Ankara İşçi Meclisi, 14 Mayıs seçimlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en önemli seçimi olduğu iddia edilen 14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kaldı. Kimisine göre 100 yıllık mola son bulacak, ‘Türkiye Yüzyılı’ adı altında Osmanlıcılık hülyası yeniden yeşerecek; kimisine göre 20 yıllık mola son bulacak, Türkiye Cumhuriyeti ‘yeniden’ bir demokrasi ve hukuk devleti olacak!
İşte bu ikilem arasında milyonlarca insan pazar günü sandığa gidecek ve “sözde” bu ülkenin geleceğine karar verecek!
Ne var ki sandık, burjuvazinin modern tarihi boyunca hiçbir zaman ülkenin kaderinin belirlendiği bir merkez olmamıştır. O sandıklar sadece milyonları, temelde de emeği ile geçinen işçi sınıfını manipüle etmenin bir aracıdır burjuvazi için.
Siyaset yapmanın, propaganda araçlarına ulaşmanın bile gerektirdiği servet düşünüldüğünde başka türlüsü de düşünülemez. Bu koşullar içinde emeği ile geçinen milyonlara bahşedilen tek hak sürüyü hangi çobanın güdeceği konusunda fikrini beyan etmesidir. Ama son kararı veren her zaman o muazzam propaganda aygıtları üzerindeki hakimiyetiyle burjuvazinin bizzat kendisidir. Söz, eylem ve örgütlenme hakkının türlü yollarla gaspedildiği bir toplumda kararı verenler her zaman suyun başını tutanlardır.
Bu nedenle ‘kader seçimi’ olarak lanse edilen 14 Mayıs seçimlerinde önümüze getirilen seçenekler arasındaki farklar da sadece görüntüye dairdir. Milletiyle, Cumhuruyla onlar sermayenin ve emperyalizmin sınırsız egemenliği konusunda aynı saftadır. Bu ülkenin zenginliklerini, emeğimizi talan edenin Katarlı petrol şeyhleri mi yoksa “Batılı” emperyalist tekeller mi olduğu herhalde emeği ile geçinen milyonlar için temelli bir tercih konusu değildir/olmayacaktır.
Elbette tarihin belli anlarında görüntüdeki değişimler bile önem kazanır. Toplumun gerici bir kuşatma ile zapturapt altına alındığı faşizan yöntemlerle, biçimsel anlamda bile toplumun örgütlenme hakkına ‘saygı’ gösteren yönetim biçimleri arasında fark vardır. Ne var ki kapitalizmin krizi ve dahası AKP’nin 20 yılda yarattığı yıkım tablosu burjuvaziye bu açıdan seçim şansı bırakmıyor. Her koşulda işçi sınıfını zor günler bekliyor.
Zaten 14 Mayıs seçimlerini kader seçimi olarak lanse etmeleri de bu yüzden.
Ve bu seçim önümüze getirilen alternatifler arasında bir seçim değil.
Kaderimizi belirleyecek olan önümüze getirilecek olan pusulada mührü hangi adayın altına basacağımız değil!
Bu seçim ölüm ve sömürü düzeninin devam etmesine onay vermekle bu yağma ve yalan düzenine ‘Artık yeter!’ demek arasında bir seçim.
Bu seçim önümüze getirilen alternatifler dışında başka bir ihtimale olan inancımızın ve umudumuzun sınanacağı bir seçim.
Evet! Bir ihtimal daha var!
Evet! Önümüze koydukları pusulanın ötesinde bir alternatif daha var!
Ve o alternatif bugün belki de tarihin hiçbir evresinde olmadığı kadar gerçekçi…
Gerçekçi, çünkü milyonlar artık emeğinin sömürülmesini istemiyor.
Gerçekçi, çünkü milyonlar artık yoksulluk girdabında boğulmak istemiyor.
Gerçekçi, çünkü milyonlar artık baskı ve zorbalık rejimi altında yaşamak istemiyor.
Gerçekçi, çünkü milyonlar artık eşitlik, özgürlük ve kardeşlik istiyor.
Öyleyse yapmamız gereken o gerçek alternatif için harekete geçmekten başka bir şey değil…
Demokrasi mi istiyoruz? Gerçek ve tam demokrasiyi uygulayabilecek güç işçi sınıfında var.
Eşitlik ve özgürlük mü istiyoruz? Bu dünyada eşitlik ve özgürlüğü hâkim kılabilecek güç işçi sınıfında var.
Kardeşlik mi istiyoruz? Bizi bölen sahte ayrımlara son verip kardeşliği güvenceleyebilecek olan işçi sınıfından başkası değil…
O yüzden diyoruz ki; ‘İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!’
O yüzden diyoruz ki; ‘Emeğin kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur!’
O yüzden diyoruz ki; ‘sandık’larından güçlüyüz!
Önümüze koydukları sahte alternatifleri reddediyoruz!
Emeğin kurtuluşu mücadelesini büyütmeye devam ediyoruz!”