İnşaat İşçileri Sendikası (İnşaat-İş) Örgütlenme Sorumlusu Deniz Gider ile Adem Çelik Şirketler Grubu önünde yaşadıkları hak gaspı üzerine işçilerin sürdürdüğü direnişi konuştuk.
- Bir süredir direniştesiniz ve hem Adem Çelik Şirketler Grubu önünde hem de Beykent Üniversitesi önünde sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Sizleri direnişe başlatan süreç hakkında bilgi verir misiniz?
- Herkesi selamlıyoruz, ben tüm sürece de hakim birisi olarak bugün işçi arkadaşlarım adına konuşacağım. Aslında bizler Adem Çelik Şirketler Grubu önünde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Adem Çelik’in ana firmaya gelmeyip üniversitelere giderek çalışmalarını ya da başka işlerini orada yürütmesinden dolayı bizler de eylemimizi ikiye bölerek hem Adem Çelik Şirketler Grubu önünde hem de Beykent Üniversitesi Hadımköy Yerleşkesi önünde eylemler gerçekleştiriyoruz. Ama asıl olarak direnişimizin olduğu yer Adem Çelik Şirketler Grubu’nun önüdür.
Bizler taşeron işçileri değiliz, doğrudan Beykent Üniversitesi’ne yani Adem Çelik Şirketler Grubu’na bağlı çalışan işçilerdik. Bizleri direnişe başlatan süreç şu şekilde gerçekleşti: Arkadaşlarımız Ekim ayının 23 ve 26 tarihlerinde haberleri olmadan işten çıkarıldılar. Fakat sonrasında 2-3 gün daha çalıştırıldılar. Ayrıca işten çıkarıldıkları zamanda herhangi bir şekilde ihbar ücretleri ödenmedi. Bu ücretler ödenmeyince üyelerimiz bize başvurdular ve Kasım ayının 11. gününde de direnişe başlanmış olundu. Tüm bunlarla beraber geriye dönük mesailerin yani çalıştığı günden bu zamana kadarki yasal olan 45 saat üstü çalışmalarının, resmi ve dini bayramlardaki fazla çalışma ücretlerinin paraları ödenmedi. Bunlar da talep ettiğimiz haklarımız. Yine bunlarla beraber yol ücretleri ve ramazan ayında haliyle yenmeyen yemek ücretlerinin de paralarını talep ediyoruz.
İlk zamanlarda bizi görüşmeye çağırdıklarında kendi ihbar haklarımızı, yol-mesai-yemek ücretlerimizi hesaplayıp masraflarını verdik. Ama işveren tarafı sadece kendi hesaplarına göre yaptıkları ihbarları yatırmış oldu. Ve bunun karşısında da “Bizim dediğimiz olacak!” gibi bir üslup kullanarak direnişi sonlandırmaya çalıştılar. Fakat biz bu direniş işçilerin gerçek bir kazanımı olmadan sonuçlanmayacağını söyledik. Bu sürecin ardından herhangi bir şekilde bir uzlaşma sağlanmadı.
- Yakın zamanda bir iş kazası yaşandığından bahsetmiştiniz. Bu süreç hakkında bilgi verir misiniz?
- Aslında bir değil birden fazla iş kazası var. Bu şantiyelerde ne yazık ki doğallaşmış bir durumdur. Bizde en ağır basan olay ise şöyle gerçekleşti: Adem Çelik, kaçak ve göçmen işçi çalıştırmaktadır. Türkmenistanlı bir işçi vardı ve bu işçi bir düşme olayı yaşadı. Bu olayın hemen ardından alelacele bu işçiyi kimsenin haberi olmadan şantiyeden çıkartıyorlar. Ama hiç kimsenin bu işçinin akıbeti hakkında bir fikri yok, yapılan bir açıklama da yok.
- Yaşanan tüm bu hak gasplarına karşı hem hukuki hem de direniş anlamında nasıl bir süreç ilerliyor ve bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
- Hak gasplarına karşı herhangi bir hukuki süreç başlatmadık. Çünkü iş mahkemesine versek biliyoruz ki en az bir-bir buçuk sene beklemek zorunda kalacağız. Bundan kaynaklı biz direk eylem yoluyla çözme açısından mücadelemize başladık. Direniş anlamında sadece hafta içini sayarak 28 günü tamamlamış bulunuyoruz. Elbette süreç bizler içinde zorlu geçiyor. Çünkü aynı şantiyede 2 ayrı grup üzerinden eylemler oldu. İlk grupta, ihbar haklarının bir kısmı ödenen arkadaşlarımız var. 2. grupta ise içeride iş yavaşlatan ve iş durduran üyelerimiz var. Onlar da geriye dönük mesai ve resmi-dini bayram mesailerinin yatırılmasını istiyorlar. Yasal haklarından yararlanarak da iş yavaşlatma ve durdurma eylemleri yaptılar. Ve tüm bunları bir maddeden çıkardılar. Bu maddeden çıkartılınca arkadaşlarımız işsizlik maaşına başvuru yapamadılar çünkü yüz kızartıcı maddeden dolayı işten çıkarılmış gibi gözüküyorlardı. Tabii maaş alamayınca ve herhangi bir gelir olmayınca da, kimisinin durumu zaten iyi değil, gurbette olanlar vardı onlar da çalışmak zorunda olduklarını söylediler ve bu sebeplerle direnişimize katılmamış oldular. Direnişimizde işçi arkadaşlarımız kararlı, biz de sendika olarak işçi arkadaşlarımızın-üyelerimizin yanındayız. Biz tüm haklarımızı alana kadar direnişimizi sürdürmeye devam edeceğiz.
- Beykent Üniversitesi önünde sesinizi duyurmaya çalıştığınız zamanlarda öğrenciler ve öğretim görevlilerinden bir destek görebiliyor musunuz? Genel olarak tepkiler nasıl?
- Beykent Üniversitesi Hadımköy Yerleşkesi’nde açıkçası ne öğrencilerden ne de akademisyenlerden destek gördüğümüz söylenebilir. Çünkü özel üniversite ve Adem Çelik de bu üniversitenin başkanı. Bizim hakkımızda öğrencilere bir nevi karalama kampanyası da yürütüyorlar. İşte “bunlar rüşvetçi, bunlar mafya” gibi şeyler söyleniyor. Hatta bugünkü direnişimizde de Hadımköy’de bir öğrenci gelip bize “Siz kapıda iş istiyormuşsunuz, bize böyle söyleniyor sizin hakkınızda” gibi şeyler söyledi. Kısacası çamur at izi kalsın gibi bir politika yürütüyorlar. Bu durum da aslında onların ne kadar haksız olduğunu göstermiş oluyor, ne denli köşeye sıkıştıklarını görmüş oluyoruz. Yani herhangi bir akademisyenden ya da öğrencilerden destek amaçlı bir tepki almıyoruz. Ama dışarıdan geçen insanlar dayanışma içerisinde oluyorlar. Kimi öğrencilerin kaçak göçek, görünmeme çabası ile yanımıza geldiği de oluyor. Üniversite önündeki direniş bu şekilde.
- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Biz, eksik ödenen ihbar haklarımızı ve ödenmeyen ihbar haklarımızı -çünkü iki grup işçi var ve farklı zamanlarda işten çıkarıldılar- mesai ücretlerimizi alana kadar eylemimizi sürdürmeye, Adem Çelik’in şantiyelerinin önünde olmaya devam edeceğiz. Bu konuda kararımız net. O yüzden “Yılgınlık yok direniş var!” sloganımız ile alanlarda direnişte olmaya devam edeceğiz. Gazetenize de çok teşekkür ederiz, iyi çalışmalar diliyoruz…
Kızıl Bayrak / İstanbul