Bu türküye ses verin!

Yakınlardan bir ses geliyor! Evet, alnı kızıl bantlılar bunlar! Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi-emekçinin haklı ve onurlu davasına omuz verenlerin sesi yükseliyor aç bedenlerinden...

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 30 Ekim 2015
  • 11:51

İnsanın insan sömürüsüne karşı söylenen o uzun türküde sadece minicik birer sesiz belki. Kimlerin sesi yok ki bu türküde!

Capua'dan ünlü gladyatör okulundaki arenada “Bu bir isyandır Trakyalılar, Galyalılar, Mısırlılar, Yunanlılar, kara derililer! Bu bir isyan! Kendinizi koruyun ve bize katılın!” diyen Crixus'un sesi var bu türküde. Hani bizim Galyalı Crixus. Kölelere yapılan isyan çağrısında sesi yükselen.

Spartaküs liderliğinde ama hep birlikte kurulacak olan Güneş Ülkesi'ne davette ilk sesi gırtlağı yırtılırcasına yükselten Crixus. Bakın, hala türkümüze güç veriyor!

23 Şubat sabahı Viborg Mahallesi'nden belediye sarayına doğru yürüyen işçi kadınların sesi renk veriyor türkümüze.

Rosa'nın sesi hala sokaklarda çınlıyor: “Vardım, varım, var olacağım!”

Ta Sovyetlerden gelen şu inatçı sesi tanıdınız mı?

Neyi müjdeliyor bize? “Buz kırılmış, yol açılmıştır!” diyor. O tok sesiyle yön veriyor türkümüze. Yolu açıyor.

Ak sakallarının arasından süzülüp bilincimize dokunmuyor mu Marx'ın “Zincirlerinden başka kaybedeceğiniz bir şeyiniz yok!” sözleri? Kazanacağımız yeni bir dünyayı müjdelemiyor mu orkestranın-kendinden ve orkestradan emin- şefi?

Latin Amerika'nın dağlarından yükselip yüreklerimizde yankılanıyor Che'nin gür sesi.

Peki ya Hamburg'dan Edgar Andre'nin sesini işitiyor musunuz? “Militan yaşadım militan öleceğim. Son bir daha 'Yaşasın devrim!' diye haykırarak!” Bu ses, türkümüze es verdirmemek için yükseliyor hala barikatlarımızda.

Vietnam'a kulak kesin! Saygon zindanlarından, kaplan kafeslerinden yükseliyor türkü. “Gerekirse ölürüz, ama asla pişmanlık göstermeyiz!” diyen kaplanların sesi tüm direngenliğiyle nasıl da ahenkle dans ediyor türkümüzde.

Çekoslavakya'dan Julius Fuçik nasıl ses veriyor bu türküye? “Güneş olmadan yaşam nasıl olmazsa, türkü olmadan da olmaz. Ve burada, güneş bize ulaşamadığından türkü iki kat gerçek.” Düşünü gördüğü yarınlara adanmış bu türküye son nefesini vermedi mi Fuçik?

Şili'den bir ses! Bu sesi duymuyor olmanız imkansız!

“Halkın hamalı” Victor Jara kırılan parmakları ama kırılmayan iradesiyle dokunuyor gitarının tellerine. İnsana ait her şeyi iliştiriyor türkümüze.

“Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!” diyen Pir Sultan'ın sesine eşlik ediyor Şeyh Bedrettin'in sesi: “Yarin yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi!”

Yakınlardan bir ses geliyor! Evet, alnı kızıl bantlılar bunlar! Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi-emekçinin haklı ve onurlu davasına omuz verenlerin sesi yükseliyor aç bedenlerinden: “Bedenimizi teslim alabilirsiniz, ama irademizi asla!” Ne kadar da berrak sesleri. Göğü giymişler üzerlerine, sonsuzlaşıyorlar bu türküde.

İyi dinleyin! Kulak verin bu seslere! Duyuyor musunuz nasıl da hep bir ağızdan yükseliyor! İrademizin, bilincimizin hızlandırdığı kalp atışlarımız belirliyor bu türkünün ritmini!

“Bu bir türkü
toprak çanaklarda 
güneşi içenlerin türküsü! 
Bu bir örgü
alev bir saç örgüsü! 
                        kıvranıyor; 
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor 
                                     esmer alınlarında 
                        bakır ayakları çıplak kahramanların! 
Ben de gördüm o kahramanları, 
ben de sardım o örgüyü, 
ben de onlarla 
                        güneşe giden 
                                     köprüden 
                                                 geçtim! 
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. 
Ben de söyledim o türküyü!”*

                                                *Nazım Hikmet

Tuğba Tavlı
20 Ekim 2015

İLİŞKİLİ HABERLER