Kürtaj yasağı aynasında kapitalizmin gerici yüzü

Polonya’dan İspanya’ya, İrlanda’dan Türkiye’ye kürtaj yasağı argümanlarına bakıldığında aynı dil öne çıksa da aynada yansıyan kapitalizmin gerici yüzüdür. Ve bu yüzden gericiliğe, kadınları ezen sömüren sisteme karşı mücadele sınıfsal özüyle olmadıkça gerçek anlamıyla bir hak ve kurtuluş mücadelesi de olmayacaktır.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 09 Şubat 2014
  • 09:25

Kürtaj yasaklarına dair tartışmalar İspanya’da yeniden gündeme geldi. Kürtaj meselesini tek başına doğum hakkı ya da bebeğin alınması sınırına indiren tartışmaların gölgesinde yasak, kapitalist sistemin işleyiş esaslarını gösteren ilkesel tutumlarından birini ifade ediyor.

Yasanın gündeme gelmesiyle başta İspanya’da olmak üzere bir dizi ülkede kürtaj hakkının gasp edilmesine karşı protestolar gerçekleştirildi. Fakat mesele tek başına kürtaj hakkının gaspı ya da gerici İspanyol Halk Partisi’nin dayatması sınırına indirildiğinde asıl tablo görülmüyor. Bugün kürtaj yasağı denildiği zaman Rusya, İrlanda gibi ‘gelişmiş’ ülkelerde de aynı tartışmaların yaşandığı görülecektir. Fakat saldırı tek başına gündeme geldiği ülke üzerinden değerlendirildiğinde, Katolik İrlandalılar, despot Putin, gerici Halk Partisi sorumlu ilan ediliyor. Tüm gerici uygulamaların altındaki ortak payda gözardı ediliyor.

Kapitalist sistemin işleyiş ilkeleri ezen-ezilen çelişkisini yaratırken dolaysız olarak kadınları da ezilenler kümesine itiyor. Kürtaj hakkının gaspı ise kadının ezilen cins olarak yaşamı üzerindeki denetim, sermaye düzeninin çıkarı için ucuz işgücü doğurma görevi algısından bağımsız değil. Bu yanıyla kürtaj yasağı tekrar gündeme geldiği İspanya’yla sınırlı da değil. Geçtiğimiz yıla kadar Türkiye’de de “Her kürtaj bir Uludere’dir!” diyerek konuya dair bakışlarını özetleyen AKP şefi de kürtaja tam yasak niyeti taşıyor. Bugün kürtaj meselesinde İspanya’yla paralel konuma gelinmesi ise şaşırtıcı değil. Eşyanın tabiatı gereği İspanya’da Katolik gericiliğinin savunduğu kürtaj yasağı bu topraklarda Sünni İslam bayrağıyla savunuluyor. Zira gericilik hiç de dini bir temele dayanmıyor. Kapitalizmin tarihsel evrimi içindeki gerici misyonu olduğu coğrafyanın kültür ve inanç değerlerini araç edinerek hayata geçiyor. Türkiye’de kürtaj yasası için örnek alınan “Polonya modeli” de Sünni gericiliğini değil yine Katolik Hristiyanlığı’nın ürünüdür.

Türkiye, “sosyalizm”den etkilenmiş devlet yapısının yıkılmasından hemen sonra Polonya’da devreye sokulan kürtajı sınırlayan yasayı örnek alıyor. Bugün başını feminist ve reformistlerin çektiği kürtaj hakkı savunucuları sorunun sistem temelinin üzerinden atladığı, muhalefeti sadece gerici sermaye hükümeti karşısında ördüğü noktada kitlelerin bilinçlerini de bulandırıyor. Sorunun kapitalist sistemin çelişkilerinden ve sınıfsal özünden ayrı tanımlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden kürtaj yasağı tartışmalarını başta Avrupa’dan izlemek bile kapitalizmin konumunu, bu konum karşısındaki şekillenişleri de dolaysız yansıtarak gerçeği su üstüne taşıyor.

İspanya’daki mevcut yasanın sınırlandırılmasına yönelik tasarı neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin destek gösteriyle karşılandı.

Zira kadınlara yönelik gerici dayatmalar, hak tırpanlama adımları farklı boyut ve alanlardan da olsa sistemin nefes aldığı her toprak parçasında uygulanıyor. Tecavüz davalarında tahrik indirimlerinden kürtaj yasağına, kadının konumunu vurgulayan bir dizi karar birbirini takip ederek hayata geçiriliyor.

Keza İspanya’da Halk Partisi kürtaj yasasını değiştirirken aynı zamanda eğitimde de dinci ve şoven müfredat dayatmalarını yoğunlaştırıyor. Aynı Türkiye’de AKP’nin hayata geçirdiği gibi...

Kadınlardan daha fazla çocuk doğurmasını, düzenin dayatmalarına teslim olmasını bekleyenler bunun için bir yandan yasaları diğer yandan eğitim sistemini şekillendiriyor.

Dünyada 68 ülkede tamamen yasak, 58 ülkede belli şartlarla (anne veya fetüsün sağlığının tehlikede olduğu durumlarda, tecavüz ve ensest sonucu oluşan hamileliklerde veya annenin ruh sağlığının korunması) serbest durumda. Sermayenin çıkarları gereği fırsat bulunan her alanda “AB demokrasisi” gibi “medeni” ülkelerde de kürtaj hakkı gasp ediliyor. Malta ve İrlanda’ya ek olarak gidişat İspanya’nın da ekleneceğini gösteriyor.

Bu arada sistemin çarpıklığı elbette yasaklarla kürtajı durduramıyor. Fakat yasal zemin olmadığı için kadınlar hayatını riske atan girişimlere mahkum ediliyor. Buna göre dünya çapında her yıl 68 bin kadın sağlıksız kürtaj nedeniyle hayatını kaybediyor.

Polonya modelinin tartışıldığı dönemde anımsatılan bir gerçek ise yine Ekim Devrimi’nin dünyada işçi sınıfına ve bir bütün olarak insanlığa yeni bir dünyanın ilk nüveleri hissettirdiğiydi. Dünyada daha 1920’de kürtaj hakkını hiçbir koşula bağlı olmaksızın kadına veren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin deneyimi onun etkisindeki ülkelere de taşındı. Gericilerin komünist dönemde serbestti diye tarif ettiği Polonya örneğinde olduğu gibi burjuvazi iktidarı aldıktan sonra kadının yaşamı üzerinde yeniden denetim kurarken kürtaj hakkını gasp etmek ilk adımları oldu. Polonya’dan İspanya’ya, İrlanda’dan Türkiye’ye kürtaj yasağı argümanlarına bakıldığında aynı dil öne çıksa da aynada yansıyan kapitalizmin gerici yüzüdür. Ve bu yüzden gericiliğe, kadınları ezen sömüren sisteme karşı mücadele sınıfsal özüyle olmadıkça gerçek anlamıyla bir hak ve kurtuluş mücadelesi de olmayacaktır.