Nada on 12 yaşında yaşama yumdu gözlerini. Mısır’da açmıştı gözlerini... 21. yüzyılda geleneksel gericiliğin kurbanı oldu. Kara Afrika’sında, yer yer Asya’da ve Ortadoğu’da yaygın olan kadın sünnetinin bir kurbanıydı küçük Nada. Ocak ayında ailesi tarafından özel bir kliniğe getirildiğinde aşırı kan kaybı yaşıyordu. 70 yaşında hiçbir sağlık eğitimi olmayan bir “kocakarının” ellerinde adeta doğranmıştı Nada. Cinsel organı derin kesilmiş ve kanama durdurulamıyordu. Bu olayın müsebbibi olan ailesi dışarda otururken, küçük kız içerde can veriyordu. Doktorların tüm çabasına rağmen küçük Nada sonsuzluğa kanat açmıştı.
Nada bir istisna değildi. Milyonlarca kız çocuğu her gün Nada’nın akıbetini yaşıyor. Binlercesi bu köhne kültürün kurbanı olarak hayata gözlerini kapatıyor veya hayatı boyunca psikolojik sorunlar ve fizyolojik sakatlıklar yaşayarak hayata tutunmaya çalışıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı verilere göre dünya genelinde yaklaşık 200 milyon kadın ve kız çocuğu bu uygulamanın kurbanı durumunda. Afrika genelinde görülen kadın sünneti özellikle kıtanın kuzeyinde ve batı Afrika’da yaygın yapılıyor. Yaklaşık 30 Afrika ülkesinde yaygın görülen kadın sünneti Ortadoğu ve Asya’da da görülmektedir.
Somali kadın sünnetinin yaygın olduğu ülkelerin başını çekiyor. Kadınların %98’inin sünnet edildiği Somali’yi, diğer Afrika ülkelerinin yarıya yakının da %80 ile takip ettiği acı bir gerçektir. Firavun çağına kadar uzanan bu gelenek halen Mısır’da yaygın şekilde devam ediyor.
Kadınların cinsel duygusunu öldürmek (cinsel uyarıcı olan klitoris kesiliyor) üzerine kurulu bu ataerkil uygulama ne yazık ki “kocakarıların” elindeki eski paslı kesici aletler, jilet vb. ile sürdürülmeye devam ediyor.
Mısır 2007 yılında kadın sünnetini yasaklamıştı. Sonrasında ağır cezai yaptırım getirdi ve sünneti yapanlar 15 yıla kadar hapis ile cezalandırılacaktı. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik bu cinayetvari uygulamaya yönelik bu ağır cezai yaptırımın ne yazık ki çok az bir değişiklik getirdiği görülüyor. Birleşmiş Milletler araştırma verilerine göre Mısırlı 15-49 yaş arasındaki kadınların yüzde 87’si sünnet edilmiş ve binlercesi de ediliyor. Özellikle Mısır’ın yoksul bölgelerine dair veriler olayın dehşet verici olduğunu gösteriyor. Bu bölgelerde kadınların yarısı bu uygulananın kurbanı durumunda. Firavun döneminden gelen bu gelenek insanların bir bölümünde İslam’ın bir ritüel emri olarak algılanmaktadır.
Diğer Afrika ülkelerinin bazılarında kadın sünnetinin yasaklanması 25 yıl geriye kadar gitmesine karşın, pratikte pek de bir caydırıcılığı olmadığı, geleneksel inancın direncini koruduğu görülmektedir.
Nada’ın ölümü üzerine olaya el atan Mısır yargısı sünnetçiyi ve aileyi tutukladı. Bu bir caydırıcı adım olsa da yapılması gereken şey, bu cinayetvari, gerici, çağdışı, ataerkil uygulamanın tarihin çöplüğüne atılması için yaygın ve etkin bir mücadeledir. Nitekim en yaygın görülen yer olan Somali’de kurulan Sivil Toplum İnisiyatifi bu uygulamanın derhal kaldırılması için harekete geçti. Yapılan kamuoyu yoklamalarında görülen talep, bu devletler topluluğunun “sürdürülebilir kalkınma hedefleri” arasında, hukuki ve pratik olarak kız çocuklarına ve kadınlara yönelik sünnet uygulamasının 2030’a kadar tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu on yıl zarfında bu amaç yerine getirilmediğinde ve tüm verileri göz önüne aldığımızda ne yazık ki yaklaşık 70 milyon kız çocuğu sünnet edilecek. Yine binlercesi hayatını kaybedecek ve milyonlarcası hayatı boyunca psikolojik ve fiziksel acıyla kıvranıp duracak.
Kadına yönelik şiddetin bir biçimi olan kadın sünneti toplumsal mücadelenin ve özelde kadın mücadelesinin karşı durduğu başat sorunlardan birisidir. Ve her ülkede mücadelenin temel bir şiarı olarak ele alınıp, uygulamanın yaşandığı bölgelerdeki kadınlarla dayanışma içerisinde olmak bir zorunluktur.
M. İmran