Metal fabrikasında öğle paydosu sırasında Ali'yle Hıdır tartışma sesi tonuyla sohbet ediyordu.
“Amma kalın kafalısın Hıdır! 15, 20 metre yüksekte allaha emanet çalışıyorsun.” demişti Ali.
“Çalışmayıp da ne yapayım” dedi Hıdır? “Ben oraya çıkıp çalışmasam 'işte kapı, işte sapı' deyip kapının önüne korlar beni.”
“Haklısın ama her an oradan düşebilirsin. Üç kuruş için ölmeye değer mi be Hıdır?”
“Değmez ama ne yaparsın Ali... El mahkum çıkıyoruz.”
Onlar konuşurken Cemil geldi yanlarına. Hıdır'ın son sözlerini duymuştu.
“Örgütsüz her şeye mahkum oluruz Hıdır?”
“Hah bir sen eksiktin! Şimdi komünist komünist konuşursun.” dedi Hıdır.
“İyi de ben ilk kez bunu söylemiyorum ki. Süleyman'ı hatırlarsın. Kazandan gaz kokusu geliyor deyip oraya çalışmaya gidiyordu. Çalışma desek, o da senin gibi el mahkum gidiyoruz diyordu. Gitti ve kazan patladı. Süleyman bile bile ölüme gitti yani. Örgütlenirsek o zaman el mahkum olmayız. Örgütlenmediğimiz sürece Süleyman gibi el mahkum ölüme gideriz.”
Hıdır “Örgütlenirsek de kapı önüne konuluruz.” deyip ayağıyla tekme işareti yaptı.
“Tekme yemek ölmekten iyi değil mi?” dedikten sonra Cemil kollarını açarak ölü taklidi yapmaya çalıştı. “Bizim durumlar da senden pek farklı değil. Sen de risk yüzde 70 ise bizde de yüzde 40. Hep bunlar örgütsüzlüğümüzden oluyor arkadaşlar.” Öğle paydosu bitmişti. İşbaşı yaptılar.
Hıdır bir kaç kere düşme riski yaşadı, ama bu rutin bir şeydi. Yani, Hıdır korku bir yana heyecanlanmadı bile.
Ertesi gün yüksekte bu ayki son günüydü. Yok, o gün de ölmedi Hıdır. Bu ayda Azrail’e çalım attı. O öyle diyordu. Sayılı günler çabuk geçti. Hıdır yine Azrail’le köşe kapmaca günlerine geldi. Bu kez çıktığı yükseklik biraz daha fazlaydı. Yine ne emniyet kemeri, ne de yerde ola ki düşerse onu tutacak ağ vardı. Hıdır o gün biraz yorgundu.
Öğleye doğru fabrikada bir çığlık yükseldi. “Hıdır iskeleden düştü!” Cemil, Ali koşarak bütün işçilerle birlikte sesin geldiği yere koştular. Hıdır yerde kanlar içinde yatıyordu. Personel müdürü gelip 10 dakika içinde Hıdır'ın düştüğü yere bir ağ gerdirdi. Hıdır'ın düştüğü yeri biraz düşmeye el verecek biçimde parçaladılar. Sonra Hıdır'ın beline kemer bağladılar. Ardında müdür bir yeri aradı. “İşçi düştü” dediği duyuldu. “Önlem almıştık ama emniyet kemerini bağlamamış zavallı.” Cemil müdürün söylediklerini duyunca, kendini tutamadı.
“Nasıl önlem aldınız? Hiçbir önlem almadınız işte. 10 dakikada alacağınız önlemi almadınız.” Müdür öfkeyle Cemil'e baktı. “Defol” diyecekti ama diğer işçilerin gözlerindeki öfkeyi fark edince dinginleşti “Cemil duygusallıkla böyle söylüyorsun. Sende git bugün dinlen.” Ustabaşı yanında bir kaç kişiyle Cemil'i kollarından tutup eve gidip dinlenmesi için kapıya götürdüler.
Cemil ertesi gün işe geldiğinde fabrika önünde kartı basmadı. İşten çıkarılmıştı. Ali ise iş başı yaptı. Ustabaşı Ali'ye Hıdır'ın yaptığı işi verdi. Ali önce durdu. Ustabaşı ters ters bakınca emniyet kemersiz iskeleye çıktı. Aşağıda dün Hıdır öldükten sonra gerilen ağ hala duruyordu.
***
İşçiler Cemil işten atıldıktan sonra “el mahkum” çalışmadılar. Üretimi durdurdular. Yanlış anlaşılmasın fabrikadaki bütün işçiler örgütlüydü de üretimi durdurmadılar. Üretimi durduracak kadar işçi toplam işçinin üçte biri kadardı. Ama bu üçte bir içinde fabrikadaki üretimin bir anlamda ana üssü olan makinelerde çalışanlar vardı. Onlar çalışmayınca bu kez fabrikada “el mahkum” üretim duruyordu.
Üretimin durduğu haberini alan patron telaşla müdürü aradı. Üretimin durmasının nedenini öğrendi. “Şimdi yetiştirmemiz gereken işler var. Üretim durmamalı. Attığınız o işçiyi hemen işe alın” diyerek emir verdi.
Cemil işe geri alındı. Ali’de dolaylı olarak eyleme katılmıştı. Yoksa onun çalışmamak gibi bir düşüncesi bile yoktu. Yine de işe başlamadan önce Ali’ye bir emniyet kemeri verdiler. Dün Hıdır’ın düştüğü yere denk gelecek biçimde parçaladıkları ağı onardılar.
H. Ortakçı