonomi bakanı bu direnişi bitirmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylemişti. Karşımızda emperyalizmin ve onların işbirlikçilerinin aklını, enerjisini ve gücünü gördük. Bunlar gerçekte son derece makul olan taleplerimizi karşılamak yerine, eylemimiz işçi sınıfına örnek olmasın, sömürü düzenlerinde bir gedik açılmasın, taşeronluk sistemi çökmesin diye bizi ezmeye yöneldiler.
En sonunda gece yarısı polis operasyonuna da başvurdular. Üzerimize savaşa gelir gibi geldiler. Büyük bir zorbalıkla üzerimize çullandılar, işgalimizi kırdılar. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir zaman onlara boyun eğmedik. Önden yaptıkları tehditlere, saldırılara ve satın almalara rağmen hayatlarında hiç polisin vahşi yüzünü hiç görmemiş onlarca arkadaşımız, barikatların arkasında dik durma yürekliliğini gösterdi. Öncesinde söylediğimiz gibi polis zoruyla, ellerimiz kelepçeli ama başımız dik fabrikadan çıkarıldık.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen günler boyunca direndik. Nice zorluklara göğüs gerdik, soğuk, yağmur çamur, TOMA’lı saldırılar bizi yıldıramadı. Ancak ihanet ve ihanete kol kanat geren bürokratlar buna rağmen oyun oynamayı sürdürdüler ve bir kez daha sermayenin yardımına koştular.
Öte yandan bu aşamada dahi emek dostlarımızdan azımsanmayacak derecede büyük bir dayanışma örgütlenmesine rağmen, sınıfımızın desteğini alamadık.
İşte bu koşullarda sonuna kadar, gücümüzün son damlasına kadar direndik. Belki baştan koyduğumuz hedeflerimize ulaşamadık, ama yine de dediğimizi yaptık. Ya taleplerimizi kabul edecekler ya da kapatıp gidecekler dedik. Taleplerimizi kabul etmediler, ama tabelalarını indirmek, fabrikayı kapalı tutmak zorunda kaldılar. Direnme iradesini gösterenlerin tazminatlarını vermeyerek cezalandırmaya kalktılar, ama direnişimiz onlara geri adım attırdı ve haklarımızı söküp aldık.
Başımız dik, vicdanımız rahat, gururlu ve mutluyuz. Çünkü on yıllar boyu işçi sınıfımıza giydirilen deli gömleğini yırtıp attık. Yasalcı-icazetçi bürokratların saltanatını sarstık. Sömürü cehenneminden bir çıkış yolunun olduğunu gösterdik. Yeni bir mücadele geleneği, kültürü ve değerler sisteminin ilk taşlarını döşedik. Yeni bir yol açtık. İşte bunun için bizim direnişimizle birlikte işgal ve direniş ateşi sınıfımız içinde yayılmaya başladı. Bugüne kadar patronlar tarafından hiçe sayılan, yasalarla eli kolu bağlanmak istenen işçi kardeşlerimiz, işgal ve direniş yoluna başvurmaya başladılar. Zentiva, Seyitömer, Karşı, Yatağan, Anteks fabrikalardaki işçi arkadaşlarımız yaptıklarıyla bizi onurlandırdılar. Aynı şekilde öğrenci genç arkadaşlarımız da üniversitelerinde işgal bayrağını yükselttiler. Böylelikle yasalcılık ve pazarlıkçılığı mücadele olarak satanların devrinin geride kaldığı, işçi sınıfına hep kaybettirenlerin yolun sonuna geldiği görülüyor.
Soma’daki işçi katliamı ise bu çürümüş ve yozlaşmış bürokratik sendikal düzeninin artık yıkılmak zorunda olduğunu kanıtladı. Bu vesileyle Soma’daki işçi katliamının sorumlularından hesap soracağımızı, işçinin sırtına kene gibi yapışmış olan sendika ağalarından kurtulmak için dişimizle tırnağımızla mücadele edeceğimizi duyuruyoruz.
Bundan sonra da açtığımız bu yolda sınıfımızla birlikte yürüyeceğiz. Kendi tarzımız, değerlerimiz ve direncimizle sınıf mücadelesinin içinde ve en önünde olmaya devam edeceğiz. Başlattığımız bu mücadeleyi sürdürecek, yasalcılığın-bürokratizmin kalelerini yıkacağız.
Greif’te emeğimizi çalmaya kalkanlarla hesabımız bitmedi. Onurlu mücadelemizde her aşamada ihanet eden Budaklar’ın ihanet çetesiyle hesabımız kapanmadı. Haklarımızın zerresini onlara yedirtmeyeceğimiz gibi onların emeğimiz üzerinde nemalanmalarına, izin vermeyeceğiz. İhanet çetesinden ve onlara uşaklık yapanlardan mutlaka hesap soracağız.
Artık her bakımdan da daha güçlüyüz. Sınıfımız adına büyük mücadele değerleri yarattık, çetin bir mücadele içerisinde büyük deneyimler kazandık, bu mücadele içerisinde yetişmiş ve kaynaşmış işçiler olarak çıktık. Bunun için bugüne kadar yaptıklarımızı başlangıç sayıyoruz ve mücadelemize devam edeceğimizi ilan ediyoruz.
Artık işçi sınıfı, yasaların içerisinde sermaye ile al gülüm ver gülüm sendikacılık oynayan bürokrat takımına boyun eğmeyecek.
Artık işçi sınıfı, DİSK’in bu bürokratlar tarafından içi boşaltılmasına ve değerlerine ihanet edilmesine sessiz kalmayacak.
Artık işçi sınıfı, meydanı bu sendika ağalarına ve bürokrat takımına bırakmayacak.
Çünkü artık nasıl yapacağımızı biliyoruz. Her anı büyük bir ders olan direnişimizden öğrendik, çelikleştik. Çünkü kendimize ve işçi sınıfına güveniyoruz. Artık sermaye ve uşakları kaybedecek, işçi sınıfı kazanacak, biz kazanacağız.
Büyük emeklerle yarattığımız büyük işgal eylemimizi, işçi sınıfımıza armağan ediyoruz. Ama daha fazlasını hep birlikte yaratmak üzere bunu başlangıç sayıyoruz. Bütün dostlarımızı ve sınıf kardeşlerimizi yürekten kucaklıyor, omuz omuza yürümeye çağırıyoruz.
Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
Yaşasın işçi sınıfının birlik ve mücadelesi!
Yaşasın Greif işgalimiz!
Yaşasın işgal, grev, direniş!
Direnişçi Greif işçileri
26 Mayıs 2014