Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ)’nde öğretim üyelerinin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturan doktor öğretim üyesi kadrosundaki akademisyenler, performans baskısı ile işlerinden uzaklaştırılma riski ile karşı karşıya.
Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan’ın haberine göre önümüzdeki yılın ocak ayından itibaren akademi gündeminde daha da görünür olacak bu durumla ilgili süreç hızla işliyor.
DEÜ üst yönetimi, “Öğretim Üyeliği Kadrolarına Yükseltme-Atama İlkeleri ve Uygulama Esasları”, “Doktor öğretim üyesi yeniden atama” kısmında belirtilen kriterleri sağlayamayan doktor öğretim üyelerinin kurumla ilişiğini kesmeye hazırlanıyor. Performans baskısı şimdilik sadece doktor öğretim üyelerini kapsıyor gibi görünse de 02.12.2021 tarihli Senato kararı ile “Dokuz Eylül Üniversitesi Performans Değerlendirme Yönergesi” ile idari personelin de benzer bir uygulamaya maruz bırakılacağı ön görülüyor.
YÖK onayladı…
2020 yılının ocak ayında, DEÜ Rektörlüğü bir komisyon oluşturarak, YÖK Genel Kurulu tarafından 16/08/2018 tarihli toplantısında uygulaması durdurulan doktor öğretim üyesi yeniden atama kriterleri için yeni bir çalışma başlatmıştı. Komisyondan görüş alınmış ama yeniden atama için komisyonca önerilen kriterler üst yönetim tarafından “oldukça düşük” bulunmuştu. Böylece sağlanması bir hayli zor olan yeniden atama kriterleri aynı yılın haziran ayında DEÜ Senatosu tarafından kabul edilmiş ve ardından YÖK tarafından onaylanarak yürürlüğe girmişti.
Eğitim Sen İzmir 3 No’lu yükseköğretim şubesi, tüm bu süreçte çekincelerini kamuoyu ile paylaşmış ve kriterlerin YÖK tarafından onaylanması üzerine aynı yıl eylül ayında İzmir İdare Mahkemesi’ne yürütmenin durdurulması talebi ile şekil, esas, idare hukukunun temel ilkeleri ve akademik ilkeler açılarından itirazlarını öne sürerek iptal davası açmıştı. Ardından DEÜ Senatosu, kriterlerin yürürlüğe giriş tarihini 2021 yılından 2022 yılına erteleyen bir karar almıştı.
Söz konusu kriterlerin ne anlama geldiğini ve önümüzdeki süreçte üniversitedeki doktor öğretim üyelerini nelerin beklediğini Eğitim Sen İzmir Üniversiteler Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Ümit Akıncı ve Avukat Nedim Değirmenci değerlendirdi.
Doktor öğretim üyelerinin kriterleri sağlaması oldukça zor”
Sadece niceliksel ölçütler barındıran ve 2547 sayılı kanunun 22. maddesinde tanımlanan “Öğretim üyelerinin görevleri” maddesindeki birçok faaliyeti içermeyen kriterlerin doktor öğretim üyeleri için sağlanmasının oldukça zor olduğunu söyleyen Ümit Akıncı, “Neredeyse sadece “bilimsel yayın” sayısına indirgenmiş bulunan kriterler, öğretim üyeleri tarafından üretilen kamu hizmetinin önemli bir kısmını dışarıda bırakmıştır. Öğrenci yetiştirmek, ders vermek, üniversitedeki işleyiş dahilindeki komisyon görevleri ya da idari görevler yürütmek gibi hizmetler sanki yasalar tarafından öğretim üyelerinin üzerine hiç yüklenmemiş gibi davranılmaktadır. İş yükleri düşünüldüğünde, yasaca tanımlanmış çeşitli faaliyetler yürüten doktor öğretim üyelerinin, bu faaliyetlerin sadece bir kısmını puana dönüştüren kriterleri sağlaması zordur” dedi.
“Sadece niceliğe dayanan her kriter bilimsel niteliği düşürür”
Yönetim tarafından “üniversitedeki bilimsel üretkenliğin artırılması”, “doktor öğretim üyelerinin yayın yapmaya teşvik edilmesi” gibi başlıklarla savunulan kriterlerin mevcut hali ile bu amaçlara hizmet etmeyeceğinin ortada olduğunu belirten Akıncı, şöyle devam etti:
“Sadece niceliğe dayanan her kriterin, amaçlandığının aksine bilimsel niteliği daha da düşürdüğü defalarca görülmüştür. Örneğin 'üretilen bilimsel bilginin niteliğini artırmak' amacında olduğu söylenen 'akademik teşvik' sistemi, içi boşaltılmış, nitelikten yoksun bilimsel kongre ve yayınların hızla artması ile sonuçlanmıştır. Ayrıca 'korsan dergiler', 'atıf çeteleri' ve bunlar gibi çeşitli uygulamalar, hep sadece 'nicelik üzerinden değerlendirme' hatası sonucu akademik hayatımıza girmiştir. Yeniden atama kriterleri dayatması, doktor öğretim üyelerinin gözünden hiç de kendilerini 'teşvik eden' bir yerde durmamaktadır. Kriterleri sağlama baskısı doktor öğretim üyelerinin motivasyonunu düşürmekte 'işsiz kalma korkusu', yasa ile tanımlanan 'yayın yapmak' dışındaki görevleri onların gözünde 'puan getirmeyen faaliyetler' kapsamına sokmaktadır. Bunun da 'istenen puanı almak için belirlenen nicelikte yayın yapmak' faaliyetinin ve 'puan getirmeyen diğer akademik faaliyetlerin' niteliğinin hızla düşüşü ile sonuçlanacağını görmek zor değildir.”
“Topluma hizmet düşüncesinden uzak bir yaşam”
İstenen kriterleri sağlayamayan doktor öğretim üyelerinin işsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Akıncı, DEÜ’ de doktor öğretim üyelerini önümüzdeki süreçte nelerin beklediği sorumuza şu yanıtı verdi:
“Kriterleri sağlayamayan doktor öğretim üyelerini ciddi bir motivasyon kaybı ve işsiz bırakılmalarının ardından uzun bir hukuki sürecin beklediğini görmek zor değil. Kriterleri bu dönem sağlayan kesim ise bir sonraki yeniden atama döneminde kriterleri yeniden sağlayıp sağlayamayacağından şüpheli. Kriterleri bu seferlik sağlayan kesimi performans baskısı altında, “puan getirmeyen” faaliyetlerden uzak bir akademik yaşam bekliyor. Bol emek, uzun zamanlar ve etkin akademik iş birlikleri gerektiren bilimsel ürünler yerine düşük nitelikli, çabucak oluveren ama kimsenin okumadığı/dinlemediği, ilgili camiaya hiçbir katkısı olmayan “bilimsel” yayınlar ve “sunumlar”. Puan getirmeyen, “nitelikli öğrenci yetiştirmek” faaliyetinden uzak bir akademik yaşam. Nitelikli öğretim hizmeti sunmak gibi “puan getirmeyen” faaliyetler yerine “nasıl daha kolay proje alırım?” sorusunun peşinden sürüklenen bir akademik yaşam. Kriterlerde hiçbir şekilde yer almayan ancak akademinin asli görevlerinden biri olan “topluma hizmet” düşüncesinden uzak bir akademik yaşam. Puan getirmediği için değersizleşen komisyon görevleri ve idari görevlerden uzak bir akademik yaşam. Yani kendi varlık sebeplerini yadsıyan bir akademik yaşam...”
“Performans baskısı altında motivasyon düşecek”
Akıncı, yeniden atama kriterleri uygulanmasının akabinde üniversitede yaşanması muhtemel süreci ise şöyle anlattı:
“Kriterleri sağlamadığı gerekçesi ile işinden uzaklaştırılan doktor öğretim üyelerinin lisansüstü öğrencilerinin birdenbire danışmansız kalması, verdikleri derslerin birdenbire boşa çıkması, birimlerdeki kimi idari görevlerin boşalması ve komisyonların işlevsiz hale gelmesi, ilk aşamada karşılaşılacak olumsuzluklar. Doktor öğretim üyelerinin vermekle yükümlü olduğu derslerin diğer öğretim üyelerine yüklenmesi de iş yükünü daha da artıracak ve niteliği daha da düşürecektir. Bu sefer kriterleri sağlayarak yeniden ataması yapılan doktor öğretim üyelerinin bir sonraki döneme kriterleri sağlayabilmesi için sadece “istenen nicelikte yayın yapma” faaliyetine yönelmesi, performans baskısı altında motivasyonlarının düşmesi, üniversitede doktor öğretim üyeleri eliyle yürütülen tüm faaliyetlerin ve kamu hizmetinin niteliğinin hızla düşmesi ile sonuçlanacağını görmek de zor değil. Elbette üniversitenin bu imajı ile uğradığı prestij kaybı da yakın gelecekte karşımıza çıkacak bir diğer mesele. Memnuniyet sıralamalarında gittikçe gerilere düşen üniversitenin bu düşüşü daha da hızlanacaktır.”
“Kriter ile tehdit yerine, destek ile teşvik tercih edilmeli”
Doktor öğretim üyeliğine yeniden atama kriteri getirmenin ne üniversitenin bilimsel üretimini ne öğretimin niteliğini ne de doktor öğretim üyelerinin motivasyonunu artıracağını savunan Akıncı, üniversitedeki farklı kesimlerin yükümlülüklerinin yasa ve yönetmeliklerce tanımlandığını kaydetti. Akıncı, son olarak şunları söyledi:
“Bu faaliyetlerin denetim mekanizmaları da aynı yasa ve yönetmeliklerde mevcuttur. Yapılması gereken; denetim mekanizmalarının çalıştırılması, kanunda belirtilen görevlerin yerine getirilebilmesi için gerekli alt yapı ve olanakların sağlanmasından ibarettir, akademik personelin sadece bir kesimine kriter koymak değil! “Kriter ile tehdit” yerine, “destek ile teşvik” tercih edilmelidir. Bilimsel üretimin niteliğinin artması için gerekli kaynaklar ayrılmalı, lisans öğrenci sayısı düşürülmeli, makale kitap yayını ya da bilimsel tebliğ sunumu gibi etkinliklere maddi destek sağlanmalı, bilimsel araştırma projelerine sağlanan destekler artırılmalıdır. Hepsinden önemlisi de alınan kararlarda, tüm kesimlerin üniversite aidiyetini hissettirecek şekilde, şeffaf ve katılımcı süreçler işletilmelidir.”
“Ağır ve orantısız bir sonuç oluşturacak”
Avukat Nedim Değirmenci ise Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Senato kararı ile kabul edilen ve YÖK tarafından onaylanan Öğretim Üyeliği Kadrolarına Yükseltme-Atama İlkeleri ve Uygulama Esaslarında değişiklik yapılmasına ilişkin işleminin; doktor Öğretim üyelerinin görevine son verme yaptırımı içerdiğini söyleyerek, yükseltme-atama ilkeleri ve uygulama esaslarının biçim ve içerik bakımından hukuka aykırı olması nedeniyle iptali istemi ile dava açtıklarını ifade etti. Rektörlüğün 28/10/2021 tarih ve 134328 sayılı Öğretim Üyeliği Kadrolarına Yükseltme-Atama İlkeleri ve Uygulama Esaslarının 3.maddesinin 01/01/2022 tarihi itibariyle uygulanacağına dair duyuru yazısını mahkemeye sunduklarını aktaran Değirmenci, mağduriyetlerin yaşanmaması için karar verilmesini talep ettiklerini belirterek şöyle devam etti:
“Çünkü dava konusu olan kriter uygulaması ocak ayında uygulanmaya başlanacak, doktor öğretim üyelerinden kriter sağlayamayanlar işsiz kalacaklar. İdare, düzenleyici işlem özelliğinde olan dava konusu yaptığımız Uygulama Esasları üzerinden “ceza” hüviyetinde bir yaptırım getirmiş olmaktadır. Danıştay, bırakın Uygulama Esaslarını, Yönetmelik ile dahi iş akdinin feshedilmesine imkân sağlayan idari bir yaptırımın ihdas edilemeyeceği yönünde kararlar almıştır. Bu nedenle yeniden atanma koşullarını yerine getiremeyen doktor öğretim üyeleri bakımından, ağır ve orantısız bir sonuç oluşturacak “iş akdinin feshedilmesi” işlemi dışında başkaca formüller benimsenmesi, mağduriyetlere neden olunmamasını (pek çok üniversitede olduğu gibi, yeniden atanma koşullarını karşılamayan doktor öğretim üyeleri için ek süre verilmesi veya belli bir dönem daha çalışmaların izlenmesi gibi seçenekler) talep ediyoruz.”